YerelEditörün SeçtikleriEnerjiManşet

Güneş ve rüzgar cenneti Doğu Anadolu, yenilenebilir enerji için destek bekliyor

0

Dosya Haber: Şenol BALI

*

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte ortaya çıkan enerji krizi, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Rus gazına ve petrolüne bağımlı hale gelmiş pek çok ülkeyi yeni alternatifler aramaya itti. Avrupa ülkeleri, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji konusunda çalışmalarını artırırken, Türkiye’de ise kömür kullanımının arttığı raporlanıyor.

Bir yandan da fosil yakıt kullanımına bağlı iklim krizinin etkileri her geçen yıl etkisini artırmayı sürdürüyor.

Türkiye, dünyanın yüzünü çevirdiği yenilebilir enerji kaynakları konusunda ön alan ülkelerin pek çoğundan daha zengin bir potansiyele sahip olmasına karşılık, bu potansiyelini şimdilik etkin bir şekilde kullandığından söz etmek pek mümkün değil.

Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırmaya göre Almanya, en yüksek yenilenebilir enerji kullanım oranına sahip ülke olarak başı çekiyor, Türkiye ise sekizinci sırada yer alıyor. Son yıllarda birçok ülke gibi  Paris İklim Anlaşması’na imza atan Türkiye’de de yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımlar göreceli olarak artıyor. Ancak sektör henüz çok cılız ve potansiyelden doğru biçimde yararlanılmıyor.

Yenilenebilir kaynakların en zengin olduğu bölgelerden biri olan Doğu Anadolu Bölgesi’nde de durum farklı değil. Güneş ve rüzgar enerjisi bakımından ülke ortalamasının üzerinde bir potansiyeli bulunan bölgenin jeotermal kaynakları da ya keşfedilmemiş ya da atıl durumda. Yeşil Gazete’ye konuşan  çevre örgütlerinin temsilcileri,  iş insanları ve akademisyenler;  bölgenin bir yenilenebilir enerji cenneti olmasına rağmen ilgi ve yatırım eksikliğinden yakınıyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2021 yılında, 2019 yılı eylül ayı sonu itibarıyla Türkiye’nin enerji kaynaklarının dağılımını şu şekilde sıraladı:

“Yüzde 31,4’ü hidrolik enerji, yüzde 28,6’sı doğal gaz, yüzde 22,4’ü kömür, yüzde 8,1’i rüzgâr, yüzde 6,2’si güneş, yüzde 1,6’sı jeotermal ve yüzde 1,7’si diğer kaynaklar. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında en yüksek payı 31 bin 280 megavatla hidroelektrik santralleri alıyor. Bunu 9 bin 543 megavatla rüzgar, 7 bin 70 megavatla güneş, 1595 megavatla jeotermal ve 945 megavatla biyokütle takip ediyor. Jeotermal potansiyeli ile de  dünyada yedinci Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. İl bazlı bakıldığında ise ülke genelindeki  temiz enerji haritasında, İzmir rüzgar, Konya güneş, Aydın jeotermal, Şanlıurfa hidroelektrik ve İstanbul biyokütle kapasitesiyle lider şehirler olarak öne çıkıyor. Listede Doğu Anadolu Bölgesi’nden hiçbir ilin yer almaması ise bölgedeki potansiyelinin olmamasından değil  yenilenebilir enerji verimliliğini görünür kılacak yatırımların yetersizliğinden kaynaklanıyor.

En kirli havaya sahip  kentler Doğu Anadolu’da

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP), geçtiğimiz aylarda  yayımladığı  “Kara Rapor 2021: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri” raporuna göre hava kirliliği  Ağrı, Muş ve Iğdır gibi illerde en yüksek seviyelerde. Isınmada kalitesiz kömürlerin kullanılması bu kirliliğin en başat nedeni olarak gösteriliyor. Yenilenebilir enerjinin özellikle ısınmada artmasıyla bu sorunun büyük ölçüde ortadan kalkacağını tahmin etmek zor değil. Yine TÜİK verilerine göre Türkiye’nin en yoksul ve en çok göç veren kentleri, bu bölgeden. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılacak yatırımların, ekonomi için de sürdürülebilir birer kaynak olacağı belirtiliyor.

