Yeşeriyorum

Çevrecilik Ve Depolitizasyon

0

Alper Akyüz**

yeşilİZ okurlarını çevre sorununun aynı zamanda bir politik sorun olduğuna ikna etmeye gerek yok.
Genel yayın çizgisi bir yana, geçen sene genel seçimi de içine alan Temmuz-Ağustos 2007 sayısında yayımlanan ‘Çevre ve Siyaset’ dosyası bunu yeterince sergiliyordu. Dergideki yazılar arasında ağırlıkla çevre STK’larının taleplerini ve varolan partilerin bu taleplere ne kadar yanıt verebildiğini inceleyen yazılar bulunuyordu. Yaklaşık 15 senedir bir şekilde STK’ların içinde ve çevresinde olduğum ve akademide bu alanla ilgili çalıştığım için ilgiyle okumuştum. Bu arada kurucuları arasında olduğum Yeşiller Partisi de 30 Haziran 2008 tarihinde ekolojist bir programla siyaset sahnesine çıktı.

Hepimizin tutumlarını ve önkabullerini şekillendiren modern yönetim ve sorun çözme biçimi, kategoriler ve uzmanlıklar yaratarak teknokratik çözümler oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Endüstriyel kalkınmanın beraberinde ‘kirlilik’ sorunu yaratması sonucu tabandaki tepkiyi dindirmenin bir yolu da ‘insan çevresi’ne yönelik bir uzmanlık ve politika alanı oluşturmak oldu. İşte asıl dert belki de bu uzmanlık alanına dayanarak bütün meselenin politikanın dışına (örneğin ‘bilim çevreleri’ ve ‘sivil topluma’) atılmasında ve diğer politika alanlarıyla (örneğin insan hakları, sağlık, sosyal politika, ekonomi, eğitim, vs.) ve ‘siyaset’ dediğimiz bunların hepsini kapsayan alanla bağlantılarını kesmeye çalıştığımız, ‘temiz’ ve ‘steril’ iktidar alanlarının yaratılmasında. Bir yandan diğer konularda fikir yürütmeye kalktığımızda birbirimizi ‘konunun uzmanı’ olmamakla suçluyoruz. Diğer yandan siyaset zaten ‘kirli’ bir şey ya, çevreciler olarak buna zaten ‘bulaşmamak’ gerek. Türkiye’de örgütlenmenin en zor olduğu 1980’lerde açılan çevre derneklerine, aynı dönemde açılan insan hakları örgütleri engellenirken, tahammül gösterilmesi biraz da gücü elinde bulunduranlara karşı tehdit olarak görülmemeleri yüzünden değil mi? Böylelikle çevreciler çevrenin depolitizasyonuna alet oldu/oluyor, çevre meselesini politik tartışma ve mücadelelerin dışına taşıyor, böylelikle de farkında olmadan tersine politik bir tutum almış oluyor. Sonra da üzerinde gerçek bir baskı görmeyen siyasetçilerin çevreye duyarsızlıklarından yakınıyoruz.

Gün geçtikçe artan sayıda vaka politika alanlarının birbiriyle ve hepsini birleştiren siyaset alanıyla doğrudan bağlantılarını sergiliyor. İklim değişiminin sonuçlarından biri olan mülteciler ve göçmenler, yerel yöneticilerin onaylarıyla içler acısı ÇED mevzuatının bile çevresinden dolanarak inşa edilen termik santral, baraj ve çimento fabrikalarının, açılan madenlerin yarattığı yıkımdan etkilenen, topraklarından ve evlerinden edilen insanlar, tohumların özel şirketlerce patentlenmesi sonucu yasa yoluyla doğal tohumunu üretmesi engellenen çiftçi bu bağlantıların oldukça farkında. Bütün bu örnekler çevre sorununun bir demokratik katılım ve yönetim sorunu, ekoloji krizinin de bir siyasi kriz olduğunu ortaya koyuyor. Kabaca sağ-sol ayrımı, yani maddi ekonomi ve dağıtım çerçevesinde yapılanan ve merkezi politikaların yerel/spesifik sorunlara karşı miyopluğuyla malul siyasi partiler ve hükümetler de tek başlarına bu karmaşık sorunlara yanıt veremez; yerel/spesifik alanlarda yalıtılmış, ufku en iyi ihtimalle politikaları etkilemeyle sınırlı ve seçmene dayalı bir yönetim meşruiyeti olmayan STK’lar da.

Siyaset dediğimiz şey önceliklerimizin diğer önceliklerin önüne geçmesi için uğraş vermekse siyasetin gündelik yaşamın ve örgütlerimizin içinde olduğunu görmemiz gerek. Eğer önceliğimiz eşitlik ve özgürlük temelinde ve doğa ile uyum içinde bir dünya kurmaksa siyasete kendi tanımladığımız şekilde ‘bulaşmak’, örneğin bütçeden buna yönelik önceliklere kaynak ayrılmasını sağlamak, ekoloji ve sosyal adalet temelli parti ve hükümet programlarının oluşumuna bizzat katılmak, diğer politika alanlarında çalışan STK’lar ile bağlar kurmak, çevre konularına halkın katılımını ve bilgi edinme hakkını öngören Aarhus Sözleşmesinin onaylanması için çalışmak, diğer ülkelerdeki ekoloji mücadeleleriyle karşılıklı öğrenme süreçlerine girmek, siyasi partilere aktif bir biçimde katılmak ve aday olmak, böylece siyaseti klasik siyasetçiden siyaset yoluyla ‘temizlemek’ şart gibi görünüyor. Biz aynı zamanda siyaset yapmazsak siyaset hep aynı kalacak.

* Yazının ilk versiyonu yeşilİZ dergisinin Eylül-Ekim 2008 sayısında yayımlanmıştır.

**İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi, Yeşiller Partisi Kurucu Üyesi

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.