Editörün SeçtikleriEkolojiKentManşetTarım-Gıda

İstanbul, Trakya’yı öldürüyor: Rant, kirlilik, yoğun sanayi tarım toprağı bırakmadı

0

Haber: Serap CÖMERTOĞLU İŞCAN

*

Birinci derece tarım topraklarına sahip ve 14 organize sanayi bölgesinin (OSB) bulunduğu Tekirdağ’da yeni sanayi alanlarının belirlenmesi ve organize sanayi bölgelerinin kurulması planlanıyor.

Avrupa yakasındaki İstanbul sanayisinin Trakya’ya taşınacağı ileri sürülürken bölgenin, söz konusu sanayileşmeyi ve gelecek olan nüfus yoğunluğunu kaldıramayacağı belirtiliyor.

Uzmanlar ise tarım alanlarının yok olmasının yanı sıra; alarm veren yer altı su seviyelerinin 400 metre aşağıya indiğini ve suda ağır metallere rastlanıldığını vurguluyor. Yeşil Gazete’ye değerlendirmede bulunan uzmanlar ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, gerçeğe ve bilime aykırı planların yapılmaması yönünde çağrıda bulunuyor.

Tekirdağ OSB

Ayrıca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı  Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla uzun vadeli sanayi alanı ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin Tekirdağ Valiliği ve yerel yönetimlerin katılımıyla 31 Ocak Salı günü yeni sanayi alanlarının belirlenmesi planlanıyor.

Öte yandan, 400 hektarlık alanın Veliköy OSB olarak gösterilmesine yönelik yapılan plan değişikliği de 20 Ocak’ta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından askıya çıkarılmış durumda.

Aralık 2022’de ise 1 milyon 907 bin metrekare işlenebilir tarım alanı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Çerkezköy Özel Endüstri Bölgesi ilan edilerek Resmi Gazete‘de yayınlanmıştı. Mevcut planlarda yüzde dört olan sanayi alanının, yüzde 10’a çıkarılması ve Avrupa yakasındaki İstanbul sanayisinin Trakya’ya taşınmasının hedeflendiği iddia ediliyor.

2017 yılında Tekirdağ İl Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikli Müdürlüğü tarafından çevresel kirlilik sorunlarının paylaşıldığı raporda, Tekirdağ için en önemli çevresel sorunların kaynağının yoğun sanayileşme ve evsel atıklar olduğu görülüyor.

Raporda, en önemli çevresel sorunun “hava kirliliği” olduğu belirtiliyor. İlk sıradaki hava kirliliğinin ardından “su kirliliği”, “atıklar” ve “toprak kirliliği” sorunları gösteriliyor.

Raporda hava kirliliğinin temel kaynağının, kalitesiz yakıt ve yoğun sanayi tesisleri, ikinci en önemli sorun olan su kirliliğinin kaynağının ise yoğun sanayileşme ve evsel atıklar olduğu gösteriliyor.

2017 yılında yayınlanan raporun ardından, bölgedeki sanayi tesislerinin artışı, tarım arazilerinin amacı dışında kullanımı ve nüfus artışı ise hala devam ediyor.

Tekirdağ’da toprak kıyımı uyarısı

Endüstriyel ve evsel atıklar, tarımsal ilaç ve gübreler petrol ürünlerinin depolandığı tanklar, boru hatları ya da makine ve araçlardan sızıntılar gibi nedenlerle toprağa ulaşan kirleticiler, çevre sorunlarına yol açtığı gibi; yüzey taban ve yeraltı sularının da olumsuz etkilenmesine, kullanılamaz hale gelmesine; ürün kaybına, ürün deseninin daralmasına, toprağın niteliğini bozarak arazinin verim değerinin düşmesine yol açıyor.

Tekirdağ OSB

Ayrıca uzmanlarca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın uzun vadeli sanayi alanı ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin Tekirdağ’da yer belirlenmesi talebini ve diğer sanayi alanlarının oluşturulmasına ilişkin çalışmaların doğru olmadığı ifade ediliyor.

Trakya Platformu Tekirdağ Yürütme Kurulu Üyesi Bedia İlerlerler, İstanbul’un sanayiden temizlenirken Tekirdağ’da toprak kıyımı yaşandığını dile getiriyor.

‘Şehrin geleceği için doğru bir toplantı değil’

31 Ocak’ta Tekirdağ Valiliği, belediyeler, sanayi ve ticaret odaları başkanlarının, Trakya Kalkınma Ajansı ve yerel kurumların, uzun vadeli sanayi alanı ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin yer belirleyeceklerini hatırlatan İlerler, söz konusu toplantının, şehrin geleceği için mantıklı ve doğru bir toplantı olmadığını söylüyor.

Tekirdağ OSB

Ergene

‘Bilimsel olarak hazırlanan mevcut planlar yok sayılıyor’

İlerler’in aktardığı bilgiye göre; Trakya geneline yönelik sanayi ve şehirleşme planları, uzmanların da dahil olduğu bilimsel çalışmalar içerisinde Trakya Üniversitesi tarafından hazırlandı.

Yeni sanayi alanlarının belirlenmesi ve sanayi faaliyetlerine ilişkin yer çalışmalarının yürütülmesiyle bilimsel olarak hazırlanan mevcut planlar ise yok sayılıyor.

“Tekirdağ’da sanayi konusu dillendirildiğinde, muhakkak İstanbul’u kirleten önemli bir durumla ilgili çalışma yapılır ve bu, hiç şaşmaz” diyen İlerler, Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Murat Sevgi’nin şu açıklamasına atıfta bulunuyor:

“Mevcut planlarda yüzde dört olan sanayi alanının yüzde 10’a çıkarılması hedefleniyor.İstanbul sanayiden temizlenirken Anadolu yakasındaki tesislerin Bandırma bölgesine (Güney Marmara) Avrupa yakasındaki tesislerin de Trakya’ya taşınması, bakanlık hedefleri arasında bulunuyor. Geçtiğimiz aylarda, Sanayi ve Teknoloji Bakan yardımcısının Tekirdağ ziyaretinde bahsettiği konular arasında bunlar da yer alıyordu.”

‘Sanayi çalışmaları başladığında bölgeye rant geliyor’

Öte yandan; bu tarz çalışmalar başladığında bölgeye büyük bir rant geldiğini aktaran İlerler, “Bir ön çalışma yapılmadan, genellikle masa başında yerler gösterilir. Toprakların büyük bir kısmının tarım toprağı ve mera olduğu düşünülürse söz konusu topraklar daha önce olduğu gibi ranta kurban gider ve alışveriş süreci başlar” diyor.

Söz konusu sanayileşmeyle işlenebilir birinci derece tarım alanlarının kaybedileceği, aşırı su tüketen ağır sanayi faaliyetleri ile alarm veren su kaynaklarının ise daha çok tükeneceği öne sürülüyor.

Tekirdağ OSB

Marmara Denizi ve Karadeniz kıyısında yer alan konumu, doğası, toprak verimliliği, Avrupa ve Asya arasında bir geçiş noktası olmasıyla tarih boyunca cazibe merkezi olan Tekirdağ, Türkiye’nin buğday ve ayçiçek üretiminin büyük bir kısmını karşılıyor.

Yok olmanın eşiğindeki topraklar…

Avrupa ve Türkiye’deki tarımsal verimliliğin en yüksek olduğu ve Türkiye sanayisinin önemli bir kısmının yer aldığı Tekirdağ’da sanayileşme çalışmaları, 1990’lı yıllarda İstanbul’da ki deri fabrikalarının Çorlu bölgesine taşınmasıyla başlıyor.

İstanbul’un arka bahçesi olarak değerlendirilen bölgedeki tarım toprakları ve su varlıkları ise yanlış uygulamalar, çarpık kentleşme, düzensiz ve kontrolsüz sanayileşme ile yok olma boyutuna gelmiş durumda. Oluşan çevre kirliliği ise sağlıklı suya, gıdaya, havaya erişimi zorlaştırıyor.

‣Trakya’nın eşsiz tarım toprakları göz göre göre nasıl yok edildi? 
‣Trakya birkaç yıl içinde susuz kalabilir: Yer altı su kaynakları alarm veriyor 

Öte yandan yaklaşık 4 milyon göçün yaşanacağı öngörüler arasında. Sanayileşmeyle gelen nüfusla birlikte altyapı, sağlık, barınma ve eğitim gibi temel ihtiyaçların da karşılanmasının güçleşeceği konusunda da tedirginlik yaşanıyor.

