[Doğum ve Ötesi] Bir doğum hikayesi – İlay Ertetik

[Doğum ve Ötesi] yazı dizisinde okuyacağınız hikayeler annelerin ağzından anlatılmış olacak. Bu diziyi doğal doğumun anne ve bebek açısından öneminden yola çıkarak başlatmaya ve Yeşil Gazete’nin konvansiyonel olmayan bakış açısını doğum hikayelerine de taşımaya karar verdik.

Bununla birlikte gerektiğinde hayat kurtarıcı olan sezaryen hikayelerine de yer vereceğiz. Bu deneyimlerin kadınların kendi içlerindeki güce güvenmeleri için cesaret verip, doğumlarını sahiplenmeleri, mutlu doğum hikayelerine sahip olabilmeleri için destekleyici olmasını ümit ediyoruz.  

***

2 – Bir doğum hikayesi

İlay hamileliği süresince okuduğu kitapların zamanla iç sesiyle örtüşmesiyle ve çoğu hastanenin annelere sormadan uygulamak istediği prosedürlerine mesafeli duruşunun sonucu olarak, evinde doğum yapmaya karar vermiş. Yazısında, içine sinen doğum sürecinin yanı sıra, daha fazla kadının haberdar olması arzusuyla bu deneyimin prosedürsel zorluklarını da paylaşıyor.  

“Tabii ki de evde doğum yapacağımı duyunca (çünkü sevgili doktorumuz bunu hemen İl Sağlık Müdürlüğü’ne yetiştirmişti) beni yapmamaya ikna etmek için gelmişlerdi. Hoşbeş sohbetten sonra nerede doğum yapacağımı sordular, ben de yakınımızdaki iki devlet hastanesini söyledim, hangisi olursa dedim. Onların açısından evde doğum yapmak bilinçli bir tercih olamaz, ancak cehaletin bir sonucudur ve bu insanları bilgilendirmek onların görevi. Cehaletle mücadele etmek için kişileri evlerinde ziyaret ederek onları doğru bildikleri şeye ikna etmek için ayrılan bir devlet bütçesi var demek…”

Evde doğum yapmaya ne zaman karar verdim hatırlamıyorum. Okuduklarımın ve karşıma çıkan insanların etkisiyle oldu sanırım. Ama bugünden bakınca ben zaten başka türlü doğuramazmışım. Çok sevdiğim bir lafı var Dilek’in, “İnsan nasıl bir hayat yaşıyorsa öyle doğum yapar.”

Dilek’le 11. haftada tanıştım, bir etkinlikte… Doula olduğunu ama bunu para karşılığı yapmak isteyip istemediğine emin olmadığını söylediğinde cesaret buldum ve hamile yogasına gelmek istediğimi ama işsiz olduğum için para veremeyeceğimi söyledim. Gönül açıklığıyla gel dedi. Yogaya devam ederken, bir şeyler okuyup öğrenmeye aç haldeydim, bana bir kitap önerdi; İçgüdüsel Doğum. Aynı zamanda, arkadaşım Hazal’ın hediyesi, İna May’in Doğuma Hazırlık Rehberi’ni de okuyordum. O zamana kadar içimde bir hissiyat vardıysa bu kitapları okuduktan sonra kafamdakiler netleşti, doğru bir hissiyatta olduğumu anladım ve evde doğumu araştırmaya başladım.

Bana 5 yıl önce sorsaydınız çocuk istiyor musun diye, hayır derdim. Büyütmek zor iş, bütün vaktini ona vakfetmek, fedakarlık falan… Ama en derinlerde bir doğum korkusu var yerleşmiş olan. O bebek benim vajinamdan nasıl çıkacak? Aklım ermiyor. Açıkçası doğumun çok acılı olduğunu ve bu acıya dayanamayacağımı düşünüyordum. Okuduğum kitaplarla doğum korkusunun aslında bize öğretilen bir kurgu olduğunu ve doğumun hiç de dışardan algıladığımız gibi olmadığını fark ettim. Filmlerde gördüğümüz doğum sahneleri, hani aniden sancılar başlar, kadın çok acı çekmektedir, hastaneye zar zor yetişilir ve birdenbire doğuruverir ya, aslında işin aslı pek öyle değilmiş.

En başta ben hasta değilim. Sürekli bu cümle dönüyor kafamda çünkü insanların çoğu, özellikle doktorlar ve hemşireler doğuma bir hastalık gözüyle bakıyorlar. Bu yüzden hastaneye gitmen şart, ya bir komplikasyon olursa. Kendi hayatını ve bebeğin hayatını tehlikeye atmış oluyorsun hastaneye gitmeyince çünkü kesin gözüyle bakıyorlar bir sorun olmasına.

Günümüzde neden doğumlar hastanede oluyor, neden o kadınlar kendilerini doktorlara teslim ediyor ve belki de gereksiz sezaryenlerle çocuklarını doğuruyorlar? Sanıyorum doğumla ilgili bu korku hepimizde var. Aynı zamanda içgüdülerimizden kopuk bir hayat yaşamaya yönlendiriliyoruz, kendimizden hep şüphe ediyoruz, kadınlar olarak kendimize güvenmiyoruz. Belki bu güven toplum tarafından kırılıyor.  Bundan çok değil 100-150 yıl önce analarımız nasıl doğum yapıyorduysa hastanesiz doktorsuz, ebeyle evde veya tarlada tek başına, onların izini sürüp, içimde var olan o gücü bulmak istedim.

Kadınların çoğu korkuyla büyütülüyor, hep başına bir şey gelir tedirginliğiyle onu yapma, buraya gitme diyor anne babalar kız çocuklarına, onları kötülüklerden korumak için… Ama büyüyünce de ben bunu yapamam diyen bireyler oluyorlar[1]. Doğumun hastanede olmasının mantığı da bu, tıp bilimi sadece herhangi bir durumda oluşabilecek en kötü ihtimallere göre eğitim veriyor ve doktorların kafasında sadece en kötü senaryolar var. Doğum yapacak kadına da güvenmiyorlar, kadın kendine güvenmediği için. Doğum onlara göre bir hastalık ve tüm önlemlerin alınması gerek. Hayır, aslında doğum tam olarak içgüdülerimizle yaptığımız bir şey. Hastaneye gittiğimizde karşımıza ilk çıkan kayıt, evraklar, parlak ışıklar, bir sürü kalabalık, gereksiz açılıp kapanan kapılar, gereksiz çatı muayeneleri[2]… doğum yapacak olan annenin en önemli ihtiyacı ise mahremiyet, sevişirken olan ortam, loş ışık, sessizlik, sıcaklık. Böylece doğumu başlatan hormonlar harekete geçebiliyor. Hastane ortamında ise anne, güvensiz ve tedirgin hissettiriliyor. İçine dönemiyor, kendine yoğunlaşamıyor, sürekli bir uyaran var, içgüdülerini dinleyemiyor. Kasılmalar artmayınca veriyorlar pitocin[3], ya da epidural[4]… Son çare olarak başvurulması gereken sezaryen[5] bile artık ilk tercih haline gelmiş..

Sağlık ocağında hamile olduğumu duyan hemşire bana bu soruyu sordu: Normal doğum mu sezaryen mı? Düşünün bir hemşire bu şekilde soruyorsa, sezaryen nasıl da normalleşmiş durumda. Artık anneler de ne uğraşacağım ağrısıyla sancısıyla, kesip aldırırım çocuğu diyor, ne gerek var. Böylece doktorların kişisel tercihine göre size bir randevu günü veriliyor, gidip oluyorsunuz sezaryeni. Gerçekten tıbbi bir durum yüzünden sezaryen olmak zorunda kalan kadınları dışarda bırakarak söylüyorum. Ama gerçekten neyin ciddi bir sorun olduğu da ayrı bir tartışma konusu; yani makat gelişi doktorlar için kesin bir sebep mesela, ama bebeği döndürmeye yarayan manevralarla deneyimli bir ebe böyle bir doğumu doğal yolla yaptırabilir.

