Hafta SonuManşet

[Kedi-Siz] Gülce Duru ve Ozbi: Her insan en az bir kedi ve bir köpekle hayatını paylaşmalı

0

Bir İrlanda Atasözü diyor ki; “Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.” Oysa yazar da konukları da İrlandalı değil. Onlar sadece kedilere gönül vermişler. Tolga Öztorun her hafta kendi sevdiği kedicileri sizin için misafir ediyor.[Kedi-Siz] kedisiz yaşayamayanların toplanma noktası. Her cumartesi sizinle…

***

Adama taa gezi zamanında rastladım, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük ve diğerleri için korkusuzca en iyi bildiği işi yaptı… Direnişin “müzik” halini yaptı. Şarkıların sözlerine bakılınca korkulacak kadar zeki bir adam olduğu hemen anlaşılıyor. Bu cesaret ona resmen pırıltı katıyor.

Sonra kadının su gibi sesine rastladım Kaybedenler Kulübünde… Kurcalayınca sokaktan aldığı iki sokak köpeği ve bir kedi çıktı karşıma. Tanıdık seslere benzemiyordu.

Sonra birlikte deli bir işe imza attılar. Sanki koca bir eksiği gidermek için çabalıyorlardı :)

Mesela bir akşam evinizde sevdiğiniz bir iki kişi ile rakınızı koymuş demleniyorsunuz…

Peki ya ne çalacak? Birbirinden güzel rakı şarkıları yaptılar… Her şeyin böylesine farkında oldukları için, dertlerini böyle anlatabildikleri için bayılıyorum onlara…

“Rakılı Live”

Dilerim bir gün herkesin tanıyacağı kadar asla popüler olmazlar. Bozulmazlar…

Onları seviyoruz,

Çünkü onlar Gülce Duru ve Ozbi

***

35 – Gülce Duru ve Ozbi: Her insan en az bir kedi ve bir köpekle hayatını paylaşmalı

Tolga Öztorun:  Türkiye’de hala hayvan hakları kanunlarının Türk Ceza Kanunu dâhilinde olmamasını, Kabahatler Kanunu içinde olmasını, mal gibi değer görmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gülce Duru: Bu yaklaşımı yaşam kültürümüz ve değerlerimize dair bir yabancılaşma olarak değerlendiriyorum. Saadet Özen’in çevirisiyle YKY tarafından yayımlanan Catherine Pinguet’nin “İstanbul’un Köpekleri” adlı kitabında geçmişte mahallelerde insanlar ve hayvanların birlikte uyum içinde ikamet ettiklerini, insanların yalnızca kedi ve köpeklere değil, çok çeşitli hayvanlara kol kanat gerdiklerini, hatta bakımları için öldükten sonra harcanmak üzere miras bıraktıklarını, vakıf kurduklarını öğreniyoruz. Bu yaşam kültürü Batılılaşma hareketleri zamanında yok edilmeye çalışılmış. Mahalle köpeklerinin Sivri Ada’ya götürülüp açlığa, susuzluğa, ölüme terk edildiklerini biliyoruz. Halk yine bu vahşete karşı sivil itaatsizliğe varan eylemlerde bulunuyor, aralarında tutuklanan, hapis yatanlar oluyor.

Esirgenen, korunan canlardan, insanın canı ne isterse yapabileceği, canının kıymeti olmayan “mal” statüsüne… Geçmişte hayvanlara eziyet edenlerin kınandığı bir toplumsal yapıdan sadistlerin cirit attığı bugünlere…

