[Doğum ve Ötesi] yazı dizisinde okuyacağınız hikayeler annelerin ağzından anlatılmış olacak. Bu diziyi doğal doğumun anne ve bebek açısından öneminden yola çıkarak başlatmaya ve Yeşil Gazete’nin konvansiyonel olmayan bakış açısını doğum hikayelerine de taşımaya karar verdik.
Bununla birlikte gerektiğinde hayat kurtarıcı olan sezaryen hikayelerine de yer vereceğiz. Bu deneyimlerin kadınların kendi içlerindeki güce güvenmeleri için cesaret verip, doğumlarını sahiplenmeleri, mutlu doğum hikayelerine sahip olabilmeleri için destekleyici olmasını ümit ediyoruz.
***
3 – Neye niyet neye kısmet bir doğum hikayesi
Deniz doğal doğum isteyip bebeğine sezaryenle kavuşan annelerden. Sezaryen, Deniz’in kendi üzerinde oluşturduğu ‘normal doğurmalıyım’ baskısının ağırlığını görmesini sağlamış, bu yüzden de normal doğumun bir başarı hikayesine çevrilmesi yerine, doğumla ilgili her ihtimale açık olup hamileliğin keyfini sürmenin önemli olduğunu vurguluyor.
“Bir sonraki doktor kontrolünde, bebeğin yukarı çıktığını öğrenip bu belayı da savuşturdum diye derin bir nefes aldım. Artık önümde hiçbir şey duramazdı. Fakat itiraf etmem gerekir ki, bu esnada kendi üstümde kurduğum normal doğum baskısının bir süreliğine kalkmış olması beni rahatlattı.”
“Hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerdir.” Doğum destekçim Arzu, ameliyathanede çekilen doğum anı fotoğrafını sosyal medyada paylaşırken fotoğrafın altına böyle yazmıştı. Evet, ben sezaryen oldum. Okuduğum bütün doğal doğum kitaplarına, meditasyonlara, aldığım eğitimlere, cesaretime rağmen. Kasılmaları karşılarken gevşemek için izleyeceğim videolar, dinleyeceğim müzikler ve yapacağım egzersizler bile hazırdı. Son ana kadar doğal doğum yapmak istedim. Bunun doğru olduğuna inandığım için, bebeğin sağlığı için, hayatta bir kere bu deneyimi yaşamak istediğim için, vücudumun bu mucizeyi gerçekleştirdiğine şahit olmak için.
Bir doğumu doğaldan sezaryane taşıyan bin bir sebep varmış. Doktorum yedinci ayda rahim ağzı ve plasenta arasındaki mesafenin normal doğum için yeterli olmadığını, eğer bebek yukarı çıkmazsa sezaryen olmam gerektiğini söyledi. Sezaryen ihtimaliyle İlk defa burada karşılaştım. O vakte kadar, doğal doğum motivasyonuyla her türlü dans, yoga, hoplama zıplama faaliyetiyle meşgulken; bir anda taşlı yolda giden arabaya binemez oldum. Her türlü aşırı hareket yasaktı. Bir sonraki doktor kontrolünde, bebeğin yukarı çıktığını öğrenip bu belayı da savuşturdum diye derin bir nefes aldım. Artık önümde hiçbir şey duramazdı. Fakat itiraf etmem gerekir ki, bu esnada kendi üstümde kurduğum normal doğum baskısının bir süreliğine kalkmış olması beni rahatlattı. 34. haftada bebeğimin rahimde yan yattığını öğrendim. Oysaki doğal doğum yapabilmek için bebeğin başının yere doğru bakması gerekiyor. Zaten 30. haftada bebeklerin %25’i ters iken doğum anında sadece %3’ü ters pozisyonda kalıyormuş. “Herhalde ben yüzde üçlük dilimde olmam” dedim kendi kendime. Bebeği döndürmek için yapılacak bir sürü şey olduğunu araştırdım ve çalışmaya başladım. Bu sayede kayropraktik diye bir alanla tanıştım ve acil randevu aldım. Kendisi de hamile olan tatlı bir kayroprakter beni itti çekti ve iki kalça kemiğimin aynı hizada olmadığını, düzelttiğini ve bebeğin 24 saat içinde döneceğini söyledi. Her işte bir hayır vardı. Bu sayede kalça kemiklerim düzelmişti. Hem bu yamuk kemiklerle belki de bebeğin pozisyonu düzelse de ben normal doğum yapamayacaktım. Bu esnada bir tür akupunktur olan moxa tekniğini uygulamaya, homeopati ilacı almaya ve türlü telkinlere devam ediyordum. Heyecanlı bekleyiş başladı. İki gün sonra doktora gittim ve bebek dönmüştü. Kocaman göbeğim ve gülümsememle zafer yürüyüşü yaparak çıktım hastaneden.
Doğuma birkaç hafta kalmıştı. Doğal doğumun önündeki engelleri savuşturmakla geçen zaman zaten hassas olan psikolojimi iyice yıpratmıştı. Normal doğum yapmaya odaklanmaktan bebeğimle bağ kuramadığımı fark etmem de bir sonraki doktor kontrolüme denk geldi. Doktorum Güneş Gündüz suda doğum için uygunluğumu kontrol etmeye çağırdı. Ultrasona girdiğimde bebeğin yine yan yatmış olduğunu öğrendik. Bunu duymamla hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bütün çabalarım boşa gitmişti. Olmayacaktı. Çevremdeki herkes bebeğin sağlıklı olduğu için şükretmemi söylüyorlardı. Ne kadar haklı olduklarını bilsem de içimdeki burukluk geçmiyordu. Hastaneden sürekli ağlayarak çıktığım için aynı zamanda EFT master’ı olan doktorum bana EFT yapmayı önerdi. Hemen kabul ettim. Doktorum EFT seansı sırasında bebeğimi gözümde canlandırmamı istediğinde benim gözümün önüne sadece ultrason görüntüsü geliyordu. EFT sayesinde derinlere indikçe bu görüntüyü aşabildim ve henüz doğmamış bebeğimi zihnimde kucaklayabildim. Kendime nasıl eziyet ettiğimi bu seans sonunda idrak ettim ve hamileliğimin son günlerini akışta geçirebildim. Bir sonraki kontrolde suyumun geldiği anlaşıldı ve enfeksiyon ihtimaline karşı apar topar sezaryane alındım. Anne bebek dostu sezaryen ile Berkay’ıma kavuştum. Doğar doğmaz hemen göğsüme verdiler.
Kısa bir süre sonra da emzirmeye başladım. Şimdiki aklım olsa yine normal doğum için elimden geleni yapardım ama kendimi bu kadar üzüp yıpratmazdım. Her ihtimale açık olmak ve hamileliğin tadını çıkarmak en güzeli…
Deniz Beykont