Yaşadığım zorluklar 

Evde doğum yapmaya karar verdiyseniz tüm sistemi karşınıza almayı göze almalısınız. Karşınıza çıkacak birçok insan, özellikle doktor, hemşire yani tıp otoriteleri bu isteğinizi hiç beğenmeyecek ve sizi vazgeçirmeye çalışacaklar. Ne kadar cahil olduğunuzu, kendinizi hiç düşünmediğinizi, bebeğinizin sağlığını hiçe saydığınızı hatta ikinizin de ölebileceğini söyleyecekler. Sizi bu şekilde vazgeçiremediklerini gördüklerinde diğer en güçlü koz olan YASAK kozunu oynayacaklar. Diyecekler ki “yasak”.

Benim hayatım boyunca hep yasaklarla ve otoriteyle sorunum oldu, hep sorguladım hep karşı çıktım. Bu yüzden yasak dediklerinde, hep sorarım, cezai yaptırımı nedir? Araştırdım ve gördüm ki herkesin kişisel tercihi, buna kimse karışamaz, yasal bir düzenleme yok. Ama devlet görevlileri her şeyde olduğu gibi bu konuda da korkutarak insanları caydırmaya çalışıyor. O yüzden evde doğumla ilgili en küçük detaya kadar her şeyi araştırmalı öğrenmeli ve kendinizi güçlendirmelisiniz ki bu tür korku üreten insanlara mantıklı cevaplar verebilesiniz. Bunlarla mücadele etmeyi çok okuyarak ve internette araştırma yaparak başardım. Karşıma bu şekilde söylemlerle çıkanlardan daha çok şey bilmeye çalıştım; “kanama olursa çocuğu kaybedersin” dediler mesela, ki bunlar insanı gerçekten etkileyen ihtimaller, içinizde bir kuşku tohumu bırakıyor. Ya yapamazsam, gerçekten bebeğimin hayatını riske atıyor muyum diye çok düşündüm. İyi ki İna May ve deneyimini paylaşan onlarca kadının hikâyesini okudum ve onlar yapabiliyorsa ben niye yapamayayım dedim. Kendime güvendim.

Evde doğum yapmak istediğimi ilk söylediğimde, devlet hastanesinde kontrole gittiğim doktor olumlu bir tepki vermişti. Yani olumlu tepki dediysem tabii ki cesaretlendirici bir şey söylemedi, sadece kızmadan, azarlamadan, “olabilir” şeklinde karşıladı ve böyle karşılayan tek doktordu. Aile sağlığı merkezindeki doktora söylediğimde paniğe kapıldı resmen. Yasak diyen de oydu. Beni ikna edemeyeceğini anlayınca “bunu bildirmek zorundayım” dedi. Anladım ki Hipokrat’ın hasta doktor mahremiyetiyle ilgili sözleri burada geçerli değil. Yaklaşık bir hafta sonra evimize Sağlık Bakanlığı’ndan iki kadın geldi. Neden geldiklerini sorduk, hamilelere rutin ziyaretler yaptıklarını söylediler. Tabii ki de evde doğum yapacağımı duyunca (çünkü sevgili doktorumuz bunu hemen İl Sağlık Müdürlüğü’ne yetiştirmişti) beni yapmamaya ikna etmek için gelmişlerdi. Hoşbeş sohbetten sonra nerede doğum yapacağımı sordular, ben de yakınımızdaki iki devlet hastanesini söyledim, hangisi olursa dedim. Onların açısından evde doğum yapmak bilinçli bir tercih olamaz, ancak cehaletin bir sonucudur ve bu insanları bilgilendirmek onların görevi. Cehaletle mücadele etmek için kişileri evlerinde ziyaret ederek onları doğru bildikleri şeye ikna etmek için ayrılan bir devlet bütçesi var demek… biz de bu süreçte bir daha konuyu hiçbir devletliye açmamaya karar verdik.

Doğumu evde yapabilmek için bir ebe bulmam şarttı ve son 3 ayda hala ebe bulamamıştım. İnternet bu noktada çok işime yaradı. ‘Evde doğum’ Facebook sayfasına üye oldum, birçok evde doğum hikayesi okudum, çok şey öğrendim. İzmir’de ebe araştırdım ama bulamadım. Hamilelere doğum eğitimi için yolum özel bir polikliniğe düştü. Evde doğum yapmak istediğimi söylediğimde oradaki doktor kötü bir tepki vermedi, zor dedi. Eğitim sırasında kendisinin girdiği doğumların nasıl olduğunu anlatırken, ‘Ben ellerim cebimde beklerim, her şeyi anne ve ebe yapar. Eğer riskli bir durum oluşursa ben o zaman müdahil olurum’ dedi. Kendi kendime sordum, evde de aynı şey olacak, neden burada ve bu kadar para ödenerek oluyor ki? (doktor ayrı, hastane ayrı, 5-6 bin civarı ödemeniz gerekiyor).

‘Evde doğum’ sayfasında sürekli adı geçen bir ebe var, Emel Abla (Emel Ablam oldu sonra), Türkiye’nin her yerine doğuma gidiyor. Son çare olarak onu aradım. Yaklaşık yarım saat telefonda konuştuk ve yarım saatin sonunda aylardır ebe aramanın ve belirsizliklerin yükü bir anda üstümden kalktı, bir ferahlama hissettim, dedim ohh. Hastane ve doktorlarla ilgili benim gibi düşünen, doğumun olabildiğince doğal olması gerektiğini savunan ve bunun için kendini evde doğum yaptırmaya adamış bir ebeydi karşımdaki. Çok tatlı dilli, pozitif düşünen ve konuşan, hamile kadının hassasiyetlerini anlayabilen biriydi ve işinde deneyimli haliyle beni öyle rahatlattı ki, hemen karar verdim ve telefonu “anlaştık” diye kapattık.

O günden doğuma kadar olan süreçte Whatsapp’tan yazışarak kontrolümü yaptı. 38. haftada bir NST istedi, fotoğrafını çekip gönderdim. Sürekli yazışıyorduk, bana belli işaretler olduğunu söyledi, vücutta bazı kimyasal değişimler oluyor doğum başlayınca, bunun işaretlerini görünce bana haber ver demişti, ben de bir şeyler oluyor ama emin değilim diye yazdım. O gece geldi, sohbet ettik, hiç tanımadığım halde Emel Abla’yla hemen yakınlık kurduk. Geldiği andan itibaren sürekli sohbet ettik, birbirimizi tanıdık ve karşılıklı bir güven oluştu. Sonuçta zor bir durum; internetten tanıdığın, telefonla konuştuğun birisi geliyor ve hayatındaki en önemli anında yoldaşın, yol göstericin olacak. Çok da güzel oldu.

Doğum günü

O gün denize girmek istedim, bilmiyorum ki bebek de çıkmak istemiş.

Yolda dalgalarım belirgin şekilde artınca anladım o gün bugün. Eve geri döndük. Emel Abla muayene etti ve açılmaya başladığımı söyledi. Doulam Dilek’e haber verdik o da geldi. Akşama kadar dinlendim, dalgaları nefesle karşıladım, akşam yemeğinden sonra daha da arttı. Çok şükür bol harekete müsait bir evimiz var teraslı, sürekli yürüyüş yaptık Dilek’le terasın çevresinde. Bazen de pilates topuna dayandım, Dilek bana masaj yaptı. Arada duşa girdik, duşta şarkılar söyledik.  Sesi açmak, bol bol nefes almak rahatlatıyordu ama süreç zordu. Bir ara Emel Abla açılmayı tekrar kontrol ettikten sonra “Kuzum dedi, aklına takılan bir şey mi var? Çok yavaş açılıyorsun”. O zamana kadar fark etmemiştim ama aklıma takılan bir şey vardı, Emel Abla’ya vereceğimiz parayı henüz denkleştirememiştik ve bunu takmışım ben kafama. O anda dedim boşver, nasılsa hallolur[6].

Sonrasında açılmam hızlandı, suyum geldi, bebeğimin çıkış aşamasına kadar iyi idare etmiştim ama ıkınmayı beceremiyordum. Dalgaların kuvveti azalmıştı ben de bayağı yorulmuştum. Dalgaları arttırmak için suni sancı iğnesi vurmayı teklif etti, ben istemedim. O zaman Ozan’ı çağıralım dedi, ben tamam dedim, Ozan geldiğinde biz bir sarılıp öpüştük, dalgalar güçlenmeye başladı. Yatağa Ozan’ı oturttular, önüne de beni, el ele tutuşup birlikte ıkındık, üçüncüsünde çıktı bebiş. Kordon boynuna dolanıyormuş da eliyle tutmuş dolanmasın diye, çok akıllı bir bebek dedi Emel Abla. Kucağımıza verdi, böyle bir an yok, tarif edilir bir duygu değil, nasıl ağladık ikimiz de… inanılmaz bir mutluluk… göğsümün üstünde yatıyor, sesi de çıkmıyor, çok yorulmuş o da benim gibi. Ebe karnıma bastırınca plasenta da çıktı, kordonu kesmek için kan akışının durmasını bekledik, Dilek kesti kordonu. Uzun bir süre yattı bebiş kucağımda, hayran hayran bakıyoruz, bitkiniz ama nasıl bir mutluluk… sabah 7.42’de doğdu Uzay Toprak.

Bebek

Bu evde doğum hikayesi bir annenin gözünden, gönlünden anlatıldı ama evde doğumu biz Uzay Toprak’la birlikte yaptık. Biliyorum ki müdahalesiz doğum olduğunda bebek daha mutlu, daha huzurlu, daha hazır oluyor dünyaya. Yani bütün bunlar aslında sadece bebeğimin hayatını daha kolaylaştırmak için. Bir kere her şeyden önce bebeğin dünyaya gelmek istediği, gelmeyi seçtiği bir zaman var, bunu sadece o biliyor, o belirliyor. O zamandan önce onu dışarı çıkarmak ona en büyük saygısızlık, onun kişiliğini, tercihlerini görmezden gelmek.[7] Ayrıca kendine olan güvenini sarsmak, hayata olan güvenini de.

Bebek vajinadan çıkarken annenin mikroplarından bolca alır ve böylece yeni karşılaşacağı mikroplara bağışıklık kazanır. Hastanede doğan çocuk genel prosedür olarak hemen yıkanır, yani annesinden ayrılır[8]. Yıkanması, onu koruyan verniks tabakasından arındırılması onu mikroplara açık hale getirir ve daha da önemlisi doğumdan hemen sonra anneden ayrılan bebek güvensizlik yaşar. Epiduralin bebeklerde doğumdan sonra huzursuzluk, uykusuzluk gibi etkiler yaptığı gözlenmiş. Doğum anında bebeğin gözlerine ışık tutulması da ileride rahatsızlıklara yol açar. Doğum anındaki tüm müdahaleler bebeğin hayatını etkileyebilir. Yani kısacası ben bebeğimin doğduğu ortama en iyi şekilde adapte olmasını istediğim için onu tüm müdahalelerden uzak doğal doğum ile dünyaya getirmek istedim. Şimdi Uzay Toprak 1 yaşını doldurmak üzere. Sakin huzurlu, ihtiyaçları haricinde ağlayıp mızlamayan sağlıklı bir bebek. Ona baktığımda iyi ki evde doğum yapmaya karar vermişim diyorum, içgüdülerimi dinleyerek, onu hayata hazırlamak adına en iyi şeyi yapmışım diyorum.

Annem

Ailemle farklı şehirlerde yaşıyoruz. Evde doğum yapmaya karar verdikten sonra bunu anneme söylediğimde tabii ki bir anne olarak endişesi daha da arttı. Hem uzakta olmanın verdiği kaygı yüzünden, hem de onun da korktuğu bir şeydi evde doğum. Şüpheyle yaklaştığı için bana sürekli sorular sordu, o sordukça ben araştırdım, ona cevaplarla gittim. Böylece kendimi de geliştirdim. Sonuçta evde doğurma kararıma saygı duydu ve annelik endişesini bir kenara bırakarak bana destek oldu. Doğumun başladığı gün konuştuğumuzda; “Ben hep yanındayım, zorlandığında ellerini tuttuğumu hayal et”, dedi. Doğumun ilerleyen saatlerinde ben artık ‘doğumistan’da dalgalarda kendimden geçmişken hep annemin ellerini tuttuğumu hayal ettim, zorlandığımda sıktım ellerimi. Sonradan konuşunca dedi ki gece uykumda sürekli ellerimi sıktığını hissettim. Doğru düzgün uyuyamamış zaten… Annemle doğumumda bambaşka bir bağ kurmuştuk.

Evde doğum yapma fikri konuştuğum çoğu kişiye korkutucu gelmişti. Korkunun içime girmemesi için çok çaba sarf ettim. Neyse ki karşıma güzel insanlar çıktı, başta Doulam Dilek bana destek oldu. Onun sayesinde tanıştığım Doula Kyra 3 çocuğunu da evde doğurmuştu ve hikayesini paylaşarak bana ilham ve güç verdi, hamileliğim sırasında evimize gelerek, karşılıklı sohbetlerimiz ve getirdiği kitaplarla bana büyük destek verdi. Tam olumsuzluğa kapılıp çaresiz kaldığım anda ebem Emel Abla imdadıma yetişti ve sayesinde dilediğim gibi bir doğum hikayem oldu. Sevgilim Ozan’la süreç boyunca sürekli konuştuk, kafamıza takılanları tartıştık, sonuçta bu kararımda yanımda oldu ve doğumu birlikte yaptık (anlatırken beraber doğurduk diyoruz).  Dostum Hazal, gece boyunca hep yanımızdaydı, varlığını hiç hissettirmeden doğumda bana destek olan ebem ile Doulama baktı, yemek yaptı, kahve yaptı, yani doulaların doulası oldu. Karşıma çıkan ve bana destek ve ilham veren herkese müteşekkirim.

Doğal doğumla ilgili bilimsel bilgiler ve kişisel deneyimler yaygınlaştıkça kadınlar daha çok sorgulamaya başlıyor. Kadınlar doktorlarına sorular sorup taleplerle gittiklerinde doktorlar da hastaneden doğal doğuma uygun ortam hazırlamayı talep ediyorlar (tabi hastanenin bu işten kazanacağı paranın da etkisi var). Kadınlar kendi doğumlarına sahip çıktıkları sürece hastaneler de doğal doğum ortamı yaratmak zorunda kalacaklardır. Evde doğum yapmayı tercih etmemin en önemli sebebi hastanelerde böyle bir bakış açısı görmememdi.  Ayrıca kişisel bir durum, hastaneye her gidişim beni tedirgin ediyor ve doğumda hastaneye gidersem bu gerginlik yüzünden müdahalesiz doğum yapamayacağımı düşünüyordum.

Dilerim ki kadınlar toplum tarafından yaratılan korku duvarından aşıp kendilerine güvenerek, içgüdülerini dinleyerek, doğumlarına sahip çıkarak evde ya da hastanede; diledikleri yerde diledikleri gibi bir doğum yapsınlar.

