Bu yazı tarimdunyasi.net sitesinden alındı
Tarım ve gıda üretimi, iklim değişikliğine neden olan ve aynı zamanda iklim değişikliğinden en çok olumsuz etkilenen sektörlerin başında gelir.
Türkiye’de kaderci yaşam tarzının da etkisi ile iklim değişikliği yeterince ciddiye alınmıyor. Günlük tartışmalar,çekişmeler,seçim çalışmaları içerisinde iklim değişikliği yeterince gündeme gelmiyor. Siyasiler bu konulara ilgi göstermiyor. Medyanın büyük bölümü iklim değişikliği haberlerine yer vermiyor.
Bu konuda duyarlı, dünyadaki gelişmeleri izleyenlerin de çalışmaları, sesi yeterince duyurulmuyor.
İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi, TEMA Vakfı başta olmak üzere bir çok kuruluş iklim değişikliğine dikkat çekiyor. Dünyadaki gelişmeleri yakından izleyerek Türkiye’ye aktarmaya çalışıyor.
Geçen Aralık ayı başında Polonya’nın Katowice kentinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 24. Taraflar Toplantısı(COP24) yapıldı.Bu toplantıyı izleyen uzmanların katılımı ile 18 Aralık 2018’de “2018 Katowice İklim Zirvesi-COP24’ten İzlenimler” paneli İstanbul Politikalar Merkezi’nde düzenlendi.
Radikal önlemler alınmalı
Moderatörlüğünü İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Dr.Ümit Şahin’in yaptığı, Mercator-İPM Araştırmacıları Pınar Ertör Akyazı ve Cem İskender Aydın ile Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Semra Cerit Mazlum’un katıldığı panelde dile getirilen son gelişmeler özetle şöyle:
1- Bütün ülkeler kömür, petrol, doğalgaz yakarak her yıl atmosfere milyarlarca ton seragazı salıyorlar. Bu gazların yaklaşık dörtte üçü karbondioksit. 2014-2016 arası her yıl aşağı yukarı aynı miktarda seragazı salınıyordu, yani artış duraklamış gibiydi. Oysa geçen sene artış tekrar başladı ve 2017’de 2016’ya göre yüzde 1,6 artış görüldü. Bu yıl artış daha da hızlandı ve 2018’de 2017’ye göre yüzde 2.7 daha fazla karbondioksiti atmosfere salındı.
2- Yirminci yüzyılda, 1980’lere kadar insanlar havaya daha fazla karbondioksit saldıkça, okyanuslar ve ormanlar daha fazla karbon tutarak dengelemeye çalıştılar. Ancak son 30-40 yıldır, salımlar o kadar hızlı artıyor ki, okyanus ve bitkilerin karbon tutma kapasitesi daha fazla artamıyor, atmosferde biriken karbondioksit miktarı giderek fazlalaşıyor.
3- 2018’deki salımlardaki yüzde 2.7’lik artışta en yüksek pay üç ülkeden; birinci sırada Hindistan ( yüzde 6.3 artış), ikinci sırada Çin ( yüzde 4.7 artış), üçüncü sırada Amerika Birleşik Devletleri( yüzde 2.5 artış) kaynaklı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu çoğu hızlı büyüyen veya gelişmekte olan diğer ülkelerin salımlarındaki artış oranı yüzde 1,8 olarak gerçekleşti. Avrupa Birliği ise, toplam salımlarını yüzde 0.7 oranında düşürdü.
4- Birleşmiş Milletler Çevre Programı(UNEP)’nın Emisyon Açığı Raporu, bu artışın nasıl vahim bir durum olduğunu net rakamlarla ortaya koyuyor. Şu anda 1 derece olan küresel ısınma 2 dereceye çıkarsa bütün mercan yatakları ölüyor. Kuzey Kutbu’ndaki ve Alplerin tepelerindeki buzullar tamamen eriyor, deniz seviyeleri en az 1 metre yükseliyor. Dünyayı 2 dereceden de fazla ısıtırsak Grönland ve önce Batı sonra Doğu Antarktika buzulları eriyor, okyanus iyice asitleniyor, Amazon yağmur ormanları ve Boreal ormanlar yok oluyor, Gulf Stream akıntısı duruyor, Sibirya’daki donmuş toprak eriyor. Bunlar tabii gezegen ölçeğindeki etkiler. Buna iklim değişikliğinin çığırından çıkması deniyor ve bu yüzyıl sonuna kadar en kötü olasılıkların hepsi olabilir. Salım artışı sürerse 2 derece de olacak etkiler için en fazla 30 yıl var. Bunlardan kaçınmanın tek yolu ısınmayı 1.5 dereceye gelmeden durdurmak. Bunun yolu ise küresel seragazı salımlarını 2030’a kadar yarı yarıya azaltmak ve 2050’de net sıfıra indirmek.
Tarım ve gıdanın önemi
Başta da belirttiğimiz gibi, tarım ve gıda üretimi hem iklim değişikliğinin nedenlerinden biri hem de en büyük mağdurlarından.Özelikle ;İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana küresel olarak kurulan gıda üretimi modeli; gübrelerin, ziari ilaçların üretimi için kimyasal ürünlerin ve petrol türevlerinin artan kullanımı,tarım makinelerinde kullanılan yakıt, mono kültüre dayalı yüksek verimli tohumlar ve genetiği değiştirilmiş bitkilerin yayılması, toprağın doğal verimliliğini koruma amaçlı ürün rotasyonu, yeşil gübre uygulamalarının bırakılması, tarımsal işlemlerin yoğunlaştırılmış mekanizasyonu,sulama için aşırı su tüketimine dayanıyor.
Toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık beşte birinin hayvan yetiştiriciliğinden kaynaklandığını ileri süren Slow Food Hareketi’nin önerileri ise özetle şöyle:
— Pestisitlerden, bitki öldürücülerden ve kimyasal gübrelerden kaçınan agroekolojik uygulamaların yanı sıra, enerji üretimi için alternatif, yenilenebilir kaynakların kullanılması.
— Et tüketimini azaltmak, küçük ve orta ölçekli tarımı ve hayvan refahına saygılı olan geniş üremeyi desteklemek önemlidir.
— Farklı üretken ortamlara daha dayanıklı ve adapte olan yerel sebze çeşitlerinin ve hayvan ırklarının tercih edilmesi.
— Genetiği değiştirilmiş ürünlerin reddedilmesi.
— Geleneksel bilginin korunması, aktarılması ve sahada uygulanması.
— Emisyonlarda belirgin bir düşüşe izin veren daha kısa değer zincirleri ve üreticiler ile tüketiciler arasında doğrudan bir ilişki kuran çözümler.
Özetle; yeni bir yıla girerken çağımızın en önemli sorunu olan iklim değişikliği konusunda, kişisel yaşamımızdan başlayarak herkesin duyarlı olması, önlemler alması, mücadele etmesi gezegenin geleceği için büyük önem taşıyor.
Ali Ekber Yıldırım – Tarım Dünyası