Haydi tabiatın kökünü kurutalım! – Mehveş Evin

 

Gündem böylesine yoğun olunca bazı yasa tasarılarını geçirmek, tartışılacak konuları hasıraltı etmek, gerçekten kolay oluyor. Eh, hayati konular varken bas imzayı, geçsin Meclis’ten mantığı tıkır tıkır işliyor.
Orman Bakanlığı’nın hazırladığı ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’ndan bahsediyorum. Konunun uzmanları, tasarının isminin aksine, tam bir felaket anlamına geldiğini söylüyor… Dinleyen kim?
Evet, ironik bir şekilde Dünya Çevre Günü’nde çevre komisyonundan geçen bu tasarı, alel acele görüşülüp Genel Kurul’a iletildi. Anlayacağınız, evlere şenlik bir kanun daha geliyor.
Hazırsanız ‘tabiatı kollama’ adı altında nelerin önerildiğine bir göz atalım.

İstemezukculuk yapma!
Birincisi, artık her ‘koruma ve kollama’ başlığının altından çıktığı gibi, bu tasarıda da ‘korumama ve kollamama’ ana motivasyon. Zira okulda bize doğal kaynaklar olarak öğretilen her şey, artık ekonomik kaynak olarak yer alıyor.
Çevre Mühendisleri Odası’na göre tasarı, doğal varlıkları kullanma mantığıyla hazırlanmış ve koruma kısmı dengelenmemiş. Bu haliyle insanın, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı hiçe sayılıyor. Uluslararası sözleşmelere tamamen aykırı bir kanun hazırlanıyor.
Şimdi birtakım aklıevveller, gomunistlik ve istemezukculuk yaptığımızı sanacak. Çünkü “Ne var yani kalkınmayalım, büyümeyelim mi?” şeklinde yaygın bir itiraz kalıbı var.
Tabii bu arkadaşlar, kendi küçük dünyalarını kurtardıkları için ‘koy teraziye gitsin’ şeklinde bir ruh haline sahip. Sermayenin zaten umuru değil, tek derdi para.

Sonra ağlamayın
Oysa bizim derdimiz, “Doğal kaynakları kullanmayalım, her şey olduğu gibi kalsın, hiçbiri değişmesin, otlar bürüsün” değil. Hayır efendim! Eski yazılarımı tekrarlamayayım… Sürdürülebilir büyüme nedir, ekolojik denge neden önemli, bugün yapılan yatırımların neden dikkatle hesaplanması gerekiyor, dünya nereye gidiyor, önce bunları inceleyin de sonra konuşun bir zahmet!
Sonra “Neden kanser vakaları arttı, neden şehirlere göç bu kadar fazla, neden hormonlu gıda yiyorum, neden çocuğum devamlı hasta?” diye ağlamayın. Çünkü bütün bunlar, birbirine bağlı.
Türkiye’de 1.876 tür yok olma tehlikesi altında. İnsanımız, özellikle şehirde yaşayanlar, “Ee bana ne” diyor. Oysa sana, hepsi senin o çok değer verdiğin küçük hayatına etki edecek, hâlâ anlamıyorsun.

 

 

Koruma, işlet devri
–  Kanun tasarısında yetki ve sorumluluklar iyi ifade edilmediği için kötü kullanıma açık. Mesela doğal varlıklarının çeşitli dernek ve üçüncü kişilere kiralanması söz konusu.
–  Milli park, doğal sit, özel koruma bölgeleri, yatırıma açılacağı için hiçbir şekilde korunması, muhafazası mümkün olmayacak. Fırtına Vadisi’nde HES yapmak da, Çıralı’da otel yapmak da artık mümkün olacak. Böylece kalan son doğal alanlar birer birer tarihe karışacak.
–  Müjdeler olsun: Doğal varlıklarda her türlü tescil ve plan işi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilecek!
–  Velhasıl, bilim ve meslek örgütlerini tamamen dışarıda bırakarak hazırlanan taslak, bu ülkenin ölüm fermanıdır.

Mehveş Evin – Milliyet

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR