Dış KöşeManşet

Kahrolsun Bağzı Şeyler / Anıl Doğan

0

Sevgili Arkadaşlar,

İster 88 kuşağı deyin, ister 90’larda doğanlar. Ben Zeki Müren’in vefat ettiği gün aile büyüklerinin neden o kadar üzüldüğünü anlayamayan kuşak diyorum. Sıklıkla 80 darbesinin ürünü olduğu tekrarlanan, ‘hiç bir şeyi değiştiremeyeceği öğretilen’  apolitiklerden biriyim ben de. Biz büyürken Devlet’ten anladığımız, Süleyman Demirel’in fötr şapkasıydı. O kadarını görüyorduk. Büyüdük ve baktık ki şapkanın içinden KCK çıkmış, Balyoz çıkmış… Çok da anlamadık olanı biteni…

paylaşmak için tklynz / click for to share

Fakat bir gün kendine demokrat bir Başbakan her şeyimize karışmaya başladı. AKP’nin etnisite ve din siyasetiyle farklı uçlara itildik biz. Başbakan haklı. Yıllardır o kadar da uğraşmamıza rağmen marjinal olmayı beceremesek de  ‘uçlardayız’ her birimiz. Kimimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz, kimimiz Mustafa Keser’in. Bambaşka sebeplerden kızgınız hükümete. Bir araya gelsek, neye kızacağımızı bilmiyorduk.  İşte tam da bu nedenle ‘Kahrolsun Bağzı Şeyler’ yazdık Taksim Meydanı’na.

Gezi Parkı olaylarının patlak verdiği gün İstanbul’da değildim.  Fakat bir hafta içinde, İstanbul ve Antalya’daki direnişi görme fırsatım oldu.  Malum artık Türkiye’de artık ‘biber gazı’ yemeyeni adam yerine koymuyorlar. AKP düzeninin ‘biber gazı’nı soluma şerefinden mahrum olmakla birlikte, ‘üç kıtada direnişi gördüm’ diyebilirim. Tabii benimki ‘tatlı su’ direnişi. Biber gazı yok,  cop yok, tazyikli su yok…

Takip ettiğim haber siteleri Gezi Parkı protestolarına alt manşetleri layık görmüştü. Rahmetli Zeki Müren hayatta olsa bizi televizyondan göremeyecekti.31 Mayıs gecesi İstanbul’da ne olduğunu anlamak için yakın bir arkadaşımı aramam gerekti.  Başar’ı evinde bulmayı beklerken, ‘Dur TOMA’lar geliyor, seni bir beş dakikaya arayayım’ dedi, iyi mi? İşte ben de böyle TOMA ve Gezi Parkı ruhuyla tanıştım. Çok şanslı sayılırım. Bir bedel ödemedim, henüz.

Bir anda New York’taki tatlı su direnişçileri olarak kendimizi Occupy Wall Street (Wall Street’i işgal et) eylemlerinin mabedi Zucotti Park’ta bulduk.  Türk bayrağı vardı,  Atatürk de vardı ama endişeli teyzeler ve amcalar yoktu ortalıkta.  Bir şeyler ters gidiyordu. Biz bu farkı idrak ettiğimiz sırada, Erdoğan protestoları CHP ve yıllardır ne olduğunu anlayamadığım ‘CHP zihniyeti’nin üzerine yıkmaya çalışıyordu. Ama kimse buna inanmadı. Tahminen kendisi de farketmiş olacak ki, kısa süre sonra  bu söylemden vazgeçti.

7 Haziran Cuma günü Gezi Parkı’ndaydım. Polis Taksim’den çekilmişti. O gün Türkiye’nin en kozmopolit şehrinin ana meydanında ‘devlet’ yoktu.  Ne yalan söyleyeyim, her şey de tıkırında gidiyordu. Devrim Kafe’yi, Devrim Müzesi’ni, tıp öğrencilerinin kurdukları çadırı, kütüphaneyi ve daha da önemlisi önündeki kalabalığı görünce neye uğradığımı şaşırdım. Park’ta otururken, bir anda biri gelip: ‘Aç mısınız?, sandviç ister misiniz’ dedi. Teşekkür ettik. İş çıkışı saatlerinde ‘daha bir beyaz yaka’ gezi.  Hiç bu kadar ‘çapulcu’yu bir arada görmemiştim. ‘‘Yetmez ama Evet’çi’ bir arkadaşım, seninle bir protestoda aynı tarafta olacağım hiç aklıma gelmezdi, ama burada LGBT üyeleriyle ülkücüleri yan yana gördükten sonra çok da şaşırmıyorum hiç bir şeye’ demişti. O an anladım ne demek istediğini. Gezi Parkı sayesinde birbirine mesafeli duran sessiz kitleler özgürlük için omuz omuzaydı.  Başbakan’ın kibirine dur demek için Taksim’deydi, Kuğulu Park’taydı, Gündoğdu’daydı…  Üzgünüm Başbakan. Türban için ‘Velev ki siyasi sembol’ demiştiniz. Artık hiç bir şeyin sembölü olamaz. O da oradaydı.

