“ANNEEE! BİR ŞEY SORABİLİR MİYİM?
Şimdi ağaçtan ev yapıyoruz ya hani, bunlar Tayyip’in kestiği ağaçlar mı? “
Elif, Gezi sürecinde 4 yaşındaydı. Hemen her şeyi Bülent ve Neslihan ile birlikte yaşadı. Sokaklara çıkmadı ama anne ve babasını sabır ve anlayışıyla evde bekledi. “Neden herkes bağırıyor, herkes oraya gidiyor?” sorusuna verilen cevap “Ağaçları, hayvanları, oyun parklarını korumak” olunca… Elif’in doğa sevgisi ve farkındalığının kaynağı Gezi Parkı hadisesi değil ama üzerimizdeki yok ediciliği kavrayışının kaynağı kesinlikle o günler…
Hayal kurulunca gerçekleşen bir şeydir
Neslihan ve Bülent toprağın hikmetini, elin emeğinin kıymetini çocuk yaşlarda öğrenmiş iki can dost. Birbirlerini buldukları anda da doğada yaşam kurma hayalleri ortak olmuş. On yılı aşkındır Balıkesir ve Çanakkale yöresinde geçirdikleri yaz tatillerinde bahçe yapmayı sürdürmüş o da yetmemiş hem iş yerlerinde hem evlerindeki mini minnacık balkonlarını biber, domates, reyhan ve türlü çiçek ve ağaç ile donatmışlar. Kırsaldaki evlerinin hayaliyle uyanıp işe gidiyor; internetteki arazi ilanlarına bakıyor, telefonda birçok insanla hep aynı konuyu konuşuyorlar. Eve dönüyor çöplerini tasnif ediyor, ekmeklerini, yoğurtlarını yapıyor ve sonra yine hayaller kurarak uyuyorlar. Tatillerini ve izin alabildikleri her fırsatı kırsaldaki dostları ziyaret ederek türlü atölyelere katılıp gönüllü çalışmalara destek vererek değerlendiriyorlar. Ruhları doğada, bedenleri betonlara sıkıştırılan şehirde bocalıyor.
“Annee! Bana masal anlat ama ağızdan olsun, kitaptan değil! “
Neslihan ve Bülent’in durumu alışıldık bir çıkmaz gibi görünürken kızları Elif’in hali ve tutumu bana daha çok şey anlatıyor. Elif, anne ve babası nereye giderse onlarla birlikte gidiyor. Hiçbir yeri bir diğerinden ayırmıyor çünkü günün sonunda her yer doğa. Şehre döndüklerinde bile bir süre sonra eve alışıyor çünkü balkonları aslında bir bahçe, evlerinin önündeki bir avuç toprak, neticede toprak işte! Hemen ötedeki AVM’yi görmüyor sadece ağaçlara, bulutlara ve kuşlara bakma evresinde hayatının… Elif yargılamadan izliyor olan biteni; “gidiyoruz” diyorlar gidiyor, “burası bizim evimiz olsun mu?” diyorlar, “olsun” diyor, “dönüyoruz burası değil başka bir yer evimiz olacak” diyorlar, “tamam” diyor. Aslında sabırla bekliyor çünkü biliyor ki er ya da geç olacak: Bu şehirden gidecekler!
Çocukların bilgeliğine zaten inanıyorum da Elifinkisi sanki bir başka. Neden diye düşünüyorum; sanırım uyumadan hemen önce annesinin anlattığı masallardan… Neslihan’ın “ağızdan” anlattığı, yani kendi kafasında yarattığı masallarda hep orman var, özgür akan dere var, göl var, birlikte çalıp oynayan insanlar var, paylaşım var, özgür dağ keçileri ve çobanlar var, bunların içinde büyüyen çocuklar var.
Balkondan bahçeye, AVM’den denize!
Kalpleri yıllardır Kazdağı’nda Genç ailesinin. Karış karış gezdikleri bölgenin giderek rantın esiri olmasına mı, etkisizleştirilen köylünün çaresizliğine mi üzülsünler, elinin kirini her yere bulaştırmaktan imtina etmeyen şirketlere mi hiddetlensinler? İstedikleri yeri bulamamaları zaman zaman sinirleri geriyor, moraller bir yükseliyor bir düşüyor. İstanbul’dan Antalya’ya bütün sahil şeridi dolaşılıyor; km’lerle yolu, benzini, masrafı, karbon ayak izi derken yol onları tekrar Çanakkale’ye götürüyor. Karayı bekleyen korsanların KARA GÖRÜNDÜ’sü vardır ya hani Bülent ve Neslihan’ın da DENİZGÖRÜNDÜÜÜÜÜÜ! Sü duyuluyor şükür! Onlara ve birçok dosta yuva olacak toprak bulunuyor. Sadece gün batımında kendini gösteren büyülü deniz manzarası İstanbul’daki evin AVM manzarasının yerini alıyor sonunda.
Keser! 6’lık çivi! Testere! Vida! Gönye! Kaleeeem!
Şuralarda bir yerde bi kalem olacaktı!
İnsan kendi evini yapabilir miymiş canım?
8’lik çivi de öyle kolay çakılır mıymış?
Kerpeten ne de güzel bir aletimizmiş.
İnşaat ustalarının kalemi kulak arkası etmeleri boşuna değilmiş.
En bir güzel olay el rendesinin tahta üzerinde yumuşacık kaymasıymış.
Çatıya çıkan nasıl ineceğini önceden hesap edecekmiş.
Önce iş güvenliğiymiş!
Ahşapla çalışanın cımbızı, iğnesi hep yanında olmalıymış.
Etraftaki çocuk insanları sürece dâhil etmek ve bir yandan onları korumak da özel maharet istermiş.
Ahşap evde kullanılacak ağacın kesildiği ay, gün hepsi çok önemliymiş, eskiler bir bakışta doğru zamanda mı kesilmiş anlarlarmış.
Mis gibi kokan tahtaları öpüp koklamadan durmak imkânsızmış.
Dostlarım, arazilerine kalıcı evlerini yapmadan önce temel ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayacak bir mekân tasarlamak istediler. Çıraklığını da ustalığını da kendileri yapacakları bir mekân… Köyü bulmazdan önceki fırtınalı süreçlerini yakından izleyen biz de–Emre Ertegün ve Burcu Ertunç– içimiz içimize sığmayarak inşaat mahallinin koşulları ne olursa olsun arkadaşlarımıza yoldaşlık etmeye Denizgöründü Köyü’ne gittik. Evin temeli atılmış, ilk direkler çıkmıştı. Tüm malzemeler emre amade bekleşiyordu. Tahta, taş yünü ve sac ile kapatılacak çatı için proje Bülent’in kafasındaydı. Tabii köylünün arazinin konumu, mevsim vb. değişkenlerle ilgili verdikleri her bilgi projenin değişmesine sebep oluyordu. Bununla beraber “geçici ev” olarak çağırılan yaklaşık 25m2lik oldukça sağlam bir yapıya doğru evirilecekti.
Bütün komşuların hiç sözleşmeden seferber olmaları, hemen her gün birinin bir şey yapıp gelmesi Bülentlerin gelmesiyle pekişen topluluk ruhunu hissettirdi. NirunFarm ailesi ekmeklerini ve nohut ezmelerini, komşu Şükrü Abi yemeklerini, “Şekerpare” Gülkan Teyze çay servislerini, yoldan gelip geçenler takdir dolu sözlerini, Hasan Amcalar yardımlarını esirgemediler. Ahmet, Aykan, Elif, Derya, Hira, Efe ve Güzide’nin doğru zamanda doğru yerde olmalarıyla içimizi rahatlattılar. Denizgöründü’ye 4 yıl önce yerleşen Nilüfer ve Oygar ise belki de en güzel hediyeyi vererek konaklamamız için yuvalarını bizimle paylaştı. Nilüfer Erdin’in hikâyesi ayrı bir yazı konusu ama araştırmak isteyenler için ilk ipucunu veriyorum Arı merası!
Gözlerimi dolduracak, içimi coşturacak kadar güzel geçti günler. Uyum, neşe, çabalama, cesaret verme, öğrenme, öğretme, paylaşım, iş bölümü, sabır, gözlemleme, dinleme, dinlenme, eğlenme… Kentten köye yolculuk ne kutludur, ne kıymetlidir bu yolculuğun yoldaşları!
Not: Anlatacak çok şey var inşaat sürecinin arka planında. içme suyu sorunundan, atıkların saklanmasına, bölgenin sosyal sorunlarından, çevredeki taş ocakları ve barajlara kadar birçok meseleyi gözlemleme fırsatımız oldu. Ancak bu yazı gerçekleşen hayaller ve Elif’in hayatı algılayışıyla ilgili olsun istedim.
Burcu Ertunç