Geçen gün bir tanıdığımızın 10 yaşındaki kızı onunla İngilizce pratik yapmamı istedi. Diyor ki”ablacım hadi bana soru sor, “what’s your favourite color?”/En sevdiğin renk ne?” diye sor mesela diyor. Soruyorum cevap hazır “I love blue and green”/ Mavi ve yeşil rengi seviyorum. Böyle söyleyince gözlerim ışıldıyor. (gökyüzü diyecek, ağaçlar diyecek , ne güzel diyorum içimden) Ve heyecanla “Why/Neden” diyorum ona dışımdan. “Bu soru çok anlamsız” diyor. Nedenini bilmiyor. Ezberlediği kadarını söylüyor. Türkiye’de yabancı dil eğitimi malum, ünite ünite gidilen kitaplar ve herkesin bildiği cümlelerden ibaret. Bizim zamanımızda ikinci yabancı dil olan almanca’da en hatırladığımız cümle “ich bin zwölf jahre alt/oniki yaşındayım”dır mesela.
Bu örneği “neden” anlattım, bu yazıda onu anlatayım isterseniz. Günlük hayatta kısa ve uzun vadede birçok karar alıyoruz, birçok şey ağzımızdan çıkıyor, ağırlıklı olarak kırıcı olan düşüncelerimizin arkasında sağlam” bir neden yerine çok yüzeysel bir cümle geliyor “Ama Türkiye’de yaşıyorsun”. Aldığımız eğitim bize sanırım böyle çok sorgulamayı öğretmiyor, toplumun öğretileri ve bunun dışında olanlara bir “ama” yapıştırmak!
Son yıllarda duymaya en dayanamadığım kelime “Ama” ! “Ama” ile başlayan her cümlenin sahibi aslında “ama”dan önce gelen şeyi zaten dinlememiştir ya da hiç inanmıyordur sadece sizi bir nevi pışpışlamak için “Haklısın ama..” diye başlar. Burada yazıya bir es verin ve en son duyduğunuz “ama”lı cümleyi düşünün. Gülümsediğinizi görüyorum, tamam o zaman devam!
Bir de bunun üstüne “Haklısın ama Türkiye’de yaşıyorsun”la başlayan diskurlara sebep olan birkaç cümleyi gelin beraber inceleyelim:
- “Ben kırsalda yaşamak istiyorum”
- “Haklısın ama nasıl para kazanacaksın”
- “Haklısın ama senin koskoca Bla Bla’dan Bla Bla diploman var, elalem ne der”
- “Haklısın ama bizim bilmenin çocuğu da sana benzer şunu yaptı, bak boş boş oturuyor”
- “Ama sen bilmiyorsun ne kadar zor olduğunu, biz biliyoruz sen yapamazsın”
- “Tek başıma yurtdışına seyahate gideceğim”
- “Haklısın ama kız başına mı?
- “Eh evet güzel fikir, ama orada nerede kalacaksın, bize söyle bakalım”
- “Tamam git ama bildiğimiz yerlere git”
- “Birkaç arkadaşla iş kurma fikrimiz var, biraz araştırmaya başladık”
- “Güzel ama şimdiki işinde devam et”
- “Kim o arkadaşların?
- “Ama o fikir olmaz ki, çok benzeri var”
- “Tarım yapmak istiyorum”
- “Tarım mı? Ama sen bilgisayar mühendisisin”
- “Tarım öldü Türkiye’de”
- “Ne ekip ne biçersin, bilmiyorsun bak bilmemne amcan yapıyor, ne kadar zor haberin var mı?”
- “Biz sana çiftlik kurup ziraatçi getirelim, o ekip biçer sen dur işte”
Bunları okurken “eh sen de biraz abartmışsın canım, çözümleri var” diyebilirsiniz. Ya da “yaa ama geçen şöyle bir şey okudum gazetede…”, “eh ama annenler haklı” ya da beni tanıyan birkaç arkadaş olarak “ama sen bunların birazını yaptın” diyebilirsiniz. Burada yazdığım görece yüzeysel örnekleri biraz daha derin cinsiyet/ırk/din/dil konularındaki örneklerinizle kafanızda bağdaştırmanız için size bırakıyorum. Sürekli ağzınızdan çıkan ama aslında kalbinizle söylediğiniz sözcüklerin böyle bir “genel toplum” bakış açısıyla “Haklısın ama” cümleleriyle kesilmesinin hayalkırıklığını hepimiz yaşamızdır.
Hiçbirimiz doğarken cinsiyetimizi, rengimizi, anadilimizi seçmiyoruz. Şimdiye kadar bildiğimiz kadarıyla bir tane hayatımız ve bir tane yaşanılası gezegenimiz varsa, sürekli üzerimizde bu etiketlerle yaşamaya mecbur bırakılmak ve bunun için sürekli “Ama Türkiye’de yaşıyorsun”a getirmek çok üzücü, ee napalım hepimiz illa da özellikle Avrupa’da ikinci sınıf vatandaş olmayı göze alarak yurtdışına mı kaçalım, neden olduğumuz yeri güzelleştirip şenlendirmeyelim birada olmanın getirdiği güçle? Ne demiş bizim bu topraktaki atalarımız “Bir elin nesi var, iki elin sesi var”, neden havada sallanan boş eller yerine, elimizin şekli, yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun beraber alkış oluşturacak fikirler üretmeyelim, farklı ellerin birleşmesine izin vermeyelim.
Sonuç: Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ille de vatanım” demiş ya, bizim vatanımız da işte o içimizdeki fikirlerin verdiği enerji, gözlerimizdeki ışıltı. Söndürmeyin onu!
Bir de son olarak Carl Sagan’dan “Pale Blue Dot”/Soluk Mavi Nokta benden size gelsin:
Naime Sürenkök