Dış Köşe

Kar sessizliği bu gece – Leyla İpekçi

0

Sessizliği yitirdiğinden beri, geceyi de yitirdin. Ne zamandır sadece zulmü örten karanlık demek senin için geceler.

Kendi sesinden kaçtığın ve durmaksızın konuştuğun bütün gündüzlerin uzantısı.

Peki ama ne zamandır karanlık bu şehir böyle? Bu memleket? Devlet? Hep böyle miydi? Bir şeyler değişiyor sanmıştın. Gecenin karanlığa bürünüşündeki, sessizliğindeki hikmetleri okumaya başlamıştık hep birlikte. Gecenin aydınlığını keşfetmeye başlamıştık. Adalet duygumuz zedelendikçe, hakkını veremedikçe hakikatin; bir bir karardı yine geceler. Günaha örtü oldu.

Masaldan, ninniden, dualardan, mışıltılı çocuk uykularından uzağız şimdi. Kanı, kusmuğu, irini, balgamı görmemek için, haksızlığı, adaletsizliği unutmak için sığınıyoruz artık geceye. Sadece bir sığınak.

Ne geçmişi barındırıyor içinde, ne hayallerimizi. Gece, bizi uyuşturuyor. Gece seni uyuşturuyor. Adalet beklentimiz gaflet uykusunda, nefsani rüyalarla, kâbuslara dolanıyor her seferinde.

Ne uzayıp kısalan gecelerin secde ve kıyamı ilgilendiriyor seni. Ne gündüzle olan iç içeliği gecenin. Karanlığın hikmetleri de açmıyor sana artık kendini. Öylesine yalnız, tekil, somutsun işte. İç içe geçen ne varsa, dağılmış. Ne varsa birbirini tamamlayan, birbirinin zıddı olmuş, azalmış.

Cisimlerden çekilmiş renkleri dahi görmüyorsun hiçbir şeyin üzerinde. Şeylerin kimyası bozulmuş, simyası demeliydim asıl… Unutuşun uzun uykusunda, akşamın ucundayız, sen, ben, hepimiz ısrarla. Kendimizi unutmanın beşiğinde.

Kemik düzeni sürdükçe hukuk düzenine giden yollar uzuyor kendiliğinden. Bir o yana devriliyoruz, bir bu. 70 yaşındaki analar, evladımın kemiğini bulmadan ölmeyeyim diye yakarıyorlar geceleyin Allah’a. Kimse işitmiyor.

Ne içindesin bu karanlığın, ne tam olarak gözünü alıştırabiliyorsun. Gece, tüm esrarını öldürmüş bizim mahkeme salonlarında yankılanmayan sesimizde. Ruh, içeri kaçmış. Kendine sımsıkı kilitlenmiş, bedeninden sıyrılmakta adeta zorlanıyor uykuya düştüğünde sen. Çıkıp yükselmekte zorlanıyor.

Harap olmuş kelimelerinle, nefsini kamçılayan rüyalar arasındasın hep. Bitap… Boğazına kılçık gibi batmış harfler, heceler. Yastığa koydun başını çoktan ama yine dinlenememişsin bak… Ne kalkıp karanlığı dinleyebiliyor, ne yatıp sadık rüyalara dalabiliyorsun.

Dışarıda kötü kılıklı cümleler, korunan suçlular, suç örgütleri. Tahtında daha derinlere oturmuş azmettiriciler… Zulmün karanlığı onları da örtüyor. Keşfetmekten kaçtığın ne varsa, o senin dünyan işte. Bir tersinden dünya!

Evet, kendini bilmeyen bir dünyadır bu ne zamandır. Katiller niçin öldürdüğünü, maktuller niçin öldüklerini bilmiyor. Senin elinde doğan bebekler yine senin elinde son nefeslerini veriyor. Zalim mazlum olarak görünüyor, hak ise batıl olarak.

Zulmün karanlığını göremeyen gözler, gecenin kanalığında günah örtmek için yarışıyor. Ruhunu içine hapsetmiş, ellerini semaya kaldıramayan, dua edemeyen bir dünya.

Kaçarak sığındığın, gözlerini görev duygusuyla kapatıp, gaflet uykularına daldığın bir korunak demiştim senin için gece. Sadece bu. Bir sığıntısın. Geceye mahkûm. Gece mahkûmu… Dünya, sonsuzluğun gündüzlerinde gitgide daralıyor, daralıyor. Sen yitip gidiyorsun yine. Kendi gürültülerinde…

Derken kar kaplıyor ortalığı bir anda. Çok kısa bir sürede. Doğa bambaşka bir biçime bürünüyor. Pencerenin ardında akıp giden gece, sana beyaz bir imkân ile açıyor yeniden kendini. Umulmadık bir vaat. Bir hediye.

Melekut âlemini, sema ehlini işaret ediyor sana. Bir yığın başka şeyleri. Görünmeyen ama izlenebilen tecellileri… Karanlığın derinliklerinden bir mucize gibi dökülen kar taneleri temizleyip nurlandırıyor geceyi. Seni arındırıyor en büyük patırtılarından. Bizi arındırıyor, temizliyor, geceyi duruluyor beyazlığıyla.

Ah diyorsun, demek umut böyle bir şey. Şer’deki hayrı görebilmek için, gecenin örttüklerine bir daha bakmalısın. Çünkü kar da, tıpkı gece gibi neyi örtüyorsa, onu aynı zamanda işaret ediyor.

Kar da sessiz, tıpkı gece gibi. Kendimizi, Rabb’imizi, insanlığımızı bilmeye başlamak için bir imkân, unutuşun uzun uykusundan kalkış. Yıllar önce yazmıştın: “Kar sessizliği bu gece. Yalın her şey. Köküm derinlerde.”

Memleketin yıkık dökük hafızasını mazlumların mermer boşluğu açılmış adalet beklentisiyle yeniden onarmalıyız, kendini bilmenin, birbirimizi bilmenin zevkine ermeliyiz. Biraz da kar olalım o halde. Yeniden gece olalım biraz. Ve memleketin bütün hantallaşmış karanlık gölgelerini temizleyelim artık elbirliğiyle. Zulmün kökünü temizleyip, adaletin cansuyu olalım.

İftira ve haksızlığa uğrayanların, devletinden adalet bekleyenlerin, insanlığından utanmadan yaşamaya uğraşanların sevinci duyulsun yeniden. Kar sessizliği bu gece, yalın her şey, evet. Kökümüz derinlerde…

 

İlgili yazı zaman gazetesinden alıntılanmıştır.

Leyla İpekçi

twitter.com/Leyla_Ipekci

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.