Yeşeriyorum

İnsan rasyonalitesi ve teknolojik determinizm ilişkisi – Volkan Postacıoğlu

0

Volkan Postacıoğlu

“…Bu ilerlemeyi sağlarken, sınıfsız bir toplumun maddi koşullarını döşer. ‘Toplumsal emeğin üretken güçlerinin geliştirilmesi sermayenin tarihsel görevi ve haklılığıdır. Daha yüksek bir üretim tarzının koşullarını, farkında olmadan bu şekilde yaratır.’ (Marx-Kapital3-s.405). Bu koşullar hazır olduğunda, kapitalizmin haklılığı artık kalmaz, rasyonelliğini yitirir, insanın daha ileri gelişmesine bir ’engel’ haline gelir.” (3)
Yukarıdaki pasaj Ortodoks Marksizm’in tarih anlayışını Marx’tan alıntıyla destekleyerek çok iyi anlatır. Marx sosyalizmin açıkça rasyonel bir tercih olduğunu iddia etmemiş olsa da, üretici güçlerin başatlığını savunan anlayış, insanın rasyonelliğine atıfta bulunur. Üretici güçler doğayla mücadele bağlamında, zekayla ilintili, sürekli, üretken bir ilerleme eğiliminden dolayı rasyoneldir. İlkel üretici güçlere geri dönüş teknik olarak olanaksızdır, bu nedenle üretici güçlerin, yerlerini daha iyilerine (yani akla uygun olana), bırakma eğiliminden dolayı gelişme tezinin doğruluğunu kabul etmek rasyoneldir. İnsanlar sürekli olarak bir kıtlık durumunda olduklarından, asgari düzeyde durumlarını iyileştirecek zeka ve yeteneğe sahiptirler, bu yetileri onlara yaptıkları iş üzerinde düşünüp daha iyisini yapma fırsatı sunmaktadır, bu koşullarda doğal olarak kendilerine gelişen üretici güçler sunulduğunda onu kabul edeceklerdir, aksi bir tercih irrasyonel olurdu. İrrasyonellik ise bu yaklaşımın asla kabul edemeyeceği bir durumdur.  Aynı biçimde tarihsel maddecilik, egemen sınıf çıkarlarıyla insanlığın çıkarları arasında çatışma görür. Akla uygun rasyonel tercih, insanlığın genel çıkarıdır !
“ ‘Kapitalist üretim, genel olarak emeğin üretken güçlerini yeterince yüksek bir düzeye zaten geliştirmemiş’ se… (Marx-Kapital2-s.580), hiçbir sosyalist devrim başarılı olamaz. Dolaysız sonuçları ne olursa olsun zamanından önce devrim girişimleri, kapitalist toplumun restorasyonuyla sonuçlanacaktır.” (4)
Şimdi, yukarıdaki pasajı alıntılamadan Kautsky’nin yazdığını söylesek kimse şaşırmazdı. Kautsky’nin Lenin’e ve Ekim devrimine yönelttiği eleştirilerin temel mantığı aynı idi. Eğer insanların çoğu (Marx’taki devrimci içeriği tümüyle görmezden gelen) Kautsky’yi ve Cohen’i dinlemiş olsalardı, yeryüzünde Marksizm adına hiçbir şey yapılmamış olacaktı. Bugün sosyalizm deneyimlerinin çökmüş olması, sadece Lenin ve Bolşeviklerin girişimlerinin başarısızlığı değil, Kautsky ve ardıllarının (sosyal demokrasi vb.) zihniyetinin Marksizm’e egemen olması ve bizzat bu anlayışların, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde kapitalist restorasyonu tahkim etmelerinin sonucudur. Başka bir bakış açısından Bolşeviklerin girişimi, Marksizm’i dünya sahnesinde var etmiştir, sosyalizm umutlarının gerçekleşebileceğini insanlığa göstermiştir. Tarihin klişe aydınlanmacı, mekanik algılanışının iflasıdır gerçekte yaşanan deneyimler.
“…Dahası, bu toplumlar karakteristik olarak başka yerlerde geliştirilmiş daha ileri teknolojiyi alıyorlar ve bu nedenle, gerçekten sosyalist oldukları kabul edilse bile, kötümser tezin karşı örnekleri olarak nitelenemezler. Marx’ı kesinlikle çürütecek şey, üretiminin ana gövdesi tarımsal kalan kuşkudan uzak bir sosyalist toplumdur.”(5)
Cohen’in kuşkudan uzak olmakla neyi kastettiği belli değil, ancak kendisinin sosyalizmi bu denli teknolojiye ve ‘ilerlemeye’ endekslemesi, tam bir teknolojik determinist ‘dogma’dır. Bu yaklaşımın kapitalizmim “ilerleme” ideolojisini bir arpa boyu aşamadığı ve sonuçta politik olarak tümüyle teslimiyeti vazettiği söylenebilir.
Rasyonellik iddiası, üretim süreci esnasında, yapmakta olduğumuz şeyi yapmanın rasyonel olduğunu belirleyenin, üretim ilişkileri içindeki belirli konumlarımız olduğu, bunun da güçlerle ilişkiler arasındaki belirlenimde, ilişkilerin önceliğini savlamak gibi çelişik bir durum ortaya çıkmaz mı? Cohen OTM’ e uygun biçimde üretici güçlerin gelişimini, insan  rasyonelliğinin ve yenileme yeteneğinin bu gelişmeye yol açmasının bir sonucu olduğunu savunur, sosyalist devrim ussal olduğu için kaçınılmazdır ! Yukarıda değindiğimiz ‘İlerlemeci’ Marx’ı ilk yazılarından Kapital’in son cildine kadar görebiliriz. Ortodoks Marksistler ve yandaşları onun bu yönüne sürekli vurgu yaparlar. Bu apayrı bir tartışma konusudur. Ancak Marx’ın böyle bir durumda insanların önüne ‘ya sosyalizm ya barbarlık’ ikilemini koymadığını hatırlayalım. Ussal insanlar ! sosyalizmden yana tercih yapmayabilir ve mücadele karşıt sınıfların topyekün mahvıyla neticelenebilir. Sosyalizm Marx için ‘ussal bir tercih’ değildir, tıpkı ‘ahlaki’ bir tercih olmaması gibi. Sosyalizm çetin mücadeleler sonucu insanın iradesiyle (bilinçle değil) kaderini gerçekten eline almasının yoludur. Nedense Marx’ ın bu görüşleri görmezden gelinir. Kapitalist sistemin salt iktisadi çelişkileriyle zorunlu olarak yıkılmayacağını Lenin, Troçki vb. Marksistler de ısrarla belirtmişlerdi.

Marksizm’ in klasik bina metaforuna dönelim. OTM’in göndermesinde alt yapı, görece durağan ve değişime dayanıklı üretici güçlerdir. Üretim ilişkileri ise üretici güçlerdeki değişimleri üstyapıya yansıtan, görece hareketli ve değişime duyarlı yapılardır. Alt yapı – üstyapı ilişkisini Cohen tarzı dar bir belirlenimle tanımlarsak, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında çatışmadan ziyade bir uyumdan söz etmemiz gerekirdi, çünkü üretim ilişkileri bu denli belirlenime açık, değişime duyarlı ilişkiler ise çatışma neden gerçekleşiyor? Üretim ilişkilerinin üretici güçler üzerindeki etkisini yadsıyan, sınıf savaşımının (ve kuşkusuz sınıf savaşımı kategorisine giremeyecek pek çok etkenin) etkisini ise son derece zayıflatan OTM’in varacağı doğal sonuç budur.
Tarihsel gelişimin belli bir evresinde, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişmesini engellediği ve bu durumun bir toplumsal devrimle değişmesi gerektiği doğrudur. İnsanlar (ya da kitleler diyelim), OTM’in iddia ettiği gibi üretici güçleri daha hızlı geliştirmek için, kendilerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan öteye geçmeyen nesneler için (emek gücü bir yana) herhangi bir eyleme veya devrime girişmezler. Tarihin hiçbir döneminde böyle bir durum görülmemiştir. Üretim ilişkilerinin bir yanını temsil eden egemen sınıflar için geçerli olabilir, çünkü bundan çıkarları vardır. Ancak en azından sömürülen emekçi kitleler ve her türden ezilen konumunda olanlar için durum farklıdır. Devrimci mücadeleyi böyle bir zemin üzerinden tanımlamak, insan eylemliliğinin çok önemli itkilerini ve sosyalist devrimin koşullarını tanımlamaktan uzak görünmektedir.

3 – G. Cohen – Karl Marx’ın Tarih Teorisi – s.234
4 – G. Cohen – Karl Marx’ın Tarih Teorisi – s.239
5 – G. Cohen – Karl Marx’ın Tarih Teorisi – s.240

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.