İklim değişikliği ve etkileri üzerine çalışmalar yapan uluslararası bağımsız sivil toplum kuruluşu DARA’nın geçen yılın sonlarında yayımladığı bir rapor, aslında küresel ekonominin iklim değişikliği nedeniyle nasıl kırılgan bir hâl aldığını ortaya koyuyordu. Rapora göre, iklim değişikliği dünya ekonomisinde şu anda yılda yüzde 1,6 küçülmeye neden oluyor, bunun rakamlarla karşılığı ise 1,2 trilyon dolar. Önlem alınmaması hâlinde, dünya ekonomisindeki küçülme 2030’da iki katına çıkarak yüzde 3,2’ye yükselecek. Diğer yandan ise iklim değişikliği her yıl 400 bin kişinin ölümüne neden oluyor.
İklim değişikliğindeki gelişmeler dünyanın pek çok yerinde etkilerini farklı şekillerde gösterse de, en büyük zararı her zaman iklim değişikliğine en az sebep olmuş üçüncü dünya ülkeleri görecek. Bunu gelecekte zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurumun giderek artması, fakir ülkelerin daha da fakirleşmesi takip edecek.
Geçen yıl Dünya Bankası’nın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz iklim değişikliği ile mücadele konusunda daha sert önlemler alınmasını isteyen ve zaman içinde bu alandaki durumu ortaya koyan çalışmalar yaptıran Jim Yong Kim, “Çok az zamanımız kaldı. İklim değişikliği ile mücadelemizi sertleştirmezsek, yoksulluğu hiçbir zaman ortadan kaldıramayız” demişti. Yine geçen yıl kurum tarafından hazırlanan bir raporda, küresel ısınmanın etkilerini tüm ülkelerin hissedeceği, ancak kıtlık, kuraklık, deniz seviyesinde yükselme ve kasırgalardan dünyanın en yoksul ülkelerinin en çok etkileneceği belirtilmişti. Temel olarak, Dünya Bankası iklim değişikliğini durdurmak ve temiz enerjilere geçilmesini sağlamak için yeni politikalar üretilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Bu doğrultuda Dünya Bankası geçen ay, kömürle çalışan enerji projeleri için borç verme politikasını değiştirerek, kömürden başka bir çözümü olmayan ülkelere maddi destek vermeyi sınırlandırdı. Banka, açıklamasında, “gelir seviyesinin düşük olduğu bölgelerde yeni kömür santralleri yatırımları için ancak yatırımın yapılacağı bölgede uygulanabilir başka bir seçenek olmadığı nadir durumlarda finansman desteği sağlayacağı” şerhini de düştü. Bu durum, kimi iklim değişikliği ile mücadele veren kesimler tarafından mesafeli bir tutumla karşılandı.
Dünya Bankası’nın Sürdürülebilir Kalkınma Başkan Yardımcısı Rachel Kyte, bu hafta National Journal’e verdiği bir röportajda, bugün yoksul ülkelerde yaşayan 1,2 milyar insanın enerjiye erişemediğini, gelişme için bu insanların enerjiye erişiminin sağlanmasının önemli olduğunu ve bunun farklı enerji türlerinin karmasıyla gerçekleştirilebileceğini belirtmiş.
Gerçekten Dünya Bankası iklim değişikliğinin durdurulması ya da azaltılması konusunda etkin olabilir mi? İklim değişikliğini azaltmak ve ekonomik krizden çıkabilmek için verilecek yeni kredilerin şimdiye kadar olduğu gibi yanlış kalkınma projelerinde kullanılmayacağı nasıl garanti edilecek? Bunlar meselenin can alıcı noktaları.
Dünya Bankası iklim değişikliği ile mücadelede finansal bir lider olmak istiyor ancak, küresel boyutta iklimin korunması için Banka’nın doğru adres olup olmadığı şüphesi epeyce yaygın. Banka hâlâ gelişmekte olan ülkelerde fosil yakıta dayalı enerji stratejilerini destekliyor ve çözümün değil, sorunun bir parçası olmaya devam ediyor.
Dünya Bankası’nın temelde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde fosil enerjilerden temiz enerjilere geçişi desteklemeye yoğunlaşması en doğru politika olacak.
Bu destekler, iklim değişikliğine en az etkisi olan ülkeleri yeniden borçlandırmak yerine yoksulluğun önlenmesi ve ekolojik sistemin korunması gibi öncelikler taşımalı. Bu meseledeki gerçek finansal önderlik de buradan ilerleyecek.