Hayvan, bitki ve 1 milyon euro – Ezgi Başaran

Kızıl bir tilki vardı. Tatlı bir tilki olabilirdi. Onun Latince adını öğrenmeseydik onu çok sevebilirdik. Fakat adı olmadı, bize uymadı, kıllandık.
Daha çok Ağrı çevresinde yaşayan Vulpes vulpes kurdistanica adlı bu tilkiyle biz 2005’te tanıştık. Çünkü nesli tükeniyordu ve Doğu Beyazıt Derneği bunu engellemek için bir kampanya düzenlemişti.
Biz tabii, konunun özünü her zamanki gibi havada kapıp, hayvancağızın yok olmakta oluşuna değil, adında Kürdistan geçmesine takıldık. İyi mi! Sonrası iki perdelik bir komedi. 

***

Birinci Perde: Zamanın Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe hemen harekete geçti. Tilkinin nesli tükenmesin diye değil, ismi değişsin diye. Bundan böyle tilkiye Vulpes vulpes dememiz gerektiğini anlattı. Hazır eli değmişken koyuna, karacaya da girişti. Bundan böyle Ovis armeniaca olan Anadolu yabankoyununu Ovis orien anatolicus; Capreolus capreolus armenius olan karaca türünün adını da Capreolus capreolus capreolus olarak değiştirdiğini açıkladı. İyi mi! O dönemde BBC bu girişimle çok eğlenmiş, Türkiye ‘bölücü’ hayvanları yeniden adlandırıyor başlıklı bir haber yapmıştı: “Türkiye bölgesinde bulunan üç hayvanın adında Ermenistan ve Kürdistan’a referans olduğu gerekçesiyle isimlerini değiştirdiğini açıkladı” demişti. Sonunda bir ünlemle! 

***

Gelelim oyunumuzun ikinci perdesine: Meğer 2005’teki bu girişimin bugüne yansıyan sonuçları varmış, köklü bir değişimin temelleri atılmış. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın iznine tabi olan bilimsel araştırma içerikli her türlü çalışmanın başvurusu sırasında bilim insanları (biyologlar, zoologlar, botanikçiler vs.) bir taahhütname imzalamak zorunda. Ne diyor bu belge, bilim insanları neyi taahhüt etmek zorunda, bir bakın şimdi… 

***

Aynen şöyle: “Türkiye’de yapacağım araştırma / çalışmada tespit edeceğim yeni türlere (hayvan, bitki, omurgasız ve diğerleri dahil) Türkiye’nin hassasiyetlerine uygun isim vereceğime, Türkiye’de infial yaratacak yıkıcı, bölücü, etnik ayrımcılığa sebebiyet veren, belirli bir ırk, mezhep, sınıfı, felsefi düşünce, siyasi görüşü temsil eden, renk ve cinsiyet ayrımı yapan, huzur ve mutluluğunu bozan isimlendirmeden kaçınacağımı taahhüt ederim. Taahhüdüme uymadığım takdirde Bakanlık Döner Sermaye İşletmesi’ne 1.000.000.- Avro ceza ödemeyi taahhüt ve kabul ederim.” Pes!
Yahu hayvan ve bitkilere isim vermek böyle bir keyfiyete tabi olabilir mi? İsimlendirmenin bir mantığı ve stratejisi var. Dünya bilimsel literatüründe türlerin ve alt türlerin ismini kafanıza göre değiştiremez, onları size uyacak biçimde adlandıramazsınız. Hangi bilim insanı araştırma yaparken International Commission on Zoological Nomenclature’ı (Uluslararası Zoolojik Adlar Dizini Komisyonu) değil de sizin buluttan nem kapan hassasiyetinizi dikkate alır.
Pes ötesi! 

***

Dua: Allahım sen devlet büyüklerime akıl, izan, mantık ihsan eyle. Onlar ki… Kürdistan, Kürt, Ermenistan, Ermeni kelimelerine karşı hassasiyet kesp etmeleri bir kenara…
Bitki, hayvan isimlerinin bir ülkede infial yaratacağını düşünmeleri öte kenara…
Bilime böyle kurnazlıklarla müdahale edilebileceğini zannedecek kadar da bilgisizler.
Onlar ki… Bilim insanlarına 1 milyon euro tehdidi savurarak üniter devleti güvence altına alacağını sanacak kadar aymazlar.
Bütün hayvanlar, bitkiler ve hassasiyetler olarak, amin.
NOT: Bilimsel araştırma izinleri ‘Av ve Yaban Hayvanlarının ve Yaşam Alanlarının Korunması, Zararlılarıyla Mücadele Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’ hükümlerine göre verilmektedir. Söz konusu taahhütname bu yönetmeliğin Ek-8’inde yer alıyor

Ezgi başaran – Radikal

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR