Köşe YazılarıManşetYazarlar

IPCC fazla iyimserdir

0
IPCC
Uydu görüntüsü: WMO

James Hansen, Amerikalı bir iklim bilimcidir. 1981-2013 yılları arasında iklim açısından çok önemli verilerin üretildiği NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü‘nde (GISS) çalışmış ve bu süre boyunca GISS’in İklim Araştırma Bölümünün direktörü olarak görev yapmıştır. 1988 yılında ABD Senatosu’nda yaptığı tanıklık ile kamuoyunun iklim değişikliği sorununa daha fazla dikkatini çekmiş ve iklim değişikliği konusunda bilimsel bir farkındalık yaratmıştır. Bu ve sonrasındaki aktivizm etkinlikleri ile James Hansen, iklim değişikliği konusunda en bilinen bilim insanlarından biridir. Hansen, iklim değişikliğiyle mücadelede kararlı politikaların ve yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini vurgulayan bir savunucudur.

GISS’den emekli olmasına rağmen James Hansen, iklim değişikliği üzerine yaptığı araştırmalara ve etkili iletişimine devam etmektedir. Hazırladığı son makalesinde Hansen iklim bilimi açısından otorite kabul edilen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ni (IPCC) hedef alıyor.

IPCC genelde iklim krizine inanmayanların ve özellikle de fosil yakıt şirketlerinin hedefindedir. Bu problemin kaynağı ise fosil yakıt şirketlerinin IPCC’nin raporlarını fazla kötümser ve insanları alarma sevk eder nitelikte bulmalarıdır. İklim krizi karşıtları karşımızdaki problemin büyüklüğünü oldukça küçülterek ciddi önlemler alınmasını engellemeye çalışır.

IPCC

Uydu görüntüsü: ESA

James Hansen ise IPCC’yi tam ters açıdan, yani aslında olanı çok daha iyimser göstermekten dolayı eleştiriyor. Eleştiriyi anlatmadan önce arkasındaki bilimden kısaca söz etmekte yarar var:

Güneş’ten Dünya’ya yaklaşık olarak 342 W/m2 enerji gelir. Bu enerjinin bir kısmı uzaya geri yansır, bir kısmı da Dünya’nın yüzeyi tarafından emilir. Emilen enerji Dünya’nın yüzeyini ısıtır, Dünya da bu ısıyı tekrar uzaya yayar. Sonuçta Güneş’ten gelen enerji ile Dünya’nın uzaya yaydığı enerji birbirlerine eşit olursa Dünya’nın yüzey sıcaklığı sabit kalır. Bu iklim sisteminin temel enerji dengesidir. Işınımsal zorlama, iklim sisteminin enerji dengesini değiştiren ve iklim üzerinde etkili olan faktörlerin bir ölçüsü, yani gelen enerji ile giden enerji arasındaki farktır. Eğer ışınımsal zorlama pozitif ise, atmosferde ve yeryüzünde daha fazla enerji tutulur ve iklim sistemi ısınır. Negatif ışınımsal zorlama durumunda ise, daha fazla ışınım yansıtılır ve enerji kaybedilir, bu da iklim sisteminin soğumasına yol açar. Atmosferde ve yeryüzünde gerçekleşen doğal ve insan kaynaklı süreçler, Güneş’ten gelen ışınların atmosferde tutulmasına veya yansıtılmasına neden olur. Bu süreçler; atmosferdeki sera gazları, aerosoller, bulutlar ve yüzey özellikleri gibi faktörler tarafından etkilenir.

Işınımsal zorlama, iklim biliminde iklim değişikliğinin anlaşılması ve modellemesi için en önemli bir parametredir. Bu zorlama faktörleri, iklim değişikliği üzerindeki etkilerini değerlendirmek ve iklim modellerini geliştirmek için dikkate alınır. Son yıllarda iklim geleceğini modellemek için kullanılan RCP2.6 veya RCP6.0 gibi değişik senaryolardaki 2.6 ve 6.0 sayıları aslında iklim sisteminin 2100 yılında sahip olmasını beklediğimiz ışınımsal zorlama değerleridir.

Atmosfere saldığımız sera gazları bu ışınımsal zorlama değerinin artmasına, özellikle kömürlü termik santrallerin bacalarından çıkan tozlar da azalmasına neden olur. Son senelerde çevreyi korumak için bacalara takılan filtreler bu tozları azaltarak çevre sağlığına önemli katkıda bulunmuştur ama tozların azalması da ışınımsal zorlamanın ve beraberinde de küresel ısınmanın artmasına neden olur.

Sonuçta bizi ilgilendiren, ışınımsal zorlamadaki artışın Dünya’nın ortalama sıcaklığına nasıl etki edeceğidir. IPCC’nin bu bağlamdaki yaklaşımı ve genel kabulü ışınımsal zorlamadaki her 4 W/m2 artışın sıcaklığı 3℃ artıracağı şeklindedir. Hansen ve arkadaşları bu değerin fazlasıyla iyimser olduğunu ve bu değeri kullanarak IPCC’nin toplumu iklim krizinin varacağı nokta açısından iyimserliğe sürüklediğini anlatıyor. Son 67 milyon yıl boyunca atmosferdeki sera gazlarının neden olduğu ışınımsal zorlama ve küresel ortalama sıcaklıklardaki değişikliklere bakıldığında her 5,75 W/m2 artış sıcaklıkta 7℃ artışa karşılık geliyor. Bundan dolayı da IPCC’nin gelecekteki sıcaklık artışına dair öngörüleri de fazlasıyla iyimser olarak kabul ediliyor. Bu sayılara bakıldığında şu ana kadar Dünya ortalamada 1,2℃ ısınmış olsa da aslında bu ısınmanın 3℃ olması gerektiği anlaşılıyor. Henüz 3℃ ısınmamış olmamızın da sebebi okyanusların daha yavaş tepki veriyor olması olarak gösteriliyor. Yani, biz şu anda sera gazı salımına son versek bile Dünya’nın atmosferi gelecekte en az 3℃ ısınacak. Bu nedenle de acilen sera gazı salımına son vermenin yanında Dünya sisteminin mevcut ışınımsal zorlamaya karşılık vermeden atmosferdeki sera gazı miktarını düşürmeye başlamamız gerekiyor.

Biraz fazla teknik de olsa bu makale önümüzdeki sorunların bizim algıladığımızdan çok daha kötü sonuçlar doğuracağını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Bize düşen James Hansen ve arkadaşlarının söylediklerini dinleyerek karşımızdaki en iyimser görüntüye değil gerçeklere göre davranmaktır, yoksa çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacakları Dünya karşımızdakinden çok daha kötü olacaktır.

You may also like

Comments

Comments are closed.