Denize döktüğümüz şarkıların şairiydi Ahmet Ada

Dido Sotiriyu’ nun doğduğu toprakları terk etmek zorunda bırakılan insanların hikayelerini anlattığı “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” kitabının bir yerinde küçük bir Türk çocuğu yaşıtı bir Rum çocuğuna şöyle seslenir: “… bana bir mum yak. Belki Allahlarımız da bizim gibi arkadaş olurlar.”

Tarih, çeşitli nedenlerle bir arada ve barış içerisinde yaşadıkları topraklardan, birbirlerinden uzaklaşmak zorunda bırakılan dostlukların, arkadaşlıkların hikayeleri ile doludur. Uzun yıllar birlikte yaşayan Anadolu insanları da birçok defa anılarını, dostluklarını, arkadaşlıklarını geride bırakarak bir bilinmeze, başka topraklara doğru yola çıktılar.

Tarihe Büyük Mübadele olarak geçen ayrılık da bunlardan birisiydi. Birinci Dünya Savaşı sonrası, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması‘na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca Türkiye ve Yunanistan kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tuttular. 1,2 milyon Anadolu Rumu Yunanistan’a gitmek zorunda kaldı. Karşılığında 550 bin Batı Trakyalı Müslüman Türk de Anadolu’ ya göç ettiler. Bu büyük yer değişimi her iki toplumda da uzun yıllar sürecek sosyo ekonomik ve sosyo psikolojik sorunlara neden oldu.

Anadolu Rumları giderken yanlarında sadece anılarını, yatak- yorgan denkleri götürmediler. Şarkılarını da beraberlerinde götürdüler.

***

Şiiri severim, ama müzik hayatımda her zaman çok daha öndedir. Şair Ahmet Ada’yı da çok geç tanıdım. Ortak tutkumuz olan Rebetiko buna sebep oldu. Oysa ki 1966’dan beri şiir yazıyormuş 1947 doğumlu Çukurovalı şair. 1980 kuşağının en önemli şairlerindenmiş.

Onu ilk kez Muammer Ketencoğlu’ nun bir dinletisinde tanımıştım. 1995 yılıydı. O yıl BROY’da yeni bir şiir kitabı yayımlanmıştı Ahmet Ada’ nın: Taş Plak Gazelleri. Kitabın ön sözünü de sevgili arkadaşım Muammer Ketencoğlu yazmıştı. 1920’lerde Küçük Asya’ da başlayıp 1923-1926 yılları arasında Anadolu’da yaşayan 1,2 milyon Hıristiyan Ortodoks Rum mübadil ile birlikte Yunan anakarasına taşınan Rebetiko müziğinin tarihini anlatan bir ön sözdü.

 

Kitap, Ahmet Ada’ nın “Akdenizli yüreğini örseleyen”, umudu ve umutsuzluğu anlatan, sesleri boğuk, sisle kaplı Rebetiko şarkıcılarını, onların yoksul ama başı dik, onurlu duruşlarını, hüzünlerini ve coşkularını anlatan yazıyla devam ediyordu.

Kitapta Muammer Ketencoğlu’ na seslendiği bir şiir de vardı: Çayırkuşu’ na gazel.

Rebetiko müziğini bir şairin anlatımıyla, şiirleriyle tanımak beni çok heyecanlandırmıştı. Kitap bir şiir kitabından öte küçük bir Rebetiko kılavuzuydu adeta. Şiirlerin arasına bu müziğin önemli isimlerinin siyah beyaz fotoğrafları yerleştirilmiş ve en sona da müzisyenlerin biyografileri eklenmişti.

Bu kitap geçmişte ortak bir kültürü, ortak sevinç ve acıları, aynı coğrafyayı, aynı gelenekleri paylaştığımız Türkiyeli azınlıklar üzerine yazılmış bir ilk şiir kitabı olma özelliğini de taşıyordu. Şiirsel olduğu kadar insani yönden de apayrı bir dünyanın kapılarını aralamıştı kitabında Ahmet Ada.

Ahmet Ada bu kitabında Vasilis Tsitsanis (Çiçanis okunur), Roza Eskenazi, Andonis Dalgas, Marika Papagika, Dimitris Semsis, Marika Ninu, Sotiria Bellu, Markos Vamvakaris, Yannis Papayuannu, Apostolos Hadcihristos, Manolis Hiotis, Yorgos Kavuras, Panaiotis Tundas, Mihailis Yenitsaris (Yeniçeri) vs. gibi önemli Rebetiko şarkıcılarına şiirlerle seslenmiş. Hemen hepsinde lirik, hüzünlü, incelikli ve aynı zamanda da destansı bir tat var. Bu kitap daha sonra yayımlandı mı bilmiyorum, ama eğer şiire ve Rebetiko müziğine ilginiz varsa bu kitabı mutlaka edinin derim.

Geçtiğimiz şubat ayında, ölüm yıldönümünde Rebetiko müziğinin Syroslu büyük ustası Marcos Vamvakaris’ i Yeşil Gazete’ de bir yazıyla anmıştık.  Ahmet Ada da kitabında ona bir şiiriyle seslenmişti:

Marko’ ya nihavent gazel: Parmakların gezinir yitik bir makamda/ Yüzünde Ege’ nin hüznü/ çocukluğunun gökyüzü/ Ey koca Marko, Markos Vamvakaris, Siroslu hançer/ aysız gece yüreğindeki acılarla geçersin aynalardan/ Sevda ki unutuldu Marko, durmadan yaralayan seni/ yenik yüreğine yağmur çiseler, inceden, beyaz/ Bırakıp gidersin boğuk sesinle az sonra bozuk geçmişini/ Ey koca Marko, güzel dostum, keder sızar kumrallığından/ Şu dünyada kim görmüş ustam içten güldüğünü/ Ömrün çiçeksiz bir sonbahar…”

Ahmet Ada’yı geçen yıl 19 Mart günü kaybettik. Uzun zamandır yaşadığı onulmaz bir hastalıkla şair yüreği durmuştu.

İşitir mi bilmem, ama ona çok sevdiği Markos’ tan bir şarkı göndermek istiyorum. Şarkıda Markos, İzmir doğumlu bir şarkıcı olan Sophia Karivalis ile birlikte söylüyorlar.

Ahmet Ada ağırlıklı olarak göç ve savaş teması üzerine yazdı şiirlerini. Bu şiirleri Fransızca, Almanca, İngilizce ve Kürtçe dillerine çevrildi. Bugün de savaşlar ve göçler insanlığın karabasanları. Değişen bir şey yok yani sevgili Ahmet Ada. Günler hala senin tanımınla kehribar günleri ve insanın kimi zaman sevinçlerle ve kimi zaman da acılarla yüklü yaşam hikayeleri bugün de her yerde birbirine çok benziyor.

 

 

Ercüment Gürçay

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Moda dünyası çocuk istismarı üzerinde yükseliyor

Çocuk işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının temel sebebi, denetimsizliğin getirdiği sömürü kolaylığı. Lüks markalar için ise 'bakmazsan görmezsin' kuralının işlediği bir sır değil. 

Konut ve barınma: Engels’e göre konut sorunu

Konut ve barınma sorununa bakarken, bu defa temel bir kaynakla; Engels'in yaklaşık 150 yıl önce yazdığı 'Konuk Sorunu' broşürüyle başlamak ilginç olabilir.

Gıda ve kent

Tüm dünyada taze gıdaya erişmekte en önemli sorun aradaki kademeler veya tekeller. Türkiye'de ise ek olarak tarımsal üreticiler ve tüketciler çok güçsüz ve örgütsüz. 

Bangladeş’te iklim krizi ve hak arayışları giyim endüstrisini endişelendiriyor

Bangladeş gibi ülkelerin hem yoksulluk ve sömürü hem de iklim krizinin aşırı sonuçlarıyla mücadele ediyor olması ikisinin de sebebinin aynı olmasından kaynaklanıyor.

90 dakika

Belediyeler aradıkları finansman kaynağını vatandaşlara ödetme dışında seçenekler yaratabilir. Ücretsiz kamusal ulaşıma geçişe kadar aktarmalı kent içi yolculuklar bunlardan biri olabilir.

EN ÇOK OKUNANLAR