Tekirdağ OSB

‘Tarımsal SİT alanı ilan edilmeli’

Ülkenin ve bölgenin geleceği için bilimsel çalışmalar yapılması, tarım topraklarının belirlenmesi ve tarımsal SİT alanı ilan edilmesi gerektiği konusunda yetkililere seslenen Trakya Platformu Tekirdağ Yürütme Kurulu Üyesi Bedia İlerler, yanlış tarım politikaları ve uygulamalar nedeniyle sadece toprakların değil, ormanların da kaybedildiğine işaret ediyor.

Orman vasfını yitirmiş olduğu belirtilen yerlerde ceviz, badem ağaçlarının yetiştirilmesinin teşvik edildiğini söyleyen İlerler, merkez ilçede yer alan Naip Barajı‘nın büyük bir kısmının ceviz bahçelerini suladığını aktarıyor.

‘Su varlıkları kaliteli ve doğru şekilde kullanılmıyor’

Uzmanlarca yer altı su kaynaklarını kullanmamak ve kesintisiz su kaynağı olması amacıyla yapılan barajlardaki suların, kaliteli ve doğru şekilde kullanılmadığının altı çiziliyor.

30 yıl önce 35 metreden çıkan yer altı sularının şu an 400 metrelerden çıkıyor ve mevcut derinlikten suyu çıkartabilmek için daha çok enerji harcanıyor.

Trakya topraklarını besleyen Ergene Nehri’nin sanayi atıkları nedeniyle siyah akmaya devam ettiğini ve kirletildiğini söyleyen İlerler, şunları kaydediyor:

“Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan çalışmada, Ergene Nehri çevresinde yaşayan böbrek kanseri vakalarında ağır metallere rastlandığı tespit edilmişti. Toprağımızı, suyumuzu, sağlımızı kaybediyoruz. İstanbul’un pis sanayisini istemiyoruz.”

Tekirdağ OSB

‘Tekirdağ ve Trakya felakete sürükleniyor’

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Arazi ve Su Kaynakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Halim Orta ise iklim krizi ve kuraklık nedeniyle su varlıklarının tükenmesinin yanı sıra, ayrıca yoğun sanayi faaliyetleri sebebiyle sağlıklı ve kaliteli suyun da azaldığını belirtiyor.

Ergene Havzası’ndaki toplam 0.4 milyon metreküp yer altı suyunun yaklaşık üç katının sanayi tesisleri tarafından çekildiğini vurgulayan Orta, Tekirdağ ve Trakya’nın yeni sanayi alanlarını karşılamayacağına dikkat çekiyor.

Verilere göre; Ergene Nehri’nin ve kollarının doğal debisi ortalama 3 metre/saniye. Sanayi tesisleri günde 5,3 metre/saniyelik su tüketiyor.

Sanayi için, yer altı sularının beslenmesinden çok daha fazla su tüketiliyor.

Yaklaşık 25- 30 yıl önce yer altı sularının 30 metre derinlikte olduğunu söyleyen Orta, günümüzde yer altı sularının alarm verdiğini ve seviyenin 400 metrelere düştüğünü, Trakya’nın birkaç yıl içerisinde susuz kalabileceğini vurguluyor.

Sanayileşmeyle oluşan kirlilik nedeniyle suyun kalitesinin de değiştiğini aktaran Orta, içebilecek suya ulaşımın zorlaştığını, yer altı sularında ağır metallere rastlandığı bilgisini paylaşıyor.

Tekirdağ OSB, Trakya

Tekirdağ ve Trakya’nın felakete sürüklendiğini dile getiren Orta, daha fazla sanayileşme yerine, bölgenin kurtarılmasına yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini savunuyor.

‘Çözümü mümkün olmayan kirlilikler var’

“Çözümü mümkün olmayan kirlilikler var. Bunların görülmesi ve daha fazla yanlış yapılmaması gerekiyor” diyen Orta, mevcut kirliliğin teknoloji ile giderilemeyeceğini belirterek şunları aktarıyor:

“Getirilmesi planlanan sanayi faaliyetleri tükenmek üzere olan yer altı sularını kullanacak. ‘Su’ hayat demek, buradaki hayatı daha çok bitirmeden kurtarma çalışmaları yapılmalı. Kuraklığın ve bu alandaki çalışmaların bir bütün olarak ele alınıp bilinçli şekilde planlamaların yapılması gerekiyor. Kuraklığa dayalı hayvan ve bitki türü çeşitleri geliştirilmeli. Su üretim merkezlerini, yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı koruyacak biçimde, maden ocaklarından, sanayiden, yerleşim yerlerinden koruyacak yerel ve ulusal çalışmaların planlanması önemli. Su kullanım etiğini ve şehirlerdeki su kullanım tasarruflarını mutlaka tespit ederek başta yerel yöneticilere daha sonra ulusal yöneticilere bunları izah etmesi gerekiyor.”

‘Sanayileşme tahribatının görünmeyen maliyeti çok daha yüksek’

Tekirdağ Tabip Odası Çevre ve Halk Sağlığı Kolu adına, Namık Kemal Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Gamze Varol, bölgedeki sanayileşmeyi ve sağlığa etkilerini şöyle değerlendiriyor:

“İçinde bulunduğumuz coğrafyada çalışan bilim insanları ziraat mühendisleri çiftçilikle uğraşanlar çok net ifade etmektedir ki bu topraklar her türlü uygunsuz kullanıma rağmen sadece ülkemizin değil Avrupa’nın da en verimli toprakları arasında yer almaktadır. Maalesef bizler bu verimli tarım arazilerini amacı dışı kullanarak kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Birinci sınıf tarım alanlarını sanayiye teslim etmek, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızın elimizden alındığının temel göstergesidir. Sanayileşme kararlarına istihdam yaratacağı gerekçesi ile kısa vadede popüler yaklaşılıyor. Sanayileşme ile oluşacak tahribatın orta ve uzun vadede görünmeyen maliyeti çok daha yüksek.”

Tekirdağ OSB, Trakya

Yoğun sanayileşmenin, halkın sağlığına doğrudan ve dolaylı etkileri olduğunu ve yaşam alanlarında risk oluşturduğunu dile getiren Varol, şunları anlatıyor:

“Bölgeye yapılacak yeni bir organize sanayi bölgesinin yanlış arazi kullanımına ek olarak hava, yüzey suları, yeraltı suları ve arazinin yapısının kimyasal ve biyolojik açıdan olumsuz yönde değişmesine, kirlenmesine ve verimliliğin azalmasına neden olacak, söz konusu durumun çevre ve insan sağlığını da olumsuz yönde etkileyecek. Sanayi atıklarıyla oluşan kirlilik, insanlarda da toksik olabilecek bazı ağır metallerin serbest kalarak bitkiler ve diğer canlılara geçebilecek.”

Bu alanda çalışan bilim insanları ise bu tip kimyasal arazi degredasyonuna yol açan asitleşmenin bölgede yaygın olduğunu kaydediyor.

Yoğun sanayileşmeye bağlı kirliliklerle oluşan başlıca sağlık sorunlarının; beslenme bozukluğu, bulaşıcı hastalıklar, kanserler ve kronik hastalıklar olduğu aktarılıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılına ait raporunda dış ortam hava kirliliğini kesin kanserojen ilan ettiğini belirten Varol, kanserlerde çevresel etki boyutunun çok yüksek olduğunun bilimsel çalışmalarda sunulduğunu hatırlatıyor.

Kanserlerin yüzde 70’inin çevresel kaynaklı olabileceğini dile getiren Varol, bir bilimsel çalışmada hava kirliliğine atfedilen önlenebilir ölümlerin de yüzde 25 dolayında olduğunu aktarıyor.

Bunlara ek olarak değişen iklimle bağlantılı sağlık sorunları, kirli hava, su ve toprak ile bağlantılı sağlık sorunlarının, var olan sağlık sorunlarına ek olarak daha fazla görüleceği vurgulanıyor.

Ayrıca sağlığın sosyal belirleyicileri arasında yer alan bazı kamusal hizmetlerin yeniden yapılanması için finansman, donanım ve insan gücü gereksiniminin artacağı da öngörüler arasında.

