Cerattepe’ye adalet – Cemil Aksu

Bu yazı gazeteduvar.com sitesinden alındı

Türkiye’nin adalet için yola durduğu geçen hafta (7 Temmuz) Danıştay da, bir adaletsizliğe onay verdi. Artvinlilerin 25 yıldır karşı çıktıkları Cerattepe’de madencilik faaliyetine izin veren yerel mahkemenin kararını onadı. Aynı Danıştay, 2009 ve 2015 yılında “Cerattepe’de Madencilik Yapılamaz” kararları vermişti. Davanın avukatlarından Bedrettin Kalın, Danıştay’ın 25 sayfalık kararının sadece bir paragrafının Cerattepe ile ilgili olduğuna dikkat çekiyor. O paragraf da Rize İdare Mahkemesi kararının bozulmasının gerektirdiği bir durumun olmadığıyla ilgili. Bu durum bile adalet açısından ne durumda olduğumuzu anlatmaya yeter.

Aslında Danıştay’ın bu kararının hiçbir önemi yok; çünkü hem Cerattepe ile ilgili hem de diğer birçok çevre sorunu ile ilgili mahkemelerin kararları yok hükmünde sayıldı. Zaten şirket de ne bakanlığa sunduğu ÇED raporunun onay almasını sağlayan “kapalı işletme”, “teleferik sistemi” gibi vaatlerini yerine getirdi ve ne de Danıştay’ın kararını bekledi. Geçen yıl Şubat ayında devlet zoruyla araçlarını Cerattepe’ye çıkaran şirket hemen faaliyetlere başladı. “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP’nin her türlü muhalefeti ekarte etmek için yürürlüğe soktuğu OHAL kapsamında Artvin’de valilik “her türlü eylem”i yasakladı. Üstüne üstlük de, şirket, Cerattepe’den çalışma fotoğrafları paylaşarak, Artvinlilere nispet yaptı.

Devlet bir buçuk yıldır Artvinlilerin Kafkasör’den daha yukarıya gitmelerine yasak koymuş durumda. Dolayıyla kimse yukarıda, Cerattepe’de neler olduğunu bilemiyordu. Yeşil Artvin Derneği, bir haftadır art arda, maden sahasından gelen küçük derelerdeki kirlenmeyi, maden ocağının etrafındaki kirli su tabakalarını gösteren videoları paylaşıyor. TEMA Vakfı da, Danıştay’ın kararının arkasından, yeni bir açıklama yaparak, “Artvin’in doğal varlıkları yer altı kaynaklarından çok daha değerlidir. Artvin ve doğası, korunduğu takdirde Türkiye’nin ekonomik gelişimine büyük katkılar sağlayacak bir potansiyele sahiptir. Artvin’e ve doğasına zarar verecek, geleceğini karartacak madencilik faaliyetleri yerine ormanlarını, biyolojik çeşitliliğini, toprağını, suyunu koruyacak politikalar ve uygulamaları konuşmalıyız. Ülkemiz doğal varlıklarını koruyarak ekonomik değer yaratma konusunu gündeme getirmekte ve uygulamalar geliştirmekte çok geç kaldı. Gelecek nesillere de ait olan bu varlıkları çok kısa vadeli kazançlar için kullanmaya hakkımız yok dedi.

Bir süredir de, şirketin Cerattepe’deki siyanürlü atıkları önce Murgul’daki bakır işletmelerine taşıyıp, Murgul-Hopa arasında halihazırdaki bakır boru hattını kullanarak Hopa’ya, Hopa’dan da Karadeniz’e pompalama planları yaptığı dile getiriliyor. Cengiz İnşaat’ın Hopa Termik Santrali’ni ve Petrol Ofisi’ne ait tesisleri satın almasının bu plan dahilinde olduğu da söylenenler arasında.

AKP’nin elinde Türkiye, uzun zamandır, kısa vadeli kazançları için birçok şeyi kaybetmek zorunda kaldı. Siyasette, “komşularla sıfır sorun”dan, “rol model ülke”den, “Batı’nın doğal üyesi”nden geriye IŞİD gibi terör örgütleriyle işbirliği yapan, uluslararası ilişkilerde marjinal hale gelmiş, muhalefetini ancak medya, yargı ve polis zoruyla engelleyebilen, basın özgürlüğünden seyahat özgürlüğüne bütün özgürlükleri yok sayan dikta rejimi derekesine geldi. Ekonomi de ise, üretime yatırım yapmak yerine inşaat, yol, köprü, baraj üzerinden tüketimi arttıran politikalar yüzünden de neredeyse dozerlerin ezip geçmediği park, bahçe, SİT alanı, milli park kalmadı. Kentsel dönüşüm projeleri ile beton yığınına dönüşen kentlerdeki son yeşil noktalar, afet toplanma yerleri, askeri kışlalar yandaş inşaat şirketlerine verildi. Tökezleyen ekonominin krizden “teğet geçmesi” için kah Katar gibi Arap sermayedarlarına, kah Avrupalı sermayedarlara Karadeniz yaylaları, Kuzey Ormanları rehin verildi. Memleketin bütün dereleri, nehirleri HES için, zeytinlikler, tarım alanları termik santrali, taş, maden, kömür ocağı için inşaat şirketlerine feda edildi.

