Cahilliğin mutluluğu dar geliyor \ Kaan Sezyum

Ben sanki meraklıyım başbakanın nasıl bir insan olduğunu anlamaya, bilmeye. Ben de başbakanımı, ÖSYM başkanımı, meclis başkanımı ya da çevre ya da enerji bakanımı tanımamak, onların dediklerinden haberdar olmamak, huzur içinde insan gibi evimde yaşamak istiyorum ama nedense bir türlü olmuyor, olamıyor. Nedendir diye düşünmek zorunda kalınca da hemen cevap çıkıyor ortaya. Bir gün dişiniz ağrır, dişinizin farkına varırsınız; bir gün beliniz ağrır, belinizin farkına varırsınız; bir gün de saçlarınız dökülür, kel olduğunuzu anlarsınız, işte o hesap. Aslında hiçbir yerimiz ağrımasa sızlamasa, onlardan hiçbir zaman haberdar olmayacağız. Ama nasıl olacak? Aslında basit. Devletler, insan metabolizmasından daha uzun ömürlü, daha sağlıklı olması gereken organizmalar. Amma velakin Türkiye’de devlet her zaman topal, her zaman kör, her zaman baş ağrısı çeken bir insan gibi nedense. Ben de isterdim hiç başım ağrımasın da başbakanımı tanımayayım, ama olmuyor. ‘Ne yapsa bana batıyor!’ demek de çok ayıp. Ben manyak mıyım da adamın her dediğinden rahatsız olayım? Olmayayım diyorum, haberleri, televizyonumu, internetimi kapatıyorum, yine olmuyor. İki gün sonra bir gazeteyi açıyorum, yine garip birtakım açıklamalar, yine beylik ve sığ birtakım mantık yürütmeler.

* * *

Neredeyse her haberi açışımda Mehmet Ali Erbil’in programlarının politik versiyonlarını izliyor gibi hissediyorum kendimi. Türkiye’nin durumuyla ‘Survivor’ın durumu arasında çok da fark yok aslında. Bizim politik Nihat Doğan’ımız yok mu? Var. Peki Survivor Taner’in politik versiyonu yok mu? O da var. Politik Acunlar, Noumalar, Zeynep Tunuslular bile var politikamızda, daha ne olsun? Aslında her şeyin başı sevgi gibi geliyor ama biraz konuştu mu en güzel kadın bile çirkinleşiyor, en aklı başında insan bile size çekilmez geliyor. Twitter’dan takip ettiğiniz ünlülerden bazılarını düşünün. ‘Keşke hiç iletişim kurmasaydı, yazmasaydı da onları tanımasaydım’ diye düşünmüyor musunuz? Aslında yazının başındaki otorite sahiplerini tanımak istememe durumum, arıza yapmayan bir araç sahibi olup motordan hiç anlamamak isteğiyle aynı. Bizim arabalarımız sürekli su kaynatıyor, devamlı yolda kalıyor hem de çok yakıyor. Çevreye zararları da cabası. Başbakanın beğenmediği ya da onaylamadığı konularda fikirlerini açıklaması çok doğaldır, hatta söyledikleri çoğu insanın söylediklerinden daha da dikkatle dinlenmelidir ama gün geliyor, sevmediği yazılar yazanlar hakkında, ‘Yazar çizer takımı’ demesi bile düşündürücü. Düşünmek henüz suç değilken düşünün istediğiniz gibi. Şimdilik serbest.

* * *

Başbakanımız keşke siniriyle ve otoriterliğiyle değil de kibarlığıyla ve sevgisiyle tüm Türkiye’nin partisi olmaya çalışsaydı. O zaman belki yine aynı şeyleri söyler ama bu sefer daha çok dikkate alınırdı. Çalışkanlığına diyecek bir şey yok ama acaba çalışkan olmak iyi şeyler yapmaya yeter mi? Eskiden, dergicilik yaptığım yıllarda, benim de