Yeşeriyorum

Kadınların Düşünme Felcine Uğradığı "Cadde"

0

Eril düşünce, tarih öncesi çağlardan bu yana erkeğe ait alanın sınırlarını koyu çizgilerle çizdi ve kadını bu sınırların dışında tutmanın farklı yollarını bulmayı başardı. Kadını eve kapatmak ve özel alanına hapsetmek bunun en kolay yoludur mesela… Bu duruma uygun bir şekilde ve nihai sonuç olarak kadın sosyal, politik, düşünsel ve sanatsal alandan hep uzak tutuldu; böyle kalması da sıkı sıkıya tembihlendi. Peki ya tembihlere kulak asmayanlar? Tarih onların cadı ilen edilmesine, yakılmasına şahit oldu. Bunun sonucunda da kalanlar daha çok içine kapandı, sindi. Patriarkal yapı amacına ulaştı.aaamilliyet

“Cadde’de “Kürt Açılımı” yok, sosyetedeki yeni aşk açılımları var.”

Kadınların aklen eksik, ahlaken aşağı olduğu söylendi. Kütüphanelerin, üniversitelerin kapısı yüzüne kapatıldı. Bunları yazarken aklıma Virginia Woolf geldi. Diğer kadınlara oranla babasının edebiyattaki aktif rolü sayesinde kısmen daha şanslı bir kadın olan Virginia Woolf, değerli eseri Kendine Ait Bir Oda‘da kadınların akademik alandan dışlanmalarını nefretle anlatır. Kadınların erkeklerle aynı kalitede eğitim almaları hayalken, derslere giren akademisyenler bile kadın öğrencileri aşağılamaktadır. Woolf’un çağdaşı E.M. Forster bu farkın çıkan yemeklerde bile kendini gösterdiğini söyler. İşin en kötü tarafı da toplumda kimi erkeklerin hala bu farkın varlığına kanıtlar aramaları diye düşünüyorum. Burada da aklıma İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi geliyor. Bildiğimiz gibi Berlusconi canlı yayında dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili konuşan muhalif partiden bir kadın milletvekiline “zeki olmaktan ziyade güzeldir” demişti. Bu da aynı hastalıklı düşüncenin günümüze yansımış halidir.

“Cadde’de “Bitirme planı” yok, ucuz ve kaliteli alışveriş planları var.”

Kısacası kadına elinin hamuruyla düşünmek yasaklanmıştır bir anlamda. Kadın yazarların takma erkek isimleriyle yazmasının sebebi budur. Çünkü toplum kadını, erkeğin annesi, karısı, namusu, ilham perisi olarak konumlayarak pasifleştirmiştir ve salt bedene indirgemiştir. Fakat kimi zaman kendi bedeni üzerindeki hakkını da elinden almıştır ki bu aklın almadığı paradoksal bir durumdur.

“Cadde’de “Ergenekon Savcıları” yok, TV dünyasının ünlü isimleri var.”

Yıllar ilerledikçe kadını düşünsel aktivitelerden uzak tutma görevini farklı tekeller devralmıştır. İlk akla gelen, medya… Kadının bedeniyle kandırılmasına şahit olduk, oluyoruz. Defileler, makyajlar, saç stilleri, magazin… Evet, medya bunları dayatıyor kadınlara. “Saçına makyajına saatler ayır, düşünme! Bak dizilere, güzel kadınlar zengin ve başarılı erkeklerle evlenip evde oturuyor ve ne kadar harika giyiniyorlar, sen de öyle ol, modaya uygun giyin, düşünme! Sana bunları anlatan magazin dergileri çıkardık, programlar yaptık. Sabahtan akşama kadar televizyona kilitlen, düşünme! Bak şarkıcılara, mankenlere hepsi sıfır beden. Hemen kilo ver. Bir yığın sağlıksız ürün var bunu yapman için onları ye, iç, düşünme!” Böyle böyle uzaklaştırılmak istendi kadın bilimsel, düşünsel ve elbette siyasal alandan. Tabii ailelerin bu duruma katkısına değinmeden de geçemeyiz. Çocuklarının apolitikliğiyle övünen ailelerin… “Benim kızım hiç bilmez öyle siyaset falan. Anlamaz bu işlerden” diye övünen ailelerin…

“Cadde’de “İmralı, Silivri” yok, Bebek, Nişantaşı, Beyoğlu, Bodrum var.”

Paragraf aralarında yazdıklarıma gelirsek eğer bu cümleler büyük bir gazetenin bugün yarın çıkacak olan ekinin reklam cümleleri… Hepimizin bildiği gibi ülke gündemi bu aralar bir hayli yoğun: Kürt açılımı, Ergenekon davası, barış grupları, irtica raporu, domuz gribi… Ve tam bu esnada medyanın kadınlar üzerindeki rolünü layıkıyla oynayacağını yaptığı reklamlarla açık bir şeklide gösteren, özellikle kadınlara yönelik bir ek çıkıyor. Bunda kasıt olduğunu düşünmemek ise elde değil. Ülkede, bırakın ülkeyi Dünya’da durum böyleyken işi halkı bilgilendirmek olan bir yayın organı bunu nasıl yapar, nasıl “Ergenekon yerine, TV dünyasını, Kürt açılımı yerine modayı, bitirme planı yerine alışverişi düşünün” der bunu gerçekten aklım almıyor.

“Cadde’de “ya bıktık bunlardan” diyebileceğiniz hiçbir şey yok, hayat var.”

Baştan beri saydığımız “kadınları düşünmekten alı koyma planı” bugüne kadar birçok kadının sağlığına mal oldu. Bulimia, anoreksi ve farklı psikolojik sorunlar bunlardan en çok karşılaştıklarımız. Bunlar kadar önemli diğer bir sorun var ki bunların en sinsisi: Düşünme felcine uğramak. Evet, gereksiz ne kadar şey varsa onlarla meşgul olmamızı, başka bir şeyi düşünmememizi isteyen; bunu da korkunç bir şeklide “insanları rahatlatmak” kisvesi altında yapan; en inanılmaz olanı da buna “hayat” diyen bir yayın daha hayatımıza giriyor. Renkli sayfalarla olabildiğince cıvıl cıvıl ve insanları nasıl kandıracağını bilen, bunu iş edinmiş bir şeklide… Tabii ki bunları söylerken iğneyi biraz da kendimize batırmak gerekir. Bunların hızla çoğalmasının sebebi biraz da okur değil mi? Kadınlar gerçekten bunları okumayı reddetse hala bu misyonu, yani düşünme felcine uğratma misyonunu devam ettirebilirler mi? Hayır! Şimdi ise biraz durup DÜŞÜNME zamanı… Bu gerçekler bizim. Eğer biz bunlar üzerine düşünmeyi, kafa yormayı, kimi zaman onaylamayı, kimi zaman eleştirmeyi, tepki göstermeyi, birleşmeyi reddedersek, bu işlerden çıkar sağlayacak birileri bu ülkede istediğini yapar ve sonuçlarına hep beraber katlanmak zorunda kalırız. Bunun da bedeli çok ağır olur. Şimdi ise çağrım tüm kadınlara, yüksek sesle şunları söyleyelim: “Ben bu yapay hayatı reddediyorum, gerçeklerimle yüzleşmekten mutluyum ve düşünmekten vazgeçmiyorum, her şeye rağmen…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.