Boğaziçi Turizm İşletmeciliği öğrencileri ile Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik adlı dersimiz kapsamında yaptığımız 12 Ekim 2019 tarihli gezi dâhilinde İstanbul’un Üsküdar ilçesine bağlı Kandilli semtinde bulunan Kuleli Emek Mahallesi’ne gittik. Oldukça sıcak bir günün ortasındaydık ama yemyeşil bir serinlikle karşıladı bizi Kuleli Emek Mahallesi. Bir asra yakın süredir şehrin göbeğinde köy yaşam tarzını koruyan insanların mahallesi burası. Sadece yeşil değil tertemiz sokakları ve cana yakın sakinleriyle de İstanbul’a ait değilmiş gibi. Yaklaşık 430 hanenin olduğu mahallede insanlar atalardan kalma tek katlı evlerinin bahçelerinde domates, salatalık, biber gibi mevsimlik bitkilerin üretimini yaparak hem kendi gıda ihtiyacını karşılıyor hem de fazlasını diğer komşularla değiş tokuş ediyor ya da satıyor. Dünyanın en kalabalık şehirleri arasında yer alan İstanbul’un göbeğinde şaşırtıcı bir doğal ve toplumsal yapıyla karşılaşıyoruz. Bu topraklar sahip çıkan ve emek veren herkesin mahallesi aslında. Adı üzerinde burası Kuleli Emek Mahallesi…
Bu nefis mahalleyi tanıtan sevgili dostumuz Ercüment Yıldırım, Kuleli Emek’in önde gelen isimleriyle tanıştırıyor bizi. Bu isimlerden Yeşim Yılmaz ile tanışmak çok heyecan verici. Yaşadığı toprağı, iklimi ve kültürü ayrılmaz bir bütün olarak kabul eden ve bu bütüne âşık genç bir kadın Yeşim. Onun annesi, köyün muhtarı Kenan Birinci, emekli öğretmen Süheyla Karakaş Orhan, komşulardan Fırat Gökçeoğlu ve Ahmet Türkmenile de tanışıyoruz. Dünyanın manzarası en güzel bahçesinde çaylarımızı yudumlarken, patlıcan fidelerinin arasında gezerken ve bakla tohumlarını toprağa yeşil gübre olması için ekerken güzel sohbetlere dalıyoruz. Ercüment ve Yeşim ile yaptığımız sohbeti Yeşil Gazete okurlarıyla paylaşıyorum.
Aİ: Sevgili Yeşim bir zamanlar üzerinde ot bile bitmeyen eski bir taş ocağının insanların saf emeğiyle ormana ve mahalleye dönüştüğü bir yer burası. Yani bir nevi Cehennem’den Cennet yaratmış insanların hikâyesi bu. Burada doğmuş büyümüş bir insan olarak bir de senden dinleyelim Kuleli’nin adıyla bütünleşmiş Emek mahallesini.
YY: Mahallemize büyüklerimiz tarafından Taşocağı denilirdi. Zira Osmanlı döneminde sarayda kullanılan taşların mahalleden çıktığı bir taş madeniymiş burası. Gözünüzde canlansın diye Kazdağları’nın Kirazlı mevkisini aklınıza getirebilirsiniz. Bırakın ağacı, çalı bile bitmezmiş burada. Kuleli Askeri Lisesi’nin Konya’dan buraya taşınması birlikte askeriyede çalışacak olan sivil halkın barınma ihtiyacı doğmuş. Bu nedenle bu mevkiye yerleşme süreci başlamış. Buraya gelen insanlar biri de dedem Hüseyin Muslu’ydu. İlk yerleşenler barınmak için küçük evler yapmışlar. Daha sonra da ihtiyaçlarını karşılamak için toprağı ekip biçmeye başlamışlar. İlginçtir herkes evlerinin sınırlarını duvar yerine ağaçlarla oluşturmuş o dönemde.O zamanın şartlarında sizde tahmin edersiniz ki ulaşım, su ve elektrik günümüz koşullarındaki gibi değilmiş. Suyu elektriği ve ulaşımı olamayan bu yerde hem kendileri yaşamak hemde ağaçlarını yaşatmak için omuzluklarla ve tenekelerle su taşımışlar. Âşık Veysel’in ünlü eserinde de dediği gibi “Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi. Benim sadık yârim kara topraktır” diyerek yola çıkmış ve şuanda hepimizin faydalandığı muhteşem bir meyve ormanı oluşturmuşlar. Ben üçüncü kuşağım ve hala mahallemde yaşıyorum. Dedem Sinop’tan gelmiş. Annem burada doğmuş büyümüş ve halen burada yaşıyor. Belki ilerde yeğenim Ömer de çocuklarını bu bahçelerde büyütecek. Bana Kuleli Emek Mahallesi’ni anlat dediklerinde asla buraları anlatmaya doyamıyorum. İnsan içine döndüğünde kendini bulurmuş ya aslında benim ki de öyle bir şey. Mahallemizin bu halini korumak için ve birbirini tanımayan selamlaşmayan insanların oturduğu lüks beton binalara dönüşmesin diye bir derneğimiz var. Dernekteki dostlarımızla elimizde ne var, buraları nasıl koruruz derken Oğliv diye bir toplulukla tanıştık. Ferhan Geylan bizim elimizdeki hazinenin farkına varmamızı sağladı. Yeryüzü Derneği, Ercüment Yıldırım ve bir yığın güzel insan ile tanıştık sonra. Sonra da şimdi sizi de buraya getiren bir hikâyeye dönüştü bu.