Caydırıcı olmaktan çok uzak para cezaları ancak sahipli yani “mal” sayılan hayvanlar için “kabahat” ya da “kan parası” işlevi görüyor. Aynı zamanda medeniyeti bu canları barınaklara hapsetmek ya da katletmekle eş sayan bir zihniyet bizde de artık yerleşmiş durumda. Belediyelerin rehabilitasyon merkezleri, barınakları, kısırlaştırma uygulamaları yetersiz, hem psikolojik hem de fiziksel açıdan hayvanlar için sağlıksız. Evcil hayvanların pet shop ya da diğer yollarla satışı yasaklanmadıkça, barınaktan yuvalandırma zorunlu tutulmadıkça evcil hayvanların evsiz yaşamalarının önüne geçemeyeceğiz, sağlıkları ve güvenlikleri hep tehlikede olacak. Toplum sağlığı açısından şikayeti olan “insan” tarafı için de geçerli bir durum. O yüzden sokakta hayvan istemeyiz diyenlerin hepsinin koşulların hem hayvanlar hem de insanlar için eş düzeyde iyileştirilmesi için mücadeleye katılması gerekiyor. Ayrıca evcil hayvanlar dışındaki iş hayvanları, besi hayvanları, yaban hayvanları ile ilgili de bakım ve yaşam koşullarının yaşam hakkına saygı çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Kanun değişiklikleri için hâlihazırda verilen örgütlü mücadelenin yanı sıra toplumun geneline yayılmış bir farkındalık ve duyarlılığı tesis etmemiz gerekli. Çocukluktan itibaren hayvanlara karşı sevgi, saygı ve de sorumluluk duyan vicdanlı, merhametli, hayvanlarla iletişim kurmayı bilen, onları yabancı görmeyen nesillerin yetişmesi çok önemli. Bir yandan hayvanların statü değişikliğini ve cezai yaptırımların caydırıcı olmasını sağlamalı (hapis cezası gibi), bir yandan da gelecekte bu cezaların uygulanmasına gerek kalmayacak ahlakın oluşmasına çabalamalıyız. Bunu kendi çevremizden başlayarak yapabiliriz. Evcil hayvan satışının yanlışlığı, hayatı paylaşma ve bakım sorumluluğu konusunda farkındalık yaratmak, sokaktan yuvalandırma konusunda teşvik etmek, yanlış davranış ve uygulamalar konusunda uyarı yapmak ya da şikâyette bulunmak, yardıma, sevgiye, bakıma ihtiyaç duyan canlara el uzatmak, büyük farklar yaratmak için küçük eylemler. En önemsediğim şeylerden bir tanesi de özellikle çocuklara, ya da çekinen yetişkinlere hayvanları sevdirmek, onları anlamaları, iletişim kurabilmeleri için yardımcı olmak. Köpeklerim Gofret ve Ciklet’le gezerken çocukların ve ailelerinin mutlaka onları sevmesi için teşvik ediyorum, sokak köpekleri olduklarını, artık benimle yaşadıklarını, cins olmasalar da çok değerli varlıklar olduklarını anlatıyorum. Aynı şey sokakta etrafımızda olan diğer hayvanlar için de geçerli. Sevgiye, ilgiye, saygıya ihtiyaç duyduklarını, nasıl yaklaşılması gerektiğini anlatıyorum. Bu günlük bir mesai, bu sorumlulukları üstlenmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Ozbi: Kadınların da mal gibi değer görüyor olması Türk Ceza Kanunda yer alacak diye korktuğumuz bir dönemdeyiz. Hayvanları hiç iplemiyorlardır. Vicdana, paylaşmaya ve sevmeye dayanan bir sistemde sadece hayvanlar değil hepimiz rahat ederiz, ama maalesef korkuya, yalana ve güce dayanan bir sistemde insanlar gibi hayvanlar da rahat değil…   

Tolga Öztorun: Peki kedi deyince aklınıza gelen ilk hikâye nedir?

Gülce Duru: Kedilerle hep travmatik hikâyelerim oldu. Çocukken kedim kuşlarımı yedi, başka bir kedim ortadan kayboldu. Sonra genç kızken bir kediyi fena halde kızdırıp dayak yemişliğim olduğundan ötürü senelerce kedilerden korktum? Uzaktan seviyor ama yaklaşamıyordum.