Uzunca bir süredir Pazar günleri AKP’nin Taksim projesini protesto etmek için Gezi Parkı’nda piknik yapan Canan’la bana gaz maskesi aldık. Bir kere bile o pikniklere katılmaya tenezzül etmediğim için biraz mahcuptum. Canan anlatmaya başladı: ‘Bugün müdahele olmaz ama aklında bulunsun, biber gazına suyla karıştırılmış talcid iyi geliyor, eğer portakal gazı ise sirke. Haa bir de şu maske bir işe yaramaz, içine Vicks sür’.  Canan en son bıraktığımda taş kışlada mimarlık yüksek lisansı yapıyordu, kısa bir süre içinde faiz lobisine hizmet eder olmuştu.  Şaşırdım doğrusu.

Türkiye ekonomisinin sıcak paraya olan bağımlılığını ‘iyi bilen’ Başbakan, borsadaki gidişattan rahatsız olmuş olacak ki ‘faiz lobisi’ diye bir ortak düşman yaratmaya kalktı o aralar. Başbakan kavgasını demokratik olmayan kurumlara ve onların sivil uzantılarına karşı vermeye alışkın. Fakat bu sefer karşısında ilk defa ‘halk’ var. Ondan ezberi de morali de bozuldu. CeHaPe’de, ‘faiz lobisi’de tutmadı. Ergenekon’a da bağlayamıyor olayı. Ne yapsın, ‘marjinal uçlar’ dedi bu sefer. Bir Allah’ın kulu da çıkıp ‘soğuk savaş’ taktiklerinden vazgeçiremedi kendisini.

Bir kaç gün sonra Antalya’daki ‘marjinal uçları’ görmek için Cumhuriyet meydanındaydım. Cumhuriyet meydanı da Taksim’in bir replikası gibi.  Devrim kafe olmuş ‘Tencere tava’ kafe. Antalya’da da İstanbul gibi meydan daha ideolojik, parkın içi daha sessiz. Kimsenin askerine benzemeyen kütüphanenin sorumlusu arkadaşa dayanamayıp sordum: ‘Ulusalcılarla nasıl aranız?’. ‘Yarım saatte bir İstiklal Marşı söylüyorlar, fenalık geldi, ama iyiyiz’ cevabını aldım. Meydan’da kalabalık toplanmış Nazım’ın şiirini dinliyordu. Kalabalığın içinde bir grup ise kurt işareti yapıyordu. ‘Bu da iyi ya ne güzel’ derken bir anda ‘Bella Ciao’ söylenmeye başlandı. Aynı grup sol yumruğu havaya kaldırıp: ‘İşte bir sabah uyandığında…’ diye başlamasın mı? Yanımdaki uzun yıllardır AKP sempatizanı olduğunu sandığım bir akrabam devamını getirdi: ‘ Elleri bağlanmış bulduğum yurdumun her yanı işgal altında’… ‘Ne sandın?’ dedi bir de üstüne. İçimden sadece ‘Kahrolsun bağzı şeyler’ demek geliyor. Ben birbirimize karşı bu kadar anlayışlı olduğumuzu bilmiyordum. Afalladım. Başbakan bile bu kadar salak yerine koymaya kalkmamıştı beni. Haberleri Facebook’tan, Twitter’dan takip ediyoruz. Evini toplamaya üşenen arkadaşlarımız, Taksim’e temizlik yapmaya gidiyorlar.  İnsanlar AKP’nin TBMM’den gece yarısı geçirdiği yasalardan bahsediyor.  Sanırım bize nazar değdi.

Annesi, İrem İzmir’den İstanbul’a taşındığında ‘acaba Kısıklı’da mı ev bulsak? Başbakan’ın da evi orada, güvenlidir orası’ diyordu. Bir de baktım ki Nurdan Teyze telefon açıp biber gazına iyi gelen solüsyon tarifi verecek neredeyse. Annannem’in dizilerini bırakıp balkonda tencere kırmasından belliydi aslında. Sonun başlangıcı bu.  Ya kendi gibi olmayana saygı duyacaklar, ya da ‘yeni Türkiye’ye uyum sağlayamayıp, sandığı koltuk altına alıp gidecekler. Artık bu halk iktidarın ‘zar tutması’na izin vermeyecek. Çapulcular sağolsun, ‘korku imparatorluğu’ yıkıldı. Ben buna inanmak istiyorum. Bir yerde de yazıyordu Taksim’de: ‘Korkma la, biziz halk’.

Teşekkürlerimle,

Doğan, Anıl (Haziran, 2013), “Kahrolsun Bağzı Şeyler! ”, Cilt II, Sayı 4, s.67-70, Türkiye Siyasi Analiz ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: AnalizTürkiye (http://researchturkey.org/?p=3613&lang=tr)

Anıl Doğan

Asistan Editör, Türkiye Siyasi Analiz ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye)

 

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.