EkolojiHayvan HaklarıManşet

‘Hayvan deneyleri ne meşru ne de etik’

0

Hayvan deneylerinin eninde sonunda tüm dünyada yasaklanacağına inanıyoruz; bu süreçte deneylerden kurtarılacak ve yaşamını şiddetsiz bir ortamda geçirecek her hayvan bizim için çok değerli ve önemli.

Deneylerde kullanılan hayvanları ve onların haklarını korumak için 12 Eylül günü tüzel kişiliğe kavuşan Deneye Hayır Derneği, Türkiye’de kısa vadede, hayvan deneylerine karşı alternatif yöntemleri geliştirmeyi, uzun vadede ise hayvan deneylerinin yasaklanmasını amaçlıyor.

Deneye Hayır Derneği’nden Burak Özgüner, Yeşil Gazete’ye Türkiye’deki hayvan deneylerine karşı mücadeleyi, mücadelede karşılaştıkları zorlukları ve derneğin hedeflerini anlattı.

 Hayvan deneylerine karşı ne zamandır mücadele ediyorsunuz?

Deneye Hayır Derneği’ni kurmadan önce, mücadelemizi Deneye Hayır Platformu olarak sürdürüyorduk. Deneye Hayır Platformu’nun, 2014 yılında TBMM’de, Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişikliğine dair tasarı ve teklifler tartışılırken çok da gündeme gelmeyen bir hak ihlâlleri silsilesini, hayvan deneylerini gündemleştirmek amacı ile kurulduğunu söyleyebiliriz. Derneğin kurucularından bir kısmı, daha önceden yine hayvan koruma hareketinden ve deney karşıtı mücadeleden birbirlerini tanıyorlardı. 2006 yılında, Hayvan Deneylerine Karşı Çalışma Grubu’nda yine hayvan deneylerine karşı özellikle içerik üretimi, hayvan deneylerinin ülkedeki mevcut durumunu saptama gibi konularda mücadele vermiştik ancak çalışma grubu, bir süre sonra dağılmıştı.

Her yıl değiştirileceği söylenen Hayvanları Koruma Kanunu hakkındaki yasa teklifi ve tasarıları, 2014’te TBMM Çevre Komisyonu’na havale edildiğinde hayvan deneylerine karşı çıkan sadece birkaç aktivist vardı. Bu yasama sürecinde, yeniden tartışmaya açılan hayvan deneyleri konusu, bizleri Deneye Hayır Platformu olarak, deneylerde zulme maruz bırakılan ve öldürülen hayvanlar için mücadele vermeye itti. Platform çalışmaları, özellikle son bir senedir tekrar yoğunlaşmıştı. Benimsediğimiz yöntemlerden biri de hukuk mücadelesi… Hukuk mücadelesi için de bir tüzel kişiliğe ihtiyacınız var. Bu ihtiyacı bugüne dek platform bileşeni dernekler üzerinden giderdik ama tüzel kişiliğe ihtiyaç duyan başka hedeflerimiz ve çalışmalarımız olduğu için artık dernekleşmeye karar verdik.

Dernekleşmenin mücadelenize nasıl katkıda bulunacağını düşünüyorsunuz?

Artık bir tüzel kişiliğimiz var ve dernek olarak, deneylerde kullanılan hayvanlar hakkında idarî ve bilgi edinme başvuruları yapmaya, bunları dava yoluna götürmeye devam edeceğiz. Hayvan deneyleri şu anda yasal olarak yürütülüyor olsa da biz, hayvan deneylerinin meşru olmadığını, burada büyük bir etik sorun olduğunu, bizim dışımızdaki hayvanlara bu tür zalimce eylemlerde bulunamayacağımızı görüşündeyiz. Hayvanların yaşam hakkı ya da beden dokunulmazlıkları üzerinde herhangi bir tasarruf hakkımız yok.

Birçok bilimsel çalışmaya rağmen, hayvan deneylerinin hem gereksiz hem de güvensiz olduğu, bilim otoriteleri tarafından ısrarla reddediliyor. Bu algıyı kırmak için, hayvan deneylerine alternatif yöntemlerin Türkiye’deki üniversitelerde hayata geçirilmesi için birçok uluslararası kuruluşla da iletişim içinde kalarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu tabii ki kolay olmayacak. Bu konuda kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilere ağırlık vermeyi, mevzuata göre bir gereklilik olan deneylerde kullanılan hayvanların aile yanına verilmesinin artık hayata geçirilmesini sağlamaya çalışacağız. Bakanlıklar da üniversiteler de bu tür uygulamaların hayata geçirilmesi için maalesef istekli değil ve bu uygulamanın hayata geçirilebilmesi için de bir tüzel kişiliğe ihtiyaç vardı. Yani devlet, karşısında tüzel bir muhatap görmek istiyor.

Burak Özgüner.

Hayvan deneylerinin eninde sonunda tüm dünyada yasaklanacağına inanıyoruz; bu süreçte deneylerden kurtarılacak ve yaşamını şiddetsiz bir ortamda geçirecek her hayvan bizim için çok değerli ve önemli. Biz derneğimizi kurduk; resmi otoritelerin uluslararası ve ulusal mevzuatı uygulama, hayvanlara yaşatılan haksızlık ve adaletsizliklere son verme konusunda ne kadar niyetli olduklarını önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz.

 Verdiğiniz mücadelede karşılaştığınız güçlükler neler?

Toplum, zamanla hayvan deneyleri konusunda bilinçlenmeye, değişmeye başlıyor ama bilim çevreleri, otoriteleri değişmemek için direniyor. Akademide “hayvan deneyleri zorunluluktur” gibi bir yaklaşım var ve öğrencilerin eğitim hayatlarına da bu yaklaşım ile yön veriliyor. Öğrencilere ya da araştırmacılara dayatılan bu öğreti nedeniyle her yıl dünyada milyonlarca hayvan işkence görüyor ve öldürülüyor. Tüm bu zulüm, kapalı kapılar ardında sürdürüldüğü için, hayvanlara yaşatılanlar da çoğu kişinin umurunda olamıyor ya da kişilerce görmezden geliniyor.

‘Karşılaştığımız en büyük zorluk, akademik ezberler’

Deneylerde hayvanlar, sadece eğitim-öğretim-araştırma amacı ile zulüm görmüyor. Hayvan deneyleri, hayatın her alanına yayılmış durumda. Bunda da hayvanların tüketilebilecek, gözden çıkarılabilecek nesneler, metalar olduğu öğretisinin geniş bir zemin teşkil ettiğini düşünüyorum. Verdiğimiz mücadeleyi en büyük çıkmaza sürükleyen faktörler şunlar oluyor: Sözde bilimsel argümanlar ve insanlığın menfaati iddiası… Bu argüman ve iddialar, dünyada daha yeni yeni tartışılmaya başlandı. Bizim bunlara karşı çıkışımızın temelini de hayvanların kullanılması, işkence görmesi ve öldürülmesi, yani etik sebepler oluşturuyor. Ayrıca tıp, ilaç, silah, kozmetik endüstrisinin garantisi olan hayvan deneylerinin gereksizliği ve güvensizliği nedeniyle de bu deneylere karşı çıkıyoruz. Milyonlarca hayvanla binlerce insan da bu güvensiz olan deneyler nedeniyle yaşamını yitiriyor veya hastalanıyor. Tüm dünyada tartışılan hayvan deneylerindeki etik sorunu, Türkiye’de de tartışmaya açmak, sermayenin, yani kapitalizmin tekelinde olan bilimin ezberlerini bozmak istiyoruz açıkçası. Yani karşılaştığımız en büyük zorluğun, bu tür akademik ezberler olduğunu söyleyebiliriz.

‘Hem resmî otoriteler hem de şirketler, sizi doğrudan itibarsızlaştırmaya başlıyor’

Karşılaştığımız bir diğer güçlük ise hayvan deneylerinin devlet koruması altında, sermayenin güçlü lobisi ile devam ettirilmesi… Bir alanda mücadele verirken o alandaki hak ihlâllerinin ya da sorunların tespit edilmesi gerekiyor. Bu sorunların tespiti için de resmî bilgiler, elde etmeye çalıştığınız verilerin temelini oluşturuyor. Elinizde resmî bilgi, veri olmadan bir bilgi servis ettiğinizde ya da resmî olmayan verileri hiçbir temele, tekniğe dayandırmadan raporlarınıza eklediğinizde hem resmî otoriteler hem de şirketler, sizi doğrudan itibarsızlaştırmaya başlıyor ve maalesef sosyal medya ve ana akım medya organları, bunun için bulunmaz bir nimet… O nedenle biz her zaman resmî bilgiye ulaşmaya çalışıyor ve bunları da kaynak göstererek kullanıyoruz. Ama bu hiç kolay olmuyor.

‘Bilgiye erişmek neredeyse imkânsız hâle getirilmiş durumda’

Dernekleşmeden önce, veri toplama konusunda gönüllü olan aktivistler ile resmî istatistiklere ulaşmaya çalıştık ancak bu pek mümkün olamadı. Türkiye’de faal olan deney merkezlerine yaptığımız bilgi edinme başvurularının çoğu, bu bilgilerin “gizli” olduğu gerekçesi ile bizlerle paylaşılmadı. Ancak ne bilgi edinme ne de hayvan deneyleri ile ilgili olan mevzuat böyle bir gizlilikten ya da bilgi edinme hakkına dair bir muafiyetten bahsetmiyor. Bilgi paylaşmak istemeyen tüm kurumlar için itiraz başvurularında bulunduk. Aylar alan bu başvuru ve itiraz süreçleri o kadar meşakkatli ki bilgiye erişmek neredeyse imkânsız hâle getirilmiş durumda.

‘Periyodik olarak toplanması gereken veriler bile zamanında açıklanmıyor’

Türkiye’de, her konuda olduğu gibi, hayvan deneyleri konusunda da birçok hukuksuzluk, keyfîlik ve denetimsizlik var, hatta fazlası var! Hayvanlar, kurumlar tarafından araştırmacılar ve öğrenciler için o kadar metalaştırılmış durumda ki yılda ortalama 266 bin hayvan, deneylerde kesilip biçiliyor ve öldürülüyor. Bu bilgiyi, devletin yayımladığı veriler doğrultusunda kolaylıkla paylaşabiliyoruz. Ancak mevzuata göre periyodik olarak toplanması gereken bu veriler bile zamanında açıklanmıyor. Mesela 2018 yılına ait istatistikler çoktan açıklanması gerekirken hâlâ açıklanmadı. Bu veriler açıklandığında, biz hesap makinesini elimize alıp hayvan kullanım sayıları ve kullanım kategorilerini toplayıp verilerin birbiri ile örtüşüp örtüşmediğini kontrol ediyoruz. Her zaman büyük belirsizlikler ve hatalar ile karşılaşıyoruz. Yani Türkiye’de deneylerde kullanılan, işkence gören ve öldürülen hayvanların sayısı bile belirsiz!

Türkiye’de hayvan deneylerine dair güncel durum nedir?

 Temel biyolojik araştırmalar, hastalık tanısı, tıbbî ürün ve cihazların araştırılması, toksikoloji ve güvenlik değerlendirmeleri, veteriner hekimlik alanında kullanılan ürün ve cihazların üretim ve kalite kontrolü, eğitim, diş hekimliği ve tıp alanında kullanılan ürün ve cihazların üretim ve kalite kontrolü gibi birçok kategoride hayvanlar kullanılıyor ve öldürülüyor.

‘Sadece adlarında etik var’

Türkiye’de her konuda olduğu gibi, bu konuda da mevzuat var ama uygulanmıyor. Hayvan deneyleri ile ilgili merkez ve yerel etik kurullar var: Hayvan Deneyleri Merkezî Etik Kurulu (HADMEK) ve üniversitelerin, şirketlerin kendi bünyelerinde kurdukları HADYEK’ler, yani yerel etik kurullar. Bu yerel etik kurulların teşkilât yapısı da çalışma biçimi de deneylerde kullanılan hayvanların acısını dahi engelleyemiyor. Dolayısıyla bu kurullar için, tabela kurulları diyebiliriz; sadece adlarında “etik” var. Yaşam hakkının, beden dokunulmazlığı hakkı gibi konuların, tartışma konusu yapılabileceğini düşünmüyorum şahsen.

Peki, her akademisyen ya da bilim insanı, hayvan deneylerini destekliyor mu?

Elbette desteklemiyor. Hazır bir dernek kurmuşken, bu değerli akademisyenlerin, bilim insanlarının hayvan deneyleri karşıtı mücadelemize destek vermesi, deneylerde sistematik işkence ve esarete tâbi tutulan hayvanlar ve bizim için çok önemli. Etiğin bu kadar geliştiği, hayvan deneylerine karşı bu kadar çok bilimsel verinin ortaya atıldığı çağımızda, hayvan deneylerinin gerekliği olduğu ezberinden kurtulmamızın zamanı geldi de geçiyor bile… 1881-1985 yılları arasında yaşamış olan ve aynı zamanda bir veteriner hekimi olan Ordinaryüs Profesör Süreyya Tahsin Aygün’ün “Hayvan deneyleri insanî duygularımızı incitir” sözü bence tüm bilim insanları için önemli olmalı.

More in Ekoloji

You may also like

Comments

Comments are closed.