Derken yıllar sonra korkunç bir olay yaşandı ve köpeklerim yaşadıkları bahçede bir anne kediyi öldürdüler. Yavruları da erkek kedi saldırısına uğradı ve bir tanesi kafasından feci şekilde yaralandı. Üç yavrudan ikisini yuvalandırdık, geri kalan yaralı yavru bomba gibi hayatıma girdi. Onu iyileştirdim, koynumda büyüttüm. Hayatta kalma azminden dolayı adını Azmi koydum ve arkadaşımın evine yerleştirdim. Hayatıma çok talihsiz şekilde giren Azmi bana deli bir kedi aşkı aşıladı. Kedilerden ödü kopan ben şimdi bir kedinin bakımını üstlenebiliyorum. Bazen Elmayra gibi mıncırıyorum, arada cırmık yiyip haddimi biliyorum?

O gün bu gündür köpekleri ayrı, kedileri ayrı seviyor ve sayıyorum. Sokak kedileri hayatıma girip çıkıyorlar, maalesef köpeklerimden dolayı evimi açamıyorum. İçimde bir ukdedir. Her insan en az bir kedi ve bir köpekle paylaşmalı hayatını. 

Ozbi: Yavru sayılabilecek kadar küçük ama yavru olmayan bir kaç aylık bir tekir kedi “Rakılı Live” yaptığımız evin çatısında sıkışıp kalmıştı, alalım sahiplenelim diye çok uğraştım. Uzun uğraşlar sonucu yakaladık çok korkmuştu. Biz de bilinçsizdik biraz biz de korktuk. Sokağa indirdik bir fırsatını buldu ve kaçtı yine. Sonra yakalayamadık bir daha ve uğraşmaktan da vazgeçtik bazen o şaşkın gözleri bazen rüyalarıma giriyor. Şinasi koyacaktım adını :) ama olmadı…

Bir de köpeğim vardı eskiden kurt kırması ama evin arka bahçesinde yaşadığı için çaldılar. Rollindi ismi güzel köpekti bazen onun da rüyalarıma girdiği oluyor. Özlüyorum…  

Tolga Öztorun: Bu kadar her şeyin farkındasınız neden halen şarkılarınızda hayvan hakları, kurban, hayvana tecavüz yok? Bence bizim bu mücadelede size, müziğin gücüne ihtiyacımız var. 

Gülce Duru: Şarkı yazarı olarak, önemli bir konudaki duyarlılığı ifade eden, farkındalığı uyandırmayı hedefleyen şarkılar yazarken, iletilen mesajın içeriği kadar estetik ölçütleri de önemsiyor ve aralarında denge kurmaya çalışıyorum.

Açıktan açığa didaktik bir iletiden ziyade, şarkının şiirine işlemiş bir ifadeden yanayım. Haydi, bu konuda bir şarkı yazayım diye de hareket etmiyorum. Süreç farklı işliyor bende. Bir şarkıya yol açacak düşünce, dert, duygu, söz zamanla oluşuyor kristalleşiyor. Sanatsal bir formda, şiirsel ve müzikal formunu bulması zaman alıyor. Cevaplarımdan anlamışsındır ki bu konularda had safhada dertlenmiş, dolmuşum, 7 gün 24 saat umurumda. Elbet bir gün kendiliğinden doğal bir şekilde şarkıya dökülecektir. O zamana dek, hayvanların iyiliği için gündelik mücadeleme devam ediyorum. 

Ozbi: Yani bu biraz yeterli hissetmekle alakalı. Gülce bu konuda tam olarak gerçeğe dayanan şeyler yazabilir ama ben pek yazamam. Araştırma yapmam ve üstüne eğilmem gerekir. Bir de böyle bir beklenti olduğunu ilk defa duyuyorum. Bakalım belli olmaz ilerleyen dönemlerde bir şeyler yapabiliriz belki… 

Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız.

Gülce:  Teşekkürler Tolga, sen de iyi ki varsın ?

Ozbi: Ben teşekkür ediyorum iyi ki sizde varsınız. ( sen ve bizi okuyan herkes )

 

 

Röportaj: Tolga Öztorun

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.