Dış Köşe

İklim dostu belediyeciliğe var mısınız? – Pelin Cengiz

0

Varşova’daki iklim zirvesi yine gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin anlaşmazlıklarına sahne olurken, az gelişmişlerle sivil toplum kuruluşlarının da hayal kırıklığıyla evlerine dönmesiyle sonlandı. Kritik konular yine ileri tarihlere ötelendi. İklim zirvelerindeki müzakerelerde gelişmişleri, gelişmekte olanları ve az gelişmişleri farklı gruplar temsil ediyor. Bu grupların bir kısmında iklim değişikliğinden birinci derece sorumlu olanlar yer alırken, bir kısmı iklim değişikliğine en az etkisi olan ancak bu değişimden en fazla etkilenen ülkelerden oluşuyor.


Türkiye ise herhangi bir gruba dâhil olmayarak
, kendine yasal bağlayıcılığı olan bir karbon emisyonu azaltım hedefi koymadığı gibi karbon emisyonlarında rekor üstüne rekor kırarak, ciddi bir iklim politikası kurgulamayarak, iklim meselesinde “sorumsuzlararasında. Taraf olduğu BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’ne rağmen sorumluluk almıyor. Enerji, ulaşım, inşaat gibi sektörlerde iklim dostu uzun vadeli hedefler koymayan, kalkınma politikalarını çevresel etki analizlerini yapmadan hayata geçiren, doğal kaynakları rantın emrine sunan, plansız yatırımlarla insan hayatını tehlikeye atan, aynı zamanda yerel yönetimler için de karbon emisyonu azaltım hedefleri koymayan bir ülke Türkiye.

Hafta sonu Sivil İklim Zirvesi’nde biraraya gelen sivil toplum kuruluşları, kendisine ulusal ve yerel iklim hedefleri koymayı başaramayan Türkiye için bir bildirge hazırladı. Bildirgedeki en can alıcı nokta, iklim değişikliğiyle mücadelede yerel yönetimlerin de harekete geçmesi gerektiği vurgusu. HES, termik, nükleer gibi enerji projeleri başta olmak üzere madencilik ve diğer kirli sanayi yatırımlarına karşı yerel mücadelelerin ne kadar güçlendiğine, sayıları az da olsa kimi bölgelerde belediyelerin bu mücadelelere destek verdiğine şahit oluyoruz.

İklim meselesinde yerel yönetimlerin ne kadar yaşamsal olduğunu vurgulayan bildirgedeki hedefler özetle şöyle:

• Türkiye’nin seragazı emisyonları 1990’dan 2011’e kadar yüzde 124 arttı. Seller, su baskınları, sıcak hava dalgaları, kuraklık gibi aşırı hava olaylarının şiddetinin ve sıklığının artmasıyla iklim değişikliğinin etkileri Türkiye’de daha çok hissediliyor. Bu tehlikeli gidişe artık dur demeli.

• Türkiye seragazı emisyonlarını, 2011’e göre 2020’ye kadar en az yüzde 15 azaltmalı. Bu hedefe yeni HES, termik, nükleer santral kurmadan ve enerji verimliliği sağlanarak erişilebilir.

• Bu hedefe ulaşmak için, yerel yönetimler de hemen eyleme geçmeli. Belediyeler seragazı envanterlerini çıkarmalı ve ulusal hedefe paralel olarak 2020’ye kadar yüzde 15 emisyon azaltım hedefi koymalı.

• Çözüm, ulusal ve yerel ölçekte fosil yakıt kullanımının azaltılması, kayıpların önlenmesi ve yenilenebilir enerjinin artırılmasından geçiyor. Ulaşımda ve konutlarda “karbon nötr” uygulamaların, geri dönüşüm, azaltım ve yeniden kullanım politikalarının hızla hayata geçirilmesiyle bu başarılabilir.

• Yüksek maliyetli ve iklim düşmanı olan mevcut uygulamalara dur demek için belediyelerin bu sürece hemen dâhil olması şart. Bu nedenle, yerel seçimlerin öncelikli gündeminin “iklim dostu belediyecilik” olmasını önemsiyor ve politik iradeyi bu yönde beyanat vermeye çağırıyoruz.

• Tüm siyasi partilerin belediye başkanı adaylarından yüzde 15 seragazı emisyon azaltım hedefinin seçim beyannamelerinde yer almasını talep ediyoruz. Bu süreçte ulusal ve yerel uygulamaları yakından takip edeceğiz, sadece çözümden yana olanlarla adım atacağımızı politikacılara duyururuz.

Seçmen olarak yaşadığımız yerdeki yerel yönetimleri “iklim ve ekoloji için ne yapıyor” diye sorgulamaya başladığımızda, somut taleplerimizin yerel siyasi aktörler üzerinde etkisini artırmak ve bu talepleri siyaset dünyasına kalıcı hâle getirmek mümkün olacak. Yaşadığımız yerlerin kaderini değiştirmek elimizde…

Pelin Cengiz – Taraf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.