[1]Kız çocuklarının birçok alanda, özellikle namus konusunda gördükleri baskı, ilerde birçok psikolojik soruna ve doğum travmalarına sebep olabiliyor; ama bu başka bir yazının konusu.

[2]Çatı muayenesi: Rahmin açılmasını izlemek için yapılan bir muayene; sıklıkla yapıldığında anne strese girebiliyor.

[3]Pitocin: Suni sancı; annenin dalgaları başlamamışsa ya da yeterince güçlü değilse veriliyor.

[4]Epidural: Doğum sırasında uygulanan ve ağrıları hissetmeyi engelleyen bir yöntem. Doğumdaki ağrılar aslında dalgalar, vücudu doğuma hazırlayan sinyallerdir.

[5]Sezaryen: Bebeğin annenin karnından operasyonla alınması.

[6]Birçok kadın zihnine takılan gündelik sorunlar yüzünden içine dönemiyor, doğumlar bu yüzden yavaşlıyor ya da duruyor ve doktorların müdahalesine ihtiyaç duyuluyor. Doğum için, dünyevi her şeyden uzakta derin bir konsantrasyon gerekiyor. Ben bunu İna May’in kitabında okumuştum, kafasına takılan bir sorun yüzünden doğumu bir türlü ilerlemeyen bir kadının hikayesiydi. Okumama rağmen farkında olmadan kafama böyle bir şey takıldı, ama bunu fark ettiğim anda oradan uzaklaşmayı başardım. Sadece orada bıraktım düşünmeyi ve uzaklaştım.

[7]Doğumu için tarih belirleyen, bebeği şu burç olsun isteyen anneler ya da annelere kendi programına göre doğum için sezaryen günü veren doktorlar, acaba bebeğin hayatına nasıl müdahale ettiklerinin farkındalar mı?

[8]Doğal doğum konusunda yükselen farkındalık sayesinde artık bazı hastanelerde ten tene temas hakkı tanınıyor, anneden ayrılma, yıkanma gibi prosedürler ortadan kalkıyor.

 

 

 

İlay Ertetik

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

[COP29] Türkiye’nin iklim politikaları performansı bu yıl da ‘düşük’

Bu yılki İklim Değişikliği Performans Endeksi'nde 53'üncü sırada yer alan Türkiye’de yenilenebilir enerji kapasitesi artarken, bunun fosil yakıtları ikame etmediği vurgulanıyor.

[COP29] 25 ülke ve AB’den ‘Yeni kömüre hayır’ eylem çağrısı

Avustralya'nın 'eylem çağrısı'na ilk yanıt veren ülke olmasının ardından OECD ülkeleri içerisinde yeni kömür santrali inşa eden sadece Türkiye ve Japonya kaldı.

Alaplı’daki doğal gölün bitmeyen çilesi: Şimdi de hafriyat ve moloz yığılıyor

Eski taş ocaklarının çukurunda kendiliğinden oluşan ve içinde yaşayan balıklarıyla canlı bir göl haline gelen Alaplı Gölü'nü yok etme girişimlerine bir yenisi eklendi.

Karacasöğüt’te 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na marina için ÇED gerekli değilmiş

Marmaris'te 1. Derece Arkeolojik Sit alanına yat iskelesi ve turizm tesisi projesine valiliğin verdiği 'ÇED gerekli değil' kararı İdare Mahkemesi'nce de uygun bulundu.

[COP29] Petrol zengini Suudi Arabistan müzakereleri sabote ediyor

Suudi Arabistan delegeleri, Bakü'deki iklim zirvesinde fosil yakıtlardan uzaklaşma, adaptasyon, iklim taahhütleri gibi kritik konulardaki müzakereleri her fırsatta engelliyor.

EN ÇOK OKUNANLAR