Sanayi alanlarının açılmasıyla sosyo kültürel ve demografik yapının değişeceğini söyleyen Tekirdağ Kent Konseyi Başkanı Berrin Başol, gelecek dört milyonun üzerindeki nüfusun ihtiyaçlarının karşılanmasının güç olacağını belirtiyor.

Tekirdağ OSB’lerinin yüzde 60’nın boş olduğunu hatırlatan Tekirdağ Kent Konseyi Başkanı Berrin Başol, mevcut boş alanlar henüz dolmamışken, yeni sanayi alanlarının belirlenmesinin endişe verici buluyor.

Varolan sorunların kangrenleşeceğini ve altyapı, eğitim, konut, sosyal alanlar gibi kamusal hizmetlere duyulan ihtiyacın artacağını aktaran Başol, “Nüfus hareketliliği bizi endişelendiriyor. Bölgenin yeni sanayi alanlarını, beraberinde gelecek nüfusu ve ihtiyaçlarını kaldırabilmesi güç” diyor. Başol, bölgenin tarım ve gıda alanında kritik bir yer olduğuna değiniyor:

İklim krizi ile birlikte yaşanan kuraklık, gıda ve suya erişimi etkilerken, topraklarımızı ve suyumuzu daha çok korumamız gerekiyor. Mevcut iklim koşulları ve dünya konjekötü düşünüldüğünde yaşam için en kıymetli olan toprak ve suyumuzun varlığı önceliğimiz olmalı.

Sanayi dışında tarım ve turizm şehri olan kentimizin, mevcut değerlerinin korunması önemli. Sanayi atıklarının, Ergene ve Marmara Denizi’ne bırakılması sonucu oluşan müsilaj, balıkçılık faaliyetleri ve turizmi de etkilemiş, toprağımızı, suyumuzu, denizimizi kullanamaz hale getirmiştir. Bölgemizin geleceğini ve sağlığımızı gözeten politikalar üretilmeli.”

Trakya

Çerkezköy OSB

600 yılda oluşan tarım toprağı 50 yıllık sanayi tesisi için yok ediliyor

Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Göksal Çidem ise gerçeğe ve bilime aykırı planlamaya karşı, bilimsel ve hukuksal verilerle planlama yapılması yönünde çağrıda bulunuyor. Doğal kaynakların sınırsız olduğu yanlışından dönülmesi gerektiğini vurgulayan Çidem, bir santimetre tarım toprağının 600-700 yılda oluştuğunun altını çiziyor.

En az 20 cm de tarım yapıldığı göz önüne alınırsa binlerce yılda oluşan varlıkları 40-50 yıllık sanayi tesisleri için feda etmenin gelecek açısından tehdit olduğunu söyleyen Çidem, tarım alanlarında, OSB’lere, meralarda hafriyat ocaklarına, ormanlarda maden ve enerji projelerine son verilmelisi gerektiğini ifade ediyor.

‘Bir zamanlar ihraç ettiğimiz ürünleri ithal eder hale geldik’

TÜİK verilerine göre; Türkiye’de 2005 ile 2021 yılları arasında toplamda 3,16 milyon hektar tarım alanı yok olduğunu hatırlatan Çidem, “Bir zamanlar ihraç ettiğimiz ürünleri ithal eder hale geldik. İthalat gıda güvenliği bağımsızlığımız içinde büyük bir tehdit. Ukrayna-Rusya savaşı sırasında yaşananları unutmamak gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Ukrayna savaşından ülkemizin diğer ülkelere kıyasla hem coğrafi konumu hem de yüksek enflasyon ile birlikte kırılganlaşan ekonomisinden dolayı daha fazla etkilediğini söyleyebiliriz. TÜİK’in verilerine göre ithalatta ilk sırayı Rusya alıyor. Türkiye, Rusya’dan 99, Ukrayna’dan ise 89 ürün ithal ediyor. Türkiye’nin buğday, ayçiçek yağı, arpa başta olmak üzere bu listedeki tarım ürünlerinde ithalata bağımlı olması büyük bir risk oluşturuyor.  Sanayi öbeklenmesinin Trakya’daki gibi hem tarım alanları, hem de insan yerleşimleri ile iç içe planlanmasının yaşam kalitesi üzerine etkileri tartışma götürmez bir risk faktörü olarak kabul ediliyor.”

You may also like

Comments

Comments are closed.