ManşetSivil Toplum

Geciken adalet ~3

0
Fotoğraf: Philip Downey

Guernicamag.com sitesinde Patrick Wrigley imzasıyla yayınlanan yazıyı, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Özde Çakmak’ın çevirisiyle ve bölümler halinde yayınlamaya devam ediyoruz.

***

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

 

İlerleme kaydedilmemesine öfkelenen ve Suriye sınırındaki olayların yüreklendirdiği PKK içindeki fraksiyonlar Güneydoğudaki ilkokullarda yeni adam kaçırma ve yangın bombası eylemlerine girişti. Grup bölgenin dışında birkaç şehirde karakolları ve ülkenin güvenlik donanımını hedef alan bombalar patlattı. 2012’nin ilk onbuçuk ayında en az 490 kişi yaşamını kaybetti, 2012 on yıllık uzun bir aradan sonra en ölümcül yıl oldu. Ağustos ayında, Türkiye’de en popüler tweet’lerden biri şuydu: “Açılım istemiyoruz, katliam istiyoruz.”

Ne var ki, eylül ayında Kürt mahkumlar tüm dil haklarını ve tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesini talep etmek için açlık grevi başlattılar. Yaklaşık 700 tutuklunun Türk hapishanelerinde açlıktan ölme olasılığı her iki tarafı da uzlaşmaya zorladı. 68 gün sonra, Öcalan hükümetle barış görüşmelerinin yeniden başlamasının fitilini yaktı. Açlık grevi sona erdi ve halkın atmosferi yumuşadı. Erdoğan grevin “sadece bir şov”dan ibaret olduğunu söylese de kasımın sonlarına doğru Öcalan ile Türk İstihbarat Servisi (MİT) arasında görüşmelerin yeniden başladığı doğrulandı.

Öte yandan, yerel gazeteler hala gerilla ve Türk askerlerinin devam eden ölümlerini bildirmekteydi. 10 Ocak’ta, aralarında PKK kurucu ortaklarından Sakine Cansız’ın da bulunduğu üç Kürt aktivistin Paris Kürt Enstitüsü’nde suikasta uğradı. Medyada failler hakkında yapılan spekülasyonlar kol geziyordu. Türk ulusalcıları mıydılar? Türk İstihbaratı mıydı? Yoksa PKK içindeki fraksiyonlar mı? Birçok gazete barış görüşmelerinin bir kez daha tehlikeye girdiği görüşündeydi.

Erdoğan ve AKP, insan hakları sicillerinden ve kendilerini kimliksiz mezarların belirlenmesine adamalarından bahsetmeye devam ettiler. Güneydoğudaki bazı Kürtler için belirsiz mezarlar, hükümetin bölgeye dair emelleri konusunda son sınav olacak. İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici’ye göre, “Bu, onlar  (Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi) için bir tür samimiyet sınavı. Geçmişte ne olduysa, devlet açısından, nerede insan haklarına karşı bir şey yaptılarsa bedelini ödemeli, insanların saygısını ve güvenini kazanmalılar. Eğer bunları göze alabilirlerse, bence şüphesiz her şey çok değişecektir.”

İHD, her mezarlık için uluslararası kazı standartlarına bağlı kalan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini istiyor. Dernek, askeriyenin en üst mertebesinden kaybolmalar sırasında başta olan hükümete kadar bütün emir zincirinin cezai soruşturma talep ediyor. Hepsinden öte, sözkonusu olaylara adı karışan bütün kişi ve devlet memurları hakkında dava açıldığını görmek istiyor.

Meclis İnsan Hakları Başkanı AKP milletvekili Ayhan Sefer Üstün’e göre, “Genellikle masa başında (insan hakları ihlallerinden) sözetmek daha kolay… ama on askeriniz şehit olunca, hepimiz insanız ve bunlardan etkileniyoruz. Bu zor zamanlarda insan haklarından bahsetmek çok daha zor, fakat komisyonumuzda herkes özgürce konuşuyor. Ve herkesin bildiği gibi (PKK tarafından) devam eden terör, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasının daha az önemli olduğu anlamına gelmemelidir.” Zaman akıp gidiyor: 1990lı yıllarda gerçekleşen sivil cinayetleri için yirmi yıllık zamanaşımı süresi dolmak üzere. İnsan, adaletin mevcut düşmanlıklar ve kaos arasında kaybolup kaybolmayacağını merak ediyor.

Çatışmalar sırasında kaçan çok olsa da, Davut Dargeçit’ten ayrılmadı. Bana sebebini hiç anlatmadı. Dokuz kardeşten Dargeçit’i terketmeyen yalnız kendisiydi. Hayvanlara gözkulak olarak ve inşaat işlerinde çalışarak kendine bir hayat kurdu. Evli ve altı çocuğu var. Geniş ailesiyle birlikte kasabanın batısında tek katlı mağara gibi bir yerde yaşıyor. Burada sessizce yas tutuyor. Hasni Doğan’a göre, kendi erkek kardeşi de kayıp olan bir arkadaşı, Davut iki yıl öncesine kadar insanların içinde kardeşinin kaçırıldığı gün hakkında konuşmadığını söylüyor.

Kürt-Türk çatışmasının ortasında kalan çok sayıda mültecinin başından birden fazla göç hayatı, iki dil ve – ilki köylerinden ve şimdi de çevrelerindeki toplumdan olmak üzere – çift sürgün geçmekte. Türkiye’nin en büyük şehirlerinin en yoksul mahallelerine sıkıştırılanlar, poşularına sarınan gençlerin “Gerilla Marşı”nın – dağdaki isyancılara yakılmış milliyetçi bir gazel – heyecan verici yorumlarıyla başını çektiği mitinglerin ve parti toplantılarına katılarak bir direniş politikası geliştirdiler. Ortada resmi bir rakam olmasa da Türkiyeli 14 milyon Kürt’ün iş ve topluma dahil olma adına asimiliasyonun faydalarından yararlanmayı kabul ettiği aşikar. Fakat, çatışmadan etkilenenler ötekileştirilmekten ve çocukların PKK’ya katılma arzusundan bahsetmeye devam ediyorlar.

Kardeşinin sırra kıdem basmasıyla birlikte Davut, Kürt direniş hareketi çevrelerine yanaştı. Nedim’in kaçırılması ile ilgili soruları resmi yetkililer yarafından görmezden gelinince, yardım etmeye hevesli kurumlara döndü: İnsan Hakları Derneği ve Halkın Demokrasi Partisi (HADEP, BDP’nin öncülü). Mezarlığı ziyaret ettikten sonra BDP’nin Dargeçitteki şubesine geçtik. Yerel parti başkanı Mehmet Kılıç Türk Devleti’nin zararları üzerine nutuk atarken Davut ve faili meçhullerin diğer akrabaları saygı içinde başlarını eğerek ses çıkarmadan oturdular. Ama Davut ne hareketin arkaik sol kanat diliyle konuşuyor, ne de protesto ihtimali ve özgürlük düşüncesi ona derman vermişe benziyor. Davut, politikanın soyut terimleriyle değil kaybın kişisel diliyle konuşuyor. Mezarların soruşturulması ile ilgili sadece, “Gönlümüzün nefes almasını istiyoruz,” diyor. Kızgına benzemiyor, yalnızca korkuç derecede üzgün görünüyor. “Bilgi almaya çalışıyorum (kardeşimin kayboluşu hakkında), ama kendimi çok yalnız hissediyorum.”

Davut birinci dereceden akrabalarının politikaya bulaşmadığının altını çizdi. Güvenlik güçlerinin erkek kardeşinin neden almış olabileceğini ona sorduğumda heyecenla tutarsız bir şekilde cevapladı sorumu: “Kardeşim çobandı, ama politik biri değildi, mitinge bile katılmışlığı yoktu. Ailemin bir kısmı Köy Koruculuğu yapıyordu, amcam belediye başkanıydı, orduya hamallık bile yapmıştık. Gerillalara yemek vermiş olsa bile, Nedim terörist değildi.”

Nedim’in neden götürüldüğünü bilmek zor. Masumiyet ve suç kavramlarının öznel olduğu söylenti ve şüphe ortamında, kişi şahsi intikam ya da aile anlaşmazlığı sonucu da suçlu çıkabilir. Bağözü’nde Mekke’ye hacca gittiği için Hacı olarak bilinen çelimsiz bir köylü, “1990larde her şey yasaklanmıştı,” diyor. “Alabileceğin ekmek miktarı bile denetleniyordu. Çok fazla ekmeğin varsa, (Köy Korucuları) ekmeği dışarıdan gelenlerle paylaştığını söylüyorlardı.” Dışarıdan gelenlerle kastedilen PKK gerillalarıydı.

 

 

Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Yazı dizisinin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız

 

Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak

(Guernicamag.com, Yeşil Gazete)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.