Yeşeriyorum

''Gezegen Tarihindeki En büyük Siyasi Eylem''

0

omerBugün, 350 küresel eylem günüydü. İstanbul’da Küresel Eylem Grubu tarafından Galatasaray meydanından Galata Kulesi’ne yapılan yürüyüşte “350 hemen şimdi”, “Güneş rüzgar, bize yeter”, “Kopenhag için harekete geçin” sloganları atıldı. Yürüyüş sonunda basın açıklaması Ömer Madra tarafından okundu. Basın açıklaması şöyle:

Değerli Arkadaşlar,

Tarihin yapıldığı anlarda oralarda olmak iyidir. Hele bu sözünü ettiğimiz, tarih “sahnesi” ise, onun ön sıralarında, hem seyirci, hem de bizzat oyuncu olarak yer almak hayli heyecan verici! Hem oyuncu, hem de seyirci olarak büyük birşeyin parçası olduğunu bilmek. Çok büyük bir şeyin!

Bugün Uluslararası İklim Eylemi günü. Büyük bir gün. Benzetmek gibi olmasın ama Gezegenin geleceği için yürütülen 350 kampanyası bir virüs gibi yayıldı bütün dünyada. 181 ülkede 5 binin üzerinde aynı anda eylem yürütülüyor! (Zaten dünyada da aşağı yukarı bu kadar ülke var!) Bilebildiğimiz kadarıyla, gezegenin, herhangi bir konuda şimdiye kadar gördüğü en büyük ve en yaygın siyasi eylemin bir parçası oluyoruz.

Gerçekten inanılmaz fotoğraflar yağıyor internetten. Yeni Zelanda’da gün doğarken başlayan ilk “resmî” eylemde yanardağa çıkan insanların günü coşkuyla karşılamasından, sabah Petrol-İş’in Boğaz’daki binasına asılan dev “İş, İklim, Adalet için 350” pankartına, Kız Kulesi önünde teknelerde dalgalandırılan pankartlardan, Ölü Deniz’in kıyılarında ortak eyleme girişen İsrailli-Filistinli-Ürdünlü aktivistlere, Çin’de 350 kilometrelik koşularını bugün sonuçlandıran 350 bisikletçiden, Everest’in tepesine 350 bayrağı diken Nepalli dağcılara, Moğolistan çöllerinde at koşturan aktivistlerden, Maldiv adalarında denizin 6 metre altında 350’yi tutturmak için yapılan bakanlar kurulu toplantısına kadar…

Gezegen tarihindeki en büyük siyasal eylemin, gizemli bir rakam, bilimsel bir veri üzerinde döndüğünü düşünmek şaşırtıcı geliyor ilk bakışta. Ama, öyle değil aslında. Bu, dünyamızdaki en önemli rakam. Kilit sayı. Atmosferi zehirli gazlarla doldurmanın üst sınırı bu işte: milyonda 350 parçacıktan fazlasını atamayız. Oysa, şu anda 390 parçacığa ulaşmışız bile. Ve, insanlar bunun önemini kavramaya başladı artık! 350 kampanyasının başında yer alanlardan Bill BcKibben’ın söylediği gibi, gezegenin “bağışıklık sistemi” nihayet işlemeye başladı. İnsanlar, artık geleceklerinin bilimin gereklerinin yapılması gerektiğini anlıyorlar. Bugünkü eylemlerde de siyasi karar alıcılara, siyasi liderlere “gerçek durumun gereğini yapın!” diye yüksek sesle çağrıda bulunuyorlar.

Dünyanın en büyük iklim bilimcilerinden biri olan Hansen de iklim değişikliği konusundaki politikalarla, bilimsel açıdan sorunun vahameti arasında muazzam bir kopukluk, hatta uçurum olduğunu söylüyor. İşte bu insanlar da nihayet bu kopukluğun giderilmesi için gösteri yapıyor, pedal çeviriyor, dağlara tırmanıyor, yürüyor ve marakas çalıyor. Bunun için buradayız. Çocuklarımızın, torunlarımızın ve onların henüz doğmamış olan çocuklarının miras olarak devralacağı gezegen için duyduğumuz büyük kaygıyı ve büyük âciliyet duygusunu bizzat aktarmak için buradayız. Bir yanıyla da kişisel bir çağrıbu aslında!

Diyoruz ki, emisyonları derhal azaltmalı, gezegendeki tüm geleneksel kömür yakıtlı termik santralleri tedavülden kaldırmalı, ulaşım sistemini değiştirmeli, öncelikle rüzgâra ve güneşe dayanan yepyeni bir enerji altyapısı kurmalıyız. Aynı zamanda, havanın da “gazını almalıyız” biraz: Ormanları koruyarak ve çölleşmenin önüne geçerek.

Daha birkaç sene öncekinden çok farklı bir durum var: Zaman çok daraldı. 350’ye geri dönüp o seviyede tutmak üzere bir anlaşma yapmak için neredeyse günler var önümüzde. Kopenhag iklim konferansına bir buçuk ay kaldı sadece!” Maldivlilere bir bakalım: Malazgirtten 3 bin yıl öncesinde gelip 4 bin yıldır oturdukları ülkeleri, hem yükselen denizler, hem de mercanları mahveden asitlenmiş okyanuslar yüzünden elden gitmek üzere. Kendilerine yeni bir ülke satın almak için, yoksul bütçelerinden bir kenara para ayırıyorlar. Para bulamazlarsa, Kopenhag Konferansı’na bile gitmeyeceklerini belirttiler … Dünyanın üçte birinin yaşadığı yerlerde yokolacak kutsal nehirlere bakan insanları kurtaracak herhangi bir “B Planı” da yok ortada.

Kısacası, insanların ve yeryüzündeki canlıların karşılaştığı en büyük tehditle karşı karşıyayız. Geri döndürülemez noktanın eşiğindeyiz. Son 45 günün önemini abartmak bile imkânsız.

Bu eşiği aşmak için, ABD, Çin, Hindistan gibi kilit ülkelerin liderlerinin Kopenhag’a gitmesi ve bağlayıcı kararların altına imza atması şart! Obama’nın olimpiyatları Chicago’ya aldırmak için lobi yapmak üzere gittiği Kopenhag’a bu sefer iklim kirizini önlemek için gitmesi şart. Karar verici kilit oyuncuların, yerlerde sürünen, ölmeye yatmış gibi görünen uluslararası görüşmeler sürecini ayağa kaldırması şart. Türkiye’ye gelince, ortadoğu ve Kafkaslar bölgelerinde önemli açılım girişimleri yapmakta olan hükûmetin, gezegenin bu en önemli sorununda da kendisini kilit oyunculardan biri olarak görmemesi için bir sebep var mı? Başbakan Erdoğan’ın bir iklim açılımı yapması ve “tarihin en önemli toplantısı” diye nitelendirilen Kopenhag iklim konferansında, dönüştürücü kararları imzalayacak liderler arasında yer alması elzem görünüyor.

Son olarak, siyasi karar alıcıları, Başbakanları, Başkanları, yeterince cevval, enerjik davranmadıkları için eleştirme, hatta suçlama duyguları içinde oldğumuz açık. Ancak, onları suçlamadan önce bir saniye durup düşünelim. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, siyasi liderleri dev enerji, kömür, otomotiv vb. şirketlerinin ve onların lobilerinin etkisi altında felce uğramış olmakla suçlarken, onları mahkûm etmeden önce kendimize de bir bakalım: Onları, gezegenin kurtuluşu için gerekli hareketleri yapmaya zorladık mı? Bunları yapmaları için gerekli siyasi alanı açmaya çalıştık mı? Bunları zorlayan güçlü bir hareket oluşturabildik mi? Kopenhag konferansı başarısızlıkla sonuçlanırsa, bunun sonuçlarını on yıllarla filan değil, milyon yıllarla ölçebiliriz ancak. Obama, Erdoğan ve diğer siyasi liderlerin başarısız olmalarına göz yumamayız: Bu lüksümüz bulunmuyor!

Bugünkü eylemler hakkında Türkiye’de çıkan gazetelerin sadece 1 tanesinde 1. sayfadan haber vardı. Geri kalanların da sadece birinde, o da 3. sayfadan küçük bir haber yer alıyordu. Peki medyayı bu önemli olayı görmediği için suçlamalı mıyız? Belki, ama gene, önce bir durup düşünelim: Yeterince ilgi göstermeleri için biz ne kadar ses çıkardık? Bir iklim hareketi olabilseydik, baş sayfalarda, TV ana haber bültenlerinin ön sırasında olamaz mıydık acaba?

Evet, ses çıkaralım. Düdük, davul, marakas çalalım. Gür bir ses çıkaralım. Kocaman, acayip gürültülü bir hareket olalım. İşte bunu başardığımız anda durum hızla değişecektir. O zaman onlar da gerçekten ihtiyaç duyulan “siyasi liderlik”ler ve medya kuruluşları olacaktır.

Bizim anladığımız kadarıyla bu işler böyle yürüyor: Biz haykırıp yürüyeceğiz, onlar değişecek…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.