2020 yılı için  Türkiye’de PM10 yıllık ortalamasına göre Türkiye’nin havası en kirli kentler; Ağrı, Muş ve Iğdır.

Güneş ışınlarının en fazla geldiği üçüncü bölge

Türkiye çapında güneş ışınlarının en fazla geldiği bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Güneş ışınlarının geliş açısı ve güneşli gün sayısı bakımından Akdeniz Bölgesi’nden sonra üçüncü sırada yer alan Doğu Anadolu’yu İç Anadolu ve Ege takip ediyor. 

Şimdilik ülkenin yenilenebilir enerji üretimine  önemli bir katkısı olmayan Doğu Anadolu Bölgesi, güneş , rüzgar ve Jeotermal enerji kaynakları için önemli bir rezerve sahip. Türkiye’nin Yıllık Güneş Enerjisi Potansiyeli Haritası’na göre bölgenin yıl içindeki  toplam güneş enerjisi 1460 kWh/m2, güneşleme süresi ise 2993 saat/yıl. Bölge, ülke genelinde  güneş ışınlarının en fazla geldiği üçüncü bölge olarak tespit edildi. Başı çeken kent ise Van.

Akfen Holding’in Edremit ilçesinde 600 bin metrekarelik alana kurduğu GES’in kapasitesi 37 megavat.

Van, güneş enerjisinden elektrik üretilebilecek 28 il arasında ikinci sırada yer alıyor. 3068,74 saat ile güneşleme süresi bakımından Türkiye ortalamasının çok üstüne yer alan kent, bu potansiyelinden ise yeterince yararlanamıyor.

10 yıl öncesine kadar güneş enerji santralinin  olmadığı Van’da son yıllarda az da olsa bir hareketlenme yaşanmaya başladı. Devlet teşviklerin de etkisiyle Edremit ve Tuşba ilçelerinde küçük ölçekli tesisler kuruldu. Kentte, yaklaşık 55 milyon dolarlık yatırımla kurulumu tamamlanan 20 megavatlık santral projesiyle elektrik üretimine ise başlandı. Ancak 365 günün 300 gününü açık ve güneşli geçiren kent için bu, önemsiz bir enerji kaynağı anlamına geliyor.

Bitlis Belediyesi, 2020 yılında, 30 dönümlük alanda kurduğu güneş enerjisinden elektrik üretiyor. Fotoğraf: AA

Bölgede Van dışındaki  diğer illerde de durum parlak değil.  Iğdır, Ağrı, Elazığ  ve kısmen Erzurum ve Bitlis’te birkaç küçük santral kurulu durumda, yenileri için de teşvik ve kredi desteği alan il ve ilçe belediyeleri eliyle girişimler yapılmaya çalışılıyor.

Rüzgar var, toplayan yok 

Doğu Anadolu Bölgesi güneş enerjisinde olduğu gibi rüzgar enerjisi konusunda da oldukça avantajlı konumda. Iğdır hariç bölgenin önemli bölümü 1500 rakımın üzerinde. Bu da önemli bir rüzgar enerjisi potansiyeli anlamına geliyor. Yine yüzey şekilleri ve tünel etkisi gibi rüzgar enerjisini açığa çıkaracak olan parametrelerin neredeyse tamamı, uygun bir ortam sunuyor.

Bölgenin ortalama rüzgar gücü yoğunluğu 13.19 W/m2 ve ortalama rüzgar hızı 2.12  m/s olarak hesaplanmış. Ancak bu kaynaktan da yararlanma potansiyeli etkin ve yaygın olarak kullanılmıyor.

Türkiye’nin en yüksek rakımdaki RES’i 2021 yılında Van’ın Gevaş ilçesinde kuruldu.

Rüzgar enerjisi potansiyeli açısından, bölgede en önemli kent olan ilk rüzgar santralı 2019 yılında, Malatya‘nın Arapgir ilçesinde kuruldu. 10 MWe kurulu güçten oluşması planlanan santrale,  ilerleyen zamanlarda iki adet rüzgar türbini daha eklenmesi hedefleniyor. Van’ın Gevaş ilçesi, Ağrı Dağı’nın çevresi  ile Bitlis’in Rahva bölgesinde de yeni tesisler kurulmaya başlandı. Gevaş’ta yaklaşık 2 bin 900 rakımda kurulan tesisin 53,2 megavatlık RES ile 50 bin hanenin elektrik ihtiyacı karşılanması amaçlanıyor. Uzmanlara göre söz konusu potansiyelin, kırsal kesimlere kurulacak RES sistemleri sayesinde yöre halkı için de önemli ekonomik yarar sağlaması mümkün.

Jeotermal enerji: Potansiyel olsa da denetimli üretim şart

Bölgenin jeotermal enerji kapasitesi de, diğer  yenilebilir enerji kaynakları gibi oldukça güçlü.

Jeotermal enerji,  yerkürenin içinden yeryüzüne kadar ulaşan çatlak ve kırıklardan yüzeye çıkan su, gaz ve buhardan faydalanılarak elde edilen bir yenilenebilir enerji kaynağı. Özel olarak açılan sondaj kuyularından çıkışı sağlanan su, buhar ve gazdan oluşan jeotermal akışkanlar, büyük derinliklerden yeryüzüne ulaşırken içerdiği gazların ve sıcaklığının etkisiyle kayaçlarla etkileşime giriyor ve birçok kimyasalı bünyesine alarak yeryüzüne ulaştırıyor. Türkiye, jeotermal enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke; yaklaşık 1500MW’lık kurulu güç kapasitesi ile dünyada dördüncü konumda.

Maden Tetkik Arama Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalara göre de Türkiye’deki  jeotermal enerji potansiyeli 31 500 MWth dolayında olup bu enerji potansiyeli 3 800 ton/saat sıvı yakıtın yakılmasına eşdeğer.

Ağrı/ Diyadin’deki jeotermal kaynakları. Fotoğraf: Serkan Yalçın

Jeotermal enerji fosil yakıtlara alternatif olarak doğaya zarar vermeyen, temiz ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak kabul edilmekle birlikte, üretim sonucunda ortaya çıkan kimyasalların doğaya ve insana zarar vermemesi için, jeotermal akışkanlardan enerji elde edildikten sonra su, toprak veya hava ile etkileşime girmeden mutlaka yer altına geri “enjekte edilmesi” gerekiyor. Bu re-enjeksiyon (geri basma) uygulanmadığı takdirde insana ve doğaya çok ciddi zararlar verebilmesi mümkün.  Özellikle de tarımsal alanlar ve su kaynakları yakınındaki jeotermal enerji santrallerinde ortaya çıkan ve yüksek kimyasal madde içeren sıvı ve gaz atıkların re-enjeksiyon yapılmadan doğrudan toprağa, yer altı sularına ve nehre salınması Ege bölgesinde olduğu gibi, önemli sorunlar yaratabiliyor.

Re-enjeksiyonun yapılması rezervuar basıncını korumak ve böylece kaynağın yenilenebilirliğini sürdürmek için de gerekli. Bu nedenle de re-enjeksiyon yapılmasını zorunlu kılacak düzenlemeler yapılmadan ve  etkin izleme ve denetim politikası oluşturulmadan jeotermal enerji tesislerinin kuruluşlarını yaygınlaştırmanın yarardan çok zarar getirmesi ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bölgede ise tespit çalışmaları bile yapılmış değil. Tendürek, Nemrut ve Süphan gibi aktif volkanik dağların olduğu bölgede, sadece Ağrı’nın Diyadin ilçesinde  jeotermal ısı enerjisi tesisi bulunuyor ve küçük çapta elde edilen bu enerji  ısıtmada kullanılıyor. Van’ın Erciş ve Çaldıran ilçeleri ile bölgedeki diğer jeotermal kaynaklar için atıl durumda. Kars ve Erzurum’dakiler de aynı şekilde.

1999 yılında kurulan tesisle Ağrı’nın Diyadin ilçesinin merkezine taşınan 70 derecelik sıcak suyla 600’ün üzerinde konutun ısınma ihtiyacı karşılanıyor. İlçede tarıma dayalı ihtisas sera organize sanayi bölgesi de bu kaynaktan yararlanıyor.

75 C derece sıcaklıkta doğal çıkış yapan jeotermal sahaların ve doğal oluşum krater havuzlarının olduğu Diyadin gibi Bitlis ve Van’ın kuzey ilçelerinde jeotermal kaynaklar kısmi de olsa sera ısıtmasında kullanılıyor.

Bu bölgelerde jeotermal enerjiyle işletilen sera sayısında artış gözlemlense de bu enerji kaynağının organik tarım, ürün kurutma, bölgesel ısı ihtiyaçlarının karşılanması gibi amaçlarının neredeyse hiçbirinin aktif olarak değerlendirilmediği söylenebilir. Denetimlerin ve kullanıldıktan sonra ortaya çıkan atık suyun, nereye zerk edildiği ise soru işareti.

 Prof. Dr. Meral: Yatırım ivmesi artırılmalı

Yenilebilir enerji kaynaklarının Doğu Anadolu’daki potansiyelini değerlendiren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Prof. Dr. Mehmet Emin Meral, şunları anlatıyor:

“Bölgenin güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi kaynaklarında önemli bir potansiyele sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar, elektrik üretiminden, mekaniksel enerji gereksinimine ve ısıtma/ısınma ihtiyaçlarının giderilmesinden gıda/madde üretimine kadar geniş yelpazede kullanılmaya müsait kaynaklar. Tam anlamıyla keşfedilmemişler demek pek doğru olmaz, bu hususta gerek akademik çevreler, gerekse devletin ilgili kurumları çalışmalar yaptı. Ancak bu potansiyellerin hayata geçirilmesi konusunda eksikliklerden bahsedilebilir. Dünyanın, enerji konusunda değişmekte olan öncelikleri göz önüne alındığında artık yenilenebilir enerji kaynaklarının çok daha fazla gündemde olması gerekiyor.”

Bölgede kurulan bazı tesislerden örnekler veren Meral, yatırımlar konusunda başlayan ivmenin artırılarak sürdürülmesi gerektiğine dikkat çekiyor:

“Bazı yatırımların birkaç yıldır kullanımda olduğunu, bazılarının yakın zamanda devreye alındığını veya bazılarının da yakın zamanda faaliyete geçeceğini biliyoruz. Yöremizde, güneş panellerinden elektrik üretimi yani Güneş Enerji Santralleri (GES) şu ana dek daha çok kamunun önayak olmasıyla birkaç yerde hayata geçirildi. Arısu’ daki 24 MW’ lık, Engil’deki 9.95 MW’lık, YYU Kampüs’teki 0.35 MW’ lık, Çatak Belediyesi’nce kurulan 0.15 MW’ lık GES’ ler halihazırda devrede. Kısa süre önce Gevaş ilçesinde 53,2 MW kapasiteye sahip 14 Rüzgar Türbinli enerji santral (RES) kuruldu.  Çaldıran’da jeotermal kaynaklar seracılık için kullanılmakta olup kamunun girişimiyle turizm amaçlı bir tesisin inşasına başlandığını ve ısıtmaya yönelik projenin de bulunduğunu öğrendik.”

Türkiye’nin jeotermal kaynaklar haritası incelendiğinde Doğu Anadolu’nun en kuzeydoğusundan Van yöresine kadar inen düşey hattın, yüksek sıcaklıklarda jeotermal potansiyele sahip olduğunu belirten Meral,  Van özelinde ise başta Çaldıran olmak üzere doğu kesimlerin önemli jeortermal ısı potansiyeline sahip olduğunu anlatıyor.

Hava sıcaklığının sıfırın altında 46 dereceye kadar düştüğü bölgelerden Van’ın Çaldıran ilçesinde jeotermal enerji ile ısıtılan seralarda  tarımsal üretim yapılıyor. Fotoğraf: AA

‘Doğal gaz yaygınlaşınca, güneş panellerine ilgi azaldı’

Meral’in görüşüne göre, yatırımlar konusunda özel girişimler daha fazla rol almalı ve halk da konuyla ilgili bilgilendirilmeli. Doğal gazın yaygınlaşmasıyla hanelerin sıcak su üretimi için kullandığı güneş panellerinin her geçen gün azaldığına dikkat çeken Meral,  Türkiye’nin dışa bağımlı fosil  yakıt politikasının da değiştirilmesi gerektiği kanısında:

“Üretim ivmesinin sürdürülmesi adına  özel sektörün daha fazla harekete geçmesi ve halkın da yine yenilenebilir enerji üretimi ve kullanımı hususunda daha çok bilinçlenmesi gerekiyor. Van ve çevresinde, bu potansiyeli kullanma açısından geçmişe göre biraz geriye gittiğimiz bile söylenebilir. Daha önce birçok evin çatısında su ısıtmak için kullanılan güneş panelleri varken, doğal gazın yaygınlaşması ve daha konforlu bulunması nedeniyle birlikte birçok hane güneş enerjisinden vazgeçmeye başladı, var olan güneş kolektörleri bile atıl kaldı. Halbuki tam tersinin olması beklenirdi.”

Ancak Van’da özellikle doğal gaz fiyatlarındaki artış nedeniyle, Türkiye’nin tüm bölgelerinde olduğu gibi kömüre bir dönüş yaşanıyor. Van Büyükşehir Belediyesi de kış bastırmadan önce ücretsiz kömür dağıtımını artırdı. Bu artış, kentin havasını kirlettiği gibi, uzun vadeli planları da engelliyor.

Doğanın korunmasında ve maliyetlerin düşürülmesinde mutlak role sahip’

Mehmet Emin Meral, ithal enerji fiyatlarındaki artışa da değinerek, yenilenebilir enerjide bir üretim ivmesi yakalanması durumunda bunun hem maliyetlere hem de doğanın korunmasına mutlak fayda sağlayacağını da vurguluyor ve önerilerini sıralıyor:

“Bir  hanenin güneş panelli bağımsız bir sistem ile elektrik ihtiyacını giderdiğinde, maliyeti çıkarma süresi kullanılacak malzeme ve donanıma göre 7-8 yılı bulmaktadır. Ülkemizde bu tür bireysel sistemler için gereken donanımların yerli üretimine yönelik bir sinerji oluşturulabilirse, maliyet süreleri daha da azaltılabilir. Kamuya ait birçok park-bahçe-sokak aydınlatması mevcut. Gerekli maliyet-fayda analizleri yapılarak, akşam/gece saatlerinde aydınlatmada kullanmak üzere daha fazla güneş pilli tabanlı sistemlere geçilebilir. Yine Van Gölü çevresinde güçlü rüzgar potansiyeli bulunan yerlere RES’ ler kurulmaya devam edilebilir. Rüzgar potansiyeli, dolaylı enerji üretimi dışında doğrudan mekanik gereksinimler için daha çok kullanılmaya da başlanabilir. Jeotermal potansiyel; hem enerji üretimi, hem de ürün üretimi-ısınma-turistik amaçlı çok daha fazla kullanılabilir. ‘’

‘ Yatırımlar doğaya uyumlu olmalı, yeşil alan-mera-tarım alanları korunmalı’

Bütün bu yatırımların ise doğaya zarar vermeyen ve içinde bulunduğu habitata uygun biçimde inşa edilmesi gerekiyor:

“Kullanım alanlarını yaygınlaştırırken sadece yenilenebilir enerji değil, üretime yönelik-doğayla uyumlu olan enerji kavramına da dikkat etmeliyiz. Örneğin, güneş-rüzgar enerji bağlamında tesisleşmeyi yaygınlaştırırken yeşil alan-mera-tarım alanlarını korumayı ve Türkiye’nin tarımsal ve hayvancılığa yönelik gıda üretimine katkıda bulunmayı ihmal etmemeliyiz: Başka bir deyişle bu tesisler için yer seçerken verimli ve potansiyeli iyi olan ancak tarım-hayvancılık alanlarına zarar vermeyecek, daha atıl kalan yerleri seçmeliyiz. Enerji ne kadar önemliyse, kendi kendine yetebilen hatta ihraç edebilen üretimin ve tarım-hayvancılığın da o kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ancak, tarım-hayvancılık alanlarıyla barışık şekilde ve jeotermal ile sera üretimi örneğinde olduğu gibi bu alanlara katkı sunacak şekilde enerji potansiyelimizi kullandığımızda, verimli bir şekilde temiz enerji tedarikini arttırırken aynı zamanda ülkemizin kendi kendine yetebilmesine katkıda bulunmuş oluruz.”

Genel güneş enerji  potansiyeli görünümü ve aylık ortalama global radyasyon dağılımı. (GEPA)

Kalçık: Maliyeti düşük, demokratik ve çevreyi tahrip etmeyen enerji 

Bölgenin halihazırdaki potansiyeline ve bu potansiyelden faydalanma seviyesine ilişkin  konuşan Van Çevre Derneği (ÇEV-DER) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kalçık ise fosil yakıtları dünyanın temel sorunu olarak görüyor. Artan enerji fiyatlarına da değinen Kalçık şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Doğal gaz, petrol ve kömürle üretilen tüm enerji, doğamızı yok olmaya götürüyor. Son dönemlerde artan fiyatlar ise bu krizin bir başka boyutu. İnsanlar, bu enerji kaynaklarının dünyada ve ülkemizde pahalı oluşu ve fiyatların giderek yükselişi nedeniyle faturaları ödeyemez hale geldi. Doğamızı kirletmeyen, kimsenin satın alamayacağı ve hiç bitmeyecek kaynaklara neden yönelmediğimiz anlamak zor. Artık kurulum maliyetleri de fosil yakıtlara göre çok daha düşük.  Gelinen teknolojik seviyede artık bu alanda ihtiyaç fazlası enerjiyi de depolayabiliyoruz.”

Kalçık, yaşadığı Van’da büyük potansiyele rağmen kurulan tesis sayısının bir elin parmağını geçmemesini şöyle eleştiriyor:

“Bölgemiz gerçekten yenilenebilir enerji potansiyeli bakımından bir cennet. Van’a ‘Güneşin başkenti’ denir. Ancak tesis sayısı bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar az. Van Denizi de güneş enerjisi için önemli bir fırsat sunuyor. Yine dalga enerjisi de üretilebilir. Yerel yönetimlere bu konuda yapılabilecek çalışmalar için dernek olarak taslaklar sunduk, ama bir sonuç alamadık. 365 günün yaklaşık 300 gününde güneşin eksik olmadığı kent çevresinde, gecikmeden güneş tarlaları oluşturulmalı.”

Kalçık yenilebilir enerji tesislerinin özellikle tarım ve mera alanı olmayan yerlerde, kıraç alanlarda ve gölün üzerinde kurulması gerektiğine, sayısı az olmayan rüzgarın şiddetli olduğu vadiler ve boğazların ise rüzgar tirbünleri için kullanılabileceğine değiniyor.

‘Yatırımlar kamu eliyle yapılmalı’  

Yatırımların hızlıca yapılması ve çıkar ilişkilerine kurban etmemek adına kamu eliyle olması gerektiğini, böylece üretim ile tüketim arasında uçurum olmayacağını kaydeden Kalçık, bölgede çok sayıda bulunan HES uygulamasına ise soğuk bakıyor:

Malatya’daki Arapgir Rüzgar Enerjisi Santrali, üç türbiniyle 2011’de faaliyete geçti. RES,   49 yıllığına Ekşi Enerji Üretim Ltd. Şti’ye lisanslandı.

“HES’lerle çok düşük bir enerji üretimi için hem doğa katlediliyor hem de canlılar yok oluyor. Ve elde edilen sınırlı enerji çok yüksek rakamlarla vatandaşa satılıyor. Güneş ve rüzgar ile ise kimsenin zarar görmeyeceği  ve üretilen enerjiye ucuz erişimin olacağı bir süreç olacak. Geçtiğimiz yıl başta kuraklık olmak üzere büyük felaketler yaşadık. Bunları azaltmak veya iklim krizinin etkisini yumuşatmak için de bir an evvel harekete geçilmeli. Üstelik tüm dünya yenilebilir enerjiye hızlı bir geçiş yapıyorken bizim hala toplamda yüzde 8 kadar düşük bir oranla olmamız kabul edilemez. Bölgemizde ise bu oran çok daha düşük.”

Kalçık, bir çözüm önerisi olarak Paris İklim Anlaşması’na imza atan Türkiye’nin, yenilebilir enerjiye geçişi zorunlu bir takvime bağlaması gerektiğini söylüyor.

Doç. Dr Kemeç: Doğayı korumak isterken başka zararlar da vermemeli

Van Yüzüncü Yıl Üniversite’sinden Doç. Dr. Serkan Kemeç de, Türkiye ortalamasının üzerinde rüzgar ve güneş potansiyeli bulunan bölgede geçen yıl etkisini gösteren kuraklığın, güneş enerjisi potansiyelini arttırdığını dile getiriyor. Yaptıkları çalışmalara göre, güneşlenme süresi, bulutluluk oranı ve düşen yağış miktarındaki parametreler de bunu kanıtlıyor ona göre:

“Bölgenin potansiyeli düşünüldüğünde yapılan yatırımlar çok az. Yavaş yavaş da olsa Güneş Enerji Santrali sayısı artmaya başladı ancak hala çok yetersiz. Yine Gevaş, Bitlis ve Malatya gibi kentlerde rüzgar gülleri kurulmaya başlandı. Bu tarz çalışmaların yaygınlaşması ve tesisleşmenin artması lazım.”

Kemeç, iklim/enerji krizine ve çevre kirliliğine çözüm olarak görülen yenilebilir enerji tesislerinin kurulacağı yerlerin önemi de şöyle dikkat çekiyor:  Doğayı korumak isterken başka zararlar da vermemeli. Kuş göç yollarını etkilememeli mesela rüzgar gülleri. Veya güneş panelleri doğal sit alanlarını veya tarım alanlarını olumsuz etkilememeli. Hatta Güneş enerji santrallerinin yerleşim yerlerinin uzağında kurulması lazım. ‘’

Taşdemir: Doğu ile Batı arasındaki yatırım farkı kaldırılmalı

Ağrı Doğubeyazıt İşadamları Derneği Başkanı ve Doğu Anadolu Bölgesi Çevre Platformu üyesi Mehmet Nuri Taşdemir ise bir iş insanı olarak yatırımların dengeli dağıtılması gerektiğine dikkat çekiyor: “Ağrı, Van ve Iğdır’da tespit edilmiş ancak enerjiye dönüştürülmemiş onlarca sıcak su kaynağı var. Devletin teşvik etmesi lazım. Doğu ile Batı arasındaki yatırım farkı kaldırılmalı. Bakış açısı değişmeli.”

Aydın’ın Çine ilçesinde bulunan buhar elektrik enerji tesislerindeki  suyun yeryüzüne 40-45 derecede çıktığını, Ağrı çevresinde ise su sıcaklığının  78 derece dolaylarında olduğunu hatırlatan Taşdemir, bölgedeki jeotermal kaynaklara ilişkin şu bilgileri paylaşıyor:

“Henüz sönmemiş bir yanardağ olan Tendürek Dağı’nın yakınlarındaki bölgeler jotermal kaynakları açısından çok zengin. Yine yakınlarda Süphan Dağı var. Ağrı’nın Diyadin ilçesi, Iğdır’ın bazı bölgeleri ile Van’ın Erciş ve Çaldıran ilçeleri de büyük potansiyel taşıyor. 1998 yılında, Diyadin ilçesinde bulunan jeotermal kaynaklar 210 metreyi bulan sondajla çıkarılmaya başlandı. Şu anda ilçe merkezinin çoğu bu sıcak suyla ısınıyor. Kalan bölgelerde de bu yapılabilir. Sıcak suya, 400 metrelerde ulaşılırsa, buhar enerjisi bile elde edilebilir. Bu, elektrik üretimi için de yeterli bir bant olur. “

Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de jeotermal enerji alanında toplam kurulu kapasitesi 2.887 MWt. Bunun 1.005 MW’si kaplıcalar(yüzde 34,81)  805 MWt’si konut Isıtması (yüzde 27,88) 612 MWt’si sera ısıtması (yüzde 21,20)  420 MWt’si ortam (Otel, devre mülk vb.) ısıtması (yüzde 14,15),  43 MWt’si jeotermal ısı pompaları (yüzde 1,49) ve 2 MWT’si tarımsal kurutma (yüzde  0,07) için kullanıyor.

Jeotermal suları kullanılarak yapılan seracılığın bölgede gelişmeye başladığını, birçok yerde kurulan sera bölgelerinde jeotermal atık sularıyla sulaması yapılan seralarda domates ve canlı çiçekler yetiştirildiğini anlatan Taşdemir, otellerin ısıtılması ve sağlık turizmi için de yine jeotermal kaynakların kullanıldığını belirtiyor.

More in Yerel

You may also like

Comments

Comments are closed.