Aİ: Ercüment, peki sen bu mahalleyle nasıl tanıştın? Bu aynı zamanda buradaki mevcut tarımın ekolojik ve toplumsal zemine daha sağlam oturması sürecinin de hikayesi olduğu için soruyorum.
EY: Yeryüzü Derneği Kent Bahçeleri Projesi kapsamında tanıştım bu güzel insanlarla. Her yıl olduğu gibi Kent Bahçeleri Projesi’nin planlamasını yapıyorduk. Kuleli Emek Mahallesi’nin de projeye dâhil olacağı söylendi. Mahallede bazı bahçelerde damlama sulama ve yağmursuyu hasadı çalışmaları yapacaktık. Benim mahallede ölçeklendirme için keşif yapmamı istedi arkadaşlar. Ben de buraya gelip önlemi yaptım ve dernekteki arkadaşlara sundum. Sonrasında bir ekiple birlikte damla sulama sistemini çekmek için mahalleye geldik. Geliş o geliş! Gel zaman git zaman ben de sanki mahalleli oldum. O yıl Kent Bahçeleri kapsamında Tohum Takas Şenliği yapılacaktı. Mahalleli ve özellikle de Yeşim, Tohum Takası’nın Kuleli Emek Mahallesi’nde yapılmasını istedi ve bu konuda ısrarcı oldu. Açıkçası ben katılımın büyük olamayacağını düşünüyordum. O nedenle de şüpheyle yaklaştım bu öneriye. Ancak yine de burada yaptık. Ve 2000’e yakın kişi geldi mahalleye şenlik için. Bu aslında hayatımın en mutlu yanılgısıydı. O Tohum Takas Şenliği’nde ben Ekşi Mayalı Ekmek Atölyesi yaptım mahalledeki taş fırında. Atölye başlayana kadar sağda solda koşuşturmaktan fark etmemiştim. Atölye başladığı anda bir de baktım ki devasa bir kalabalık beni izliyor! Sonrasında mahallede fide ekimleri yaptık, ilk çapalamayı yaptık, koltuk alma işlemi yaptık, budama yaptık. Derken mahallenin gönüllü tarım danışmanı oldum. O günlerden bu günlere 2 yılı tamamladık.
Aİ: İnsanın toprağa verdiği emek bu kadar mı güzel geri döner kendine. Bu bahçenin Boğaz manzarası kentin başka bir yerinde yoktur herhalde. Yeşim senin toprakla ilişkin nasıl başladı?
YY: Ben yıllar sonra derneğin ve oluşturduğumuz bu bostanların sayesinde anladım ki aslında ben toprağı hep sevmişim. Yeryüzü Derneği ve Ercüment sayesinde çok şey öğrendik. Her şeyden önce yaptığımız yanlışları düzelttik. Mahalleli bu bahçeleri hep kendileri ve çocuklarının ihtiyacı için kullandığından zaten hiç kimyasal kullanmazdı bahçelerde. Ancak toprağı korumak ve beslemek için yapılması gerekenler başka şeyler de varmış bizim eksik bildiğimiz. Bir de her anlattığımda gözlerimin dolduğu bir durum yaşadım. Sel bastığında çiftçilerin çilesini anladığımı düşünür ve onlar için çok üzülürdüm. Ama öğrendim ki bunun yaşamayan gerçekten bilmezmiş. Ne oldu anlatayım. Bahçeyi ektiğimin ilk senesi çok şiddetli bir yağmurda domates fidelerim sökülmüştü. Ağlaya ağlaya onların açılan köklerini tekrar toprakla kapatabilmek için o yağmurda ben ve bu işe gönül verenler hep birlikte üstümüz başımız ıslanır, çamura batarız ve hasta oluruz demeden uğraştık. O gün anladım ki çiftçi olmak çok zormuş. Atatürk “Köylü milletin efendisidir” diye boşuna söylememiş. Bunca emek verdiğin şey senin evladın oluyor ve en sadık yârin. Bunu yaşamadan tam olarak bilmek imkânsız.
Aİ: Kuleli Emek Mahallesi artık sürdürülebilir gıda üretme konusunda İstanbul’a örnek olacak bir noktaya gelmiş durumda. Ercüment mahallede önümüzdeki aylarda ne gibi çalışmalar olacak biraz anlatır mısın?
EY: Evet, artık Kent Bahçeciliği ve Kent Bostanı konusunda çıraklık kalfalık bitti mahalle için. Kuleli Emek Mahallesi çok yol aldı. Şimdiden sonrası için hedefimiz büyük. Bir kez bu proje kapsamında on bir bahçede ekim yapılıyordu. Önümüzdeki yıl bahçe sayısı yirmiye çıkacak. Bu yıl 5-6 tür ürün yetiştirildi ama önümüzdeki yıl 10-12 çeşit ürün yetiştireceğiz. Mesela mahallelilerle birlikte bahçelerde kış dönemi için “yeşil gübre” uygulaması için bakla ektik. Boğaziçi öğrencileri de bu bahçede bakla ekiminde bize katıldı. Bu baklalar, tohumları çıkmadan sökülecek ve toprağa geri karıştırılacaklar. Maksadımız toprağın yeşil örtüyle beslenmesini sağlamak. Yani bu yılı daha çok toprağımızı beslemeye ayırdık. Biz burada “İstanbul’un gıdası İstanbul’dan” şiarıyla fide yetiştireceğiz. Burada bir sera yapma düşüncemiz de var. Tahminlerimize göre beş ya da altı bin fideden ekim yapacağız bu yıl. Ancak daha sonraki yıllar için yaklaşık yirmi bin fide yetiştirmeyi planlıyoruz. Elimizde kalan fazla fidelerimizi İstanbul’da ekim dikim yapmak isteyen bostanlara, okullara ve kişilere ulaştırmak istiyoruz. İşin enerji ayağını da düşündük. Bu fideleme serasında ısıtma amaçlı biochar soba kullanmak istiyoruz. Böylelikle aynı zamanda toprağımızı besleme şansımız da olacak. Tüm bunlar için yani fide ekim dikimi için, yetiştiricilik için, Biochar ve kompost yapımı için eğitimler vermek istiyoruz. Zaten kısa eğitim videoları çekip paylaşıyoruz. Bilgi paylaştıkça büyüyor. Ancak derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler için de mahalledeki ekim dikim alanlarında ve eğitim sınıfında eğitimler yapmayı planlıyoruz. Bir başka konu da şehirde permakültür. Bizim burada yaptığımız çalışmalar bunun birebir örneği. Şehirde permakültür konusunda da eğitim vermek düşüncemiz var. Bu eğitimleri Kuleli Emek Mahalle Derneği bünyesinde yapıp herkese açık olmasını sağlayacağız.
Aİ: Okuyucularımız mahalleyi ziyaret etmek ve buradaki yaşam biçimini görmek için nasıl bir katılımda bulunabilir?
YY: Evet, Ercüment’in de dediği gibi mahallede çeşitli dönemlerde farklı etkinlikler yapıyoruz. Mahalle dışından da ciddi bir gönüllü grubuna sahibiz aslında. Sosyal medya hesaplarımızı takip ederek bizden haberdar olabilirler okuyucularımız. Örneğin Instagram’da kuleli.mah.dern ve kuleli.emek.bostani adlı hesaplardan yaptığımız paylaşımlardan bizi takip edebilir ve bu etkinliklerde bize katılıp destek olabilirler. Ayrıca Yeryüzü Derneği’nin hesaplarında da yapılan etkinliklerden haberdar olabilirler. Böylece onlar bize destek olurken, biz de onlarla eşsiz manzaramızı ve dayanışma ruhumuzu paylaşmış oluruz.
Not: Bu yazıda yer alan şahane fotoğrafları çektikleri ve bizimle paylaştıkları için sevgili Yaren Timurlenk’e ve Sevinç Thunold’a çok teşekkür ederiz.