Dış Köşe

Hangi halk ve hangi yönetim biçimi? – Ahmet İnsel

0

Giderek şiddet sarmalında boğulan Kürt sorunu, artan ölümler, parçalanan hayatlar, bir devlet terörü aracına yeniden dönüşen özel konumlu mahkemeler, devletin en tepesinden artık neredeyse her gün haykırılan hakaretler, tehditler ve bundan cesaret alanların dile getirdikleri kanlı sapık fanteziler ve bir yandan devam eden cihatçı intihar saldırıları arasında hayatımız kararıyor. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili iyimser beklentiler hızla eriyor. Devletin tüm kuvvetlerini elinde toplayan güç odağının ise gündeminde aslında tek bir konu var: Muhafazakâr-İslamcı iktidarının bekâsını güvene almak. Bu da başkanlık sistemiyle eşanlamlı olarak algılanıyor. Muktedir, tetikçileri ve hınk deyicileri her türlü eleştiri veya karşı çıkmayı tehdit ve hakaret sağanağıyla susturmaya çalışıyorlar.

Halbuki bugün birincil sorunumuz özünde nasıl bir toplum olduğumuzun tanımlanması, nereye gittiğimizin ve nasıl bir toplum olmak istediğimizin tartışılmasıdır. Tabu kavramların dokunulmazlıklarının arkasına saklanmayan, özgür bir toplumsal tartışmanın yürütülmesidir. Örneğin üniter devlet kavramıyla başlayabiliriz. Bunun ne tür bir ulus ve halk tanımına dayandığının tartışması, 200 yıl önce yapıldı. Üniter devlet, halkın bir ve bölünmez bir ulus olarak tanımlanmasına dayanır. Başta yargı ve eğitim olmak üzere, bütün kamu hizmetleri ve hukuki normlar ülke çapında aynı olmak zorundadır. Bütün yurttaşlar aynı kamu hizmetine ulaşım hakkına sahip olarak eşit kabul edilirler.

Kendi içinde çeşitli dereceleri olan federal sistemde ise halk daha çok kendi özel tarihi, kültürü (din, dil, gelenekler), kendine ait bir gelecek projesi olan insan toplulukları birliğini ifade eder. Aynı devlet çatısı altında yer alan ama çoğul bir niteliğe sahip bu insan toplulukları birliği, tekil (Amerikan veya Alman halkı) ya da çoğul ifade edilebilir (Rusya halkları). Federal sistemi oluşturan toplulukların ortak yürüttükleri konular ülkeden ülkeye değişebilir. Genellikle dış politika, savunma ve paranın ortak olması asgari genel kuraldır. Buna adalet yapısının ortak olması büyük çoğunlukla ilave olur.

Son otuz yılda, Fransa gibi, üniter devletin evrensel modeli olan bir ülkede dahi, birçok konuda yerindenlik ilkesi çerçevesinde merkezi idarenin bir dizi yetkisinin bölge ve kent yönetimlerine devredilmesi eğilimi ağır basıyor. Fransa’da, 2003’teki anayasa değişikliğiyle, Cumhuriyet’in ademi merkeziyetçi biçimde örgütlenmesi ilkesi benimsendi. Yargının yürütme ve yasamadan bağımsızlığı üniter veya federal, sistemin bir baskı rejimine dönüşmemesi için olmazsa olmaz bir gereklilik.

Bu iki farklı halk kavramının yanında, iki farklı yurttaşlık kavramı da iki yüzyıl önce tartışıldı. Birincisi, egemenliğin birçok öğesine yurttaşlar doğrudan ama ortak biçimde sahiptir ve bu egemenlik haklarını doğrudan kendileri kullanır. Karşılığında, herkesin alınan ortak karara uyması mutlak bir şarttır. Bu siyasal özgürlük ağırlıklı yurttaşlık anlayışıdır. Bir de sivil özgürlükler ağırlıklı yurttaşlık anlayışı vardır. Yetkiyi ve gücü elinde tutan kişinin keyfi iradesine maruz kalmama, fikrini özgürce söyleme, istediği gibi toplanma, dini inancını yaşama, mülkiyet hakkından yararlanma güvencesine ve yönetimi etkileme hakkına sahip olması demektir sivil özgürlükler.

Üniter veya federal sistemlerin uygulandığı toplumlarda ortak sorun, kurumların demokratik denetimidir. Bunu Fransız siyaset bilimcisi Pierre Rosanvallon, “karşıdemokrasi” ilkesi olarak adlandırıyor. Halk egemenliğinin olmazsa olmaz üç tamamlayıcı ilkesi, halkın yöneticileri denetlemesi, gereğinde onları engelleyebilmesi ve yargıya havale edebilmesidir. Böylece demokrasi, seçimlerde yurttaşların seçilenlere açık çek verdikleri bir yetkilendirmeyle sınırlı olmaz. Yurttaşların ilgili oldukları her alanda seçtikleri yöneticilere müdahil olmalarını mümkün kılar.

Bütün bu tartışmalarda alınan tavırlar nasıl bir toplum ve nasıl bir yöneten-yönetilen ilişkisi istediğimizle ilgilidir. Esip gürleyip hakaret ederek, tehditle, müsadereyle, yasakla, hapisle, dayakla, öldürmeyle dayatılmak istenen yönetim biçimi ise amacına ulaşmak için benimsediği yöntemlerin sadece kurumsallaşmış hali olabilir.

Ahmet İnsel – Cumhuriyetahmet_insel

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.