Hafta SonuManşet

[Gözetleme Kulesi] Fadime’nin Düğünü! – Cengiz Ünal

0

Hiç beklemediğim bir anda gerçekleşiyor buluşma. Kadıköy’de yürüyorum, kafamda bin tane tilki, hayaller hayaller. Kadıköy’ün son zamanlardaki hali, kalabalık her çeşit insan yani. Çok uzaktan göz göze geliyoruz, o an anlıyorum bana doğru gelecek ve konuşmaya başlayacağız. Yirmili yaşlar, gözler cin gibi, girişken ve aktif bir tavrının olduğu yürüyüşünden belli. Hemen kafamda konuşma alternatiflerinin nereye gideceğini belirlemeye başlıyorum. Yani ne derse ne derim falan, bir yandan da “belki de bana doğru gelmiyordur” düşüncesi kafada dönüyor. Neyse ben böyle gel-git ler yaşarken kız tahmin ettiğim gibi bana yaklaşıyor ve o güler yüzüyle soruyor soruyu “Merhaba efendim, bir dakikanızı ayırabilir misiniz acaba?”

Yani keşke kafamda sayaç falan olaydı da daha önce kaç kişiyle konuştuğumu bilir ve ona göre yaklaşırdınız belki, hangi sohbet kiminle ne kadar ilerlemiş falan diyesim geliyor ama vazgeçiyorum. Bir de aslında seviyorum bu gönüllü insanları, ayrıca da çok çok acelem yoksa her zaman vakit ayırıyorum. Yine öyle oluyor ben sizleri seviyorum deyiveriyorum ve başlıyoruz muhabbete. Aslında bir yandan bende kendimi test ediyorum, yani bende de gelişmeler var kayda değer. İlk zamanlarda 15 dakika falan sürüyordu. Şimdilerde ise en kısa ne kadar sürede kendimi ifade edebilirim diye bi çabaya girdim benim için de iyi oluyor, can alıcı kelimelerimin ne olduğunu ve onların üstünde nasıl etki ettiğini anlamaya çalışıyorum. Bazen hiç etkili olamıyorum bana “he” deyip geçiyorlar ama genelde bana pek katılmasalar da beni anladıklarını hissediyorum. Olsun benim amacım da bir şeyler ekmek onların kalbine aslında.

Editörün Notu: Cengiz Ünal ve arkadaşları 2004’ te kurdukları Vokaliz ile, 2015’ de Boğaziçi Caz Korosu’ ndan Ruhi Su Dostlar Korosu’ na kadar on grubun yer aldığı İklim İçin Korosu’ na katılmış ve İklim İçin hareketi gönüllülerine bir Karadeniz türküsünün yorumuyla destek olmuşlardı. 

Evet gönüllülerden bahsediyorum ama hangilerinden bahsettiğimin bir önemi yok çünkü burada yazacaklarım onlarla ve onların bağlı olduğu ve gönüllüsü oldukları sivil toplum kuruluşları ile ilgili değil. Onlar işlerini ellerinden gelenin en iyisini yaparak gösteriyorlar. Onlar bizim elektrik sistemindeki sigortamız yani yüksek gerilim olunca ilk reaksiyon veren sigorta kutusu. Olası bir problemi işaret etmek için sistemi kilitlerler. Sen sistemi tekrar aktif duruma getirirken aynı zamanda kurulan sistemin neresinde yüksek bir gerilimin oluştuğunu anlamaya zorlarken bulursun kendini. Tam da bu örneği vermişken aklıma şu soru geliyor. Bir sigorta kutusu sistemi değiştirebilir mi? Biyolojik sigorta kutuları olan STK lar evrenimiz ve bu evrende yaşayan tüm canlılar için zararlı olabilecek davranışları çok sert bir dil ile uyarırlar, bu çoğu zaman bir eylem ile taçlandırılır. Toplumun geneli tarafından “uyumsuz insanlar” gibi bir eleştiriyi almak zorunda kalsalar da bu hassas insanlar kontrollü değişim için olmazsa olmaz birliktelikler. Şimdi şu bizim elektrik panosundaki sigorta kutusu örneğine birazcık geri dönmek istiyorum, orada bazı tespitler bizi bekler.

Bizim sigorta kutusu planlandığı gibi her yüksek gerilimi görünce sistemi kapatır. Herhangi bir inisiyatifi yoktur, yaptığı aslında sadece limiti aşınca elektriği kesmek. Çocukluğumun geçtiği evde sigorta panosu apartman girişindeydi ve her sigorta attığında babaannem beni aşağıya gönderirdi sigorta telini tekrar sarmaya. Problemi bildiği zamanlar (örneğin fırın ile ütüyü aynı anda kullanınca sigorta atardı) bazen hatayı bilerek yapmak istediğinden, bana “teli çift sar atmasın şu sigorta” derdi. Özetle istediği sonuca ulaşabilmek için sigorta kutusundaki kuralları değiştirirdi. STK ların her zaman için savaşı hukuk alanında olmuştur. Kuralların yasa yapıcılar tarafından değiştirilmesi ve bu yasaların yeterli olup olmadığına toplumsal bir vicdan oluşturarak kanaat getirmek işi monarşinin yıkılmasından sonra modern toplumun vazgeçilmez bir parçası oldu, olmalı da, yoksa ne yapardık, yangın çıkar maazallah.

Sigorta kutularımız ve STK larımız çalışmaya devam etsinler. Varlıkları çok önemli ve büyük. Sistemin nabzını tutuyorlar. Fakat sistemin değişmesinin bu yol ile gerçekleşemeyeceğine olan inancım gün geçtikçe artıyor. Kapitalizm, Marks’ın da dediği gibi “Kendi sonunu getiriyor ve sona doğru ilerliyor” Bundan neredeyse 150 yıl önceye kadar, binlerce yıldır toplumun %95 i neredeyse tükettiği her şeyi üretebiliyordu. Bugün modernleşme adı altında geldiğimiz noktada her 100 insandan sadece 30’ u tükettiklerini üretebiliyor o da artık asla üretemeyeceği başka türden tüketimlere bağımlı. Örneğin elektrik veya internet gibi. Bu fark gerçekten evrenimizin dengesini bozan türden bir değişim ve bu değişim öyle birkaç kanunun değişmesi ile düzelecek gibi değil!

Ben mesela bir anti-kapitalist olarak bu yazıyı bir bilgisayar programında oluşturuyorum elektrik harcıyorum ve artık kanıksadığımız gece yatış saati olan 23.00 civarlarına kadar evimdeki bazı ışıklar bu yazının bir kısmını bitirene kadar açık olacak. Düğmesine sadece basarak çalıştırdığım daireme ait kalorifer kazanıma doğal gaz yine bir kriz olmazsa Rusya’dan geliyor olacak. Temel ihtiyaçlarımıza bağımlı hale getirildik. Ücretsiz sahip olduğumuz suyu daha konforlu diye şebekeden alıyoruz. Karşılığında parasını veriyoruz, mantıklı gibi görünse de zahmetini çekmediğimizden değerini bilmiyoruz. “Amaaan canım parasını vermiyor muyum?” sorusu modern toplumda bir hak olarak duruyor. Doğaya olan bedelleri de hukuki mücadeleye kaldı. Hayvanlar ve bitkiler bizi mahkemeye verene kadar zamanımız var, şu anda sorun yok.

Elektrik, su kadar kimyasal ve biyolojik atıklarımız da bir o kadar önemsemediğimiz en önemli bağımlılıklarımızdan. Kendi pisliğimizi bile temizlemekten aciziz. Sifonu çekince bitiyor bizim için, ha bu arada Kadıköy’ün ortasında yoğurtçu parkı kokuyor bi ilgilenmediler şununla herkesin ağzında. Ne de olsa ben yapmadım ya “biz” yaptık, ben de biz ’in bir parçası olarak o kadar da sorumlu değilim, ayrıca bununla da ben mi ilgileneceğim? Herkes işini düzgün yapsın arkadaş. Di mi? Aslında atıklarımızdan sorumlu olduğumuzu düşünsenize? Kim bahçesini kirletir? Biyolojik atıklar tavuklara, kimyasalları da biriktirip bir yerde toplardık. Cam’ı da geri dönüşüme. Temiz suyumuzun kanalizasyonumuzla kirlenmemesi birden çok önemli oluverirdi. Herkes işini düzgün yapsın dan bu işi ben yapmazsan içme suyum olmayacak’a terfi ederdik.

İronik olan, sisteme karşı çıkan herkesin sistemde bir ağırlık oluşturması. Gündüz sistemi değiştirmek için çalışıp akşam musluğu çevirince sıcak su akmasını beklemek. Suların önünü kesmeyelim diye türküler yakıp bu türküleri binlerce volt akım çeken ışıklı konserlerde icra etmek. Bir de çocuk sahibi olunca esas boyun eğmeye yatkın oluyorsun. Yavrucak nerden bilsin kuyudan su çekmeyi, odun sobasını? Para bulma oyunu için modern köle olmaya iyice giriyorsun sisteme.

Demem o ki söylemek ile yapmak arasında fark var. Bizim sistemin karşısında hayatta kalma becerilerimizi tekrar hatırlayıp gelecek nesillere örnek olacak cesaretli çiftlere ihtiyacımız var. Gideceksin oraya, her neresiyse, kuracaksın güneş panellerini. Kuyunu ellerinle kazacaksın. Tavuklarını seveceksin, gübresini sebze yapacaksın. Kurduğun bu sisteme çocuk yapacaksın, mutlu olacaksın kısacası örnek olacaksın.

Çanakkale/ Kızıltepe Permakültür Kolektifi

Alakır, Çuva

Hukuksal mücadeleyi anlıyorum ve saygı duyuyorum ama onun da ötesinde esas problem herkesin kentli olmaya özendirilmesi ve yeşil bir yaşamın varlığına sadece bir avuç insan kadar gönül vermemiz ve can alıcı olan ise sadece kentlerden konuşmamız. İcraat emekli olunca. Kimsenin hayat tarzı haline getirmeye cesareti yok. Kentlerden ayrılma cesaretimiz olmadan sistemle içeriden mücadele ediyoruz. Tersine göçü başlatmamız lazım. Mücadele ediyor olmamız problemi sadece bir nebze azaltıyor, kentlerde kaldıkça doğaya olan yükümüz katlanarak artacak. Su, elektrik ve milyonlarca insanın yaşamsal ihtiyacını üretmek doğayı kirletecek.

Editörün Notu: Vokaliz doğa için de şarkılar söyledi.

Son olarak söylemek istediğim şey de “Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğününde halay çekelim” olsun.

Sevgiler…

 

Cengiz Ünal

Mart 2017 Heybeliada

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.