Dış Köşe

Demokrasinin yeni eşiği – Tolga Bilener

0

Bundan yirmi- otuz yıl önce pek kimsenin gündeminde olmayan, gündeme getirenlere de uçuk- kaçık muamelesi yapılan eşcinsel evlilikleri konusu, giderek sıradanlaşmanın yanı sıra, yavaş yavaş demokrasi ve çoğulculuğun yeni bir kriterine dönüşüyor.

2001 yılında evlilik kurumunu eşcinsel çiftlere açan ilk ülke olan Hollanda’nın ardından 17 ülke daha bu yola gitmişti. Son olarak ABD Yüksek Mahkemesi’nin aldığı ve eşcinsel evliliklerinin tüm ülkede anayasal bir hak olduğunu vurgulayan karar, konunun yeniden dünya gündemine gelmesini sağladı.

Eşcinsel evlilikleri, ABD’nin pek çok eyaletinde birkaç yıldan beri zaten yasal olarak gerçekleştirilebiliyor. Fakat Yüksek Mahkeme’nin kararı, evlilik kurumunu eşcinsel çiftlere hâlâ kapalı tutmakta olan 14 eyalet için de sorunu çözmüş durumda.

Yüksek Mahkeme’nin kararını ABD Başkanı Barack Obama büyük bir coşkuyla karşıladı ve mutluluğunu ifade etmek için, kararın alındığı akşam Beyaz Saray’ın gökkuşağı renkleriyle aydınlatılmasını istedi. Oysa Obama, 2009’daki Başkanlık seçimi kampanyası sırasında “evlilik ancak bir kadın ile bir erkek arasında gerçekleştirilebilir” görüşünü dile getiriyordu. Şimdiki tavrı, belki de toplumla birlikte o da değişti diyerek açıklanabilir.

Yüksek Mahkeme kararı bir eyalette yasal olarak evli kabul edilen bir çiftin, başka bir eyalete taşındıklarında evliliklerinin geçerli sayılıp sayılmayacağı sorununu da ortadan kaldırmış durumda. Tabii Yüksek Mahkeme, dinî kurumlara bu tür evlilikleri tanıma zorunluluğu getirmiyor. “Hiçbir mahkeme kararı tabiat kanunlarını değiştiremez” diyerek kararı protesto eden muhafazakâr göstericilerin ortaya koyduğu gibi, zaten tartışma tamamen sona ermiş de değil.

Aslında eşcinsel evlilikleri tartışması, genel olarak özgürlükçü ya da çoğulcu olarak tanınan toplumlarda bile tutucu damarın ne kadar güçlü olduğunu ortaya çıkarıyor. Üstelik bu kesimler, “birkaç geri kafalı” olarak adlandırılamayacak kadar da kalabalık ve yeri geldiğinde etkili. Bu yüzden, mevcut haklardan hiçbirine dünyanın hiçbir yerinde “cepte” gözüyle bakılmamalı ve insan hakları mücadelesinin devamlı uyanık kalmayı gerektiren uzun soluklu bir süreç olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalı.

ABD Yüksek Mahkemesi’nin kararı da gösterdi ki, eşcinsel evlilikleri bağlamında eşitlik temelli yürütülen tartışmalar, giderek bu konuyu marjinal bir talep olarak görülmekten çıkarıyor ve tanınmış olması gereken bir hak olarak gündeme getiriyor. Sözkonusu tartışmaların şimdilik genellikle “Batı” dünyasında cereyan ediyor oluşu, eşcinsel evlilikleri ya da LGBTİ hakları gibi kavramların “Batı’ya özgü” olduğu, hattâ kültürel emperyalizmin yeni bir aracına dönüştüğü eleştirilerini dünyanın değişik yerlerinde, farklı kesimler nezdinde gündeme getiriyor. Bu kapsamda, son dönemde bu konuda üzerine en çok gidilen ülkelerden birinin Rusya olması da muhtemelen bir tesadüf değil.

ABD Yüksek Mahkemesi’nin kararı, bu konunun dünya kamuoyu nezdinde normalleşmesi sürecini hızlandırabilir. Bu bakımdan, hemen yarın için olmasa da, eşcinsel evlilikleri konusunun uzun vadede temel bir insan hakkı ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak kabul edileceğini ileri sürmek çok iddialı olmaz.

2012 yılında eşcinsel evlilikleri yasası tartışılırken Fransız Millet Meclisi’nin ilgili komisyonunda bir konuşma yapan düşünür Elisabeth Badinter, “Bireylere özel yaşamlarıyla ilgili hesap sormamak, onlara hiçbir davranış kalıbı dayatmamak ve her konuda eşit haklardan yararlanmalarını sağlamak demokrasinin onurudur” diyerek, muhtemelen biraz da bunu işaret ediyordu.

 

Tolga Bilener – Taraf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.