Kürtlerin ve kadınların adalet mücadelesiyle birlikte Türkiye’de AKP iktidarı döneminde adalet için en çok çevre/ekoloji aktivistleri, “yaşam savunucuları” sokaklara çıktı, adliye koridorlarını aşındırdı. Yüzlerce dava açıldı, eylem yapıldı. Dava açmak için ineğini satmak zorunda kalan Rizeli Kazım Delal’den, Antalya’da mermer ocağı işletmesi sahipleri tarafından kiralık katil tutularak katledilen Ali Ulvi ve Aysin Büyükhonutçu çiftine kadar adaletsizlik birçok insanın canını yaktı, yok etti. Bütün bu inşaat projelerinin katlettiği diğer canlıların ise hesaba gelir tarafı yok.

Bütün olanlar içinde Cerattepe’nin durumunun daha önemli ve özel olduğunu düşünüyorum. Maltepe Mitingi’nde deklare edilen 10 madde içinde “doğa için adalet” talebi yoktu gerçi ama “Cerattepe için adalet” talebi o 10 madde kadar önemli bir taleptir.

Birinci olarak, bölgenin küresel ekolojik önemi açısından böyledir:  Dünya üzerinde korumada öncelikli “200 ekolojik bölge”den biridir ve Türkiye’de tanımlanan 144 “önemli bitki alanı”ndan 4’ü (Karçal Dağları-Çoruh Vadisi-Doğu Karadeniz Dağları ve Yalnızçam Dağları) Artvin il sınırları içerisinde kalmaktadır. Maden sahası da taşıdığı bitkisel zenginlik ile Çoruh Vadisi ve Doğu Karadeniz Dağları önemli bitki alanları içerisinde kalmaktadır. Cerattepe bu kadar önemli bir yerdir.

İkinci olarak, hukuksuzluğun ayyuka çıktığı bir davadır. Cerattepe’de madenciliğe izin verilmesinin tek nedeni, madenin Cengiz İnşaat’a satılmış olmasıdır. Şirketin asıl sahibinin Recep Tayyip Erdoğan olduğu da iddialar arasında. Fakat bu önemli değil. Bu madenden sadece Cengiz İnşaat kazanacak, yani sadece Mehmet Cengiz’in kârı için yapılıyor bunlar. Ve Cerattepe’de madenciliğe izin veren bütün mahkeme kararları OHAL süresince alınmış, mahkeme heyetleri, bilirkişiler OHAL ile şekillendirilmiş ve baskılanarak bu kararların alınması garanti atına alınmıştır. Açıkçası, “Allah’ın lütfü” 15 Temmuz sayesinde Artvin’e, Cerattepe’ye AKP darbesi yapılmıştır.

Üçüncü olarak, Cerattepe, OHAL’le birlikte yürürlüğe konan sıkıyönetime, şirketin bütün psikolojik harbine rağmen, adaletin kazanmaya en yakın olduğu yerdir. Artvinliler, her şeye rağmen Cerattepe’yi savunmaktan, hem kendi haklarını, yaşamlarını hem de doğanın haklarını, yaşamını savunmaya devam ediyorlar. Her şeye rağmen hukuk aramaya da devam ediyorlar. Yeşil Artvin Derneği, Danıştay’dan sonra Anayasa Mahkemesi’nde, olmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde adalet arayacak. Artvinli gençler yasaklardan fırsat buldukları her anı, Cerattepe’ye adalet istemek için kullanıyorlar.

Cerattepe’de mızrağın çuvala girmesine imkan yoktur, atı alanın da Cerattepe’yi geçme imkanı yoktur. Cerattepe’nin savunulmasını sadece Artvinlilerin boynuna farz kabul edilmemesi gerekiyor. Her kim ki “adalet” için sokağa çıkıyorsa, taleplerinin yanına Cerattepe’yi de eklemelidir. Her şeyin telafisi vardır; hapistekiler çıkar, gazeteciler yazmaya başlar, işinden olanlar geri döner ama giden/gidecek canlar geri gelmez, gelmeyecek.

Cemil Aksu – gazete duvar

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR