Gazetemizde de yazılarına daha önce yer verdiğimiz gezgin Hülya Tosun, 2015’in son günlerinde başlayıp 2016’yı da kapsayan 2 aylık bir dönemde Tayland ve Kamboçya‘yı ziyaret etti. Tosun’un uzakdoğu seyahati ile ilgili notlarını tefrika halinde sizinle paylaşacağız.
Yazı dizisini bu link üzerinden takip edebilirsiniz
***
Yollardayken bazen, bir gündür tanıdığım insanlar yoldaş hatta aile oluyor bana.
“Keşke yalnız bunun için sevseydim” seyahat etmeyi!
Bir Afganistan asıllı Amerikalı, bir Avustralyalı, bir Fransız, bir İtalyan, bir Yeni Zellandalı, bir İngiltereli, üç Rus, bir Türk. Yeni yıla birlikte girmeye niyet ettik.
Fransız’ı siz de tanıyorsunuz zaten. Hani evinde misafir edemedi diye hostel paramı ödeyen arkadaş. Diğerleri de couchsurfing‘ten birbirlerini bulan dünyalılar.
Yılbaşı akşamı, önce kalabalık meydanda tek tek buluşuldu. Sonrasında gittiğimiz teras barlardan birinde gökyüzünde uçuşan dilek fenerlerini görmeye başladığımızda heyecan da başladı. Meğer Chiang Mai, binlerce dilek fenerinin gökyüzüne uçurulduğu şehirmiş. Bunun için bir festivali olduğu gibi, yılbaşında da aynı manzarayı görmek mümkünmüş.
Yetmiş iki milletin yan yana, dip dibe yer sofralarında oturduğu teras barda otururken
“Sabredemiyorum bir an önce bir fener uçurmak istiyorum” dedi, Amerikalı.
“Sahi tek dilek hakkımız mı var?” diye ekledi.
“Bilmiyorum” dedim.
“Hem kuralları kim koyuyor ki? Madem bizim fenerlerimiz, kuralları da biz koyalım. Üç dileğe ne dersin?”
“Süper” dedi.
Sonra grup olarak karar verdik. Üç dilek dileyeceğiz ve seçtiğimiz bir tanesini grupla paylaşacağız.
Anlaştık!
Teras bardan fener almak için tekrar sokağa döndüğümüzde, tam da meydanda dans eden ve kucaklaşan insanları görünce, bir süre için feneri unuttuk. Ne de olsa dans etmek çok ciddi bir mesele ve ertelemeye gelmez.
Bizim bir Afganistan asıllı Amerikalı, bir Avustralyalı, bir Faransız, Bir İtalyan, Bir Yani Zellandalı, bir İngiltereli, üç Rus, bir Türk’ten oluşan aile büyüdü kocaman oldu. Etrafımızda her milletten insan, dans edip, şarkılar söyleyip kucaklaştık.
Meydan tıklım tıklım olduğundan, birbirimizi kollayıp gözeterek, dans ne kadar sürdü, her bir anına her birimiz ne kadar şükrettik bilmiyorum.
Sonra bizim bu kocaman aile toplaşıp, kalabalığın arasından ördek yavruları gibi tek sıra yola dökülüp fener aramaya yollandık.
Daha sakince bir sokağa geldiğimizde, Amerikalı koşup fener almaya gitti. Sekiz tane bulmuş. Sadece ikisinin parasını ödeyebilmiş. “Dilek dediğin şey parayla satılmamalı” demiş fenerleri veren. Hey yavrum beee!
Nasıl yakılır bilmediğimiz fenerlerin ilkinden hep birlikte başladık. Ördek yavruları olarak herkes el attı. Birlikte tuttuk, birlikte yaktık, birlikte diledik ve birlikte uçurduk…
Dileklerimiz dileklere karıştı. Dünyanın her tarafından gelmiş, farklı milletten, farklı dinden, farklı renkten, her biri kendi biricikliğinde insanların dilekleri için uçurduğu binlerce fener ve biz altında seyrediyoruz…
Bütün insanligin ortak tapinaği gibi ve biz altında bir aile gibi…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seyahat etmeyi!
(Dileklere ne mi oldu? Kural kuraldır. İkisini kendime saklarım, birini siz ördek yavrularıyla paylaşırım. Latin Amerika yolculuğu mu dedim? Hadi inşallah!)
Hülya’nın gezi yazılarını Ruhu Bohçada Gezen blogundan ve aynı adlı facebook sayfasından takip edebilirsiniz.
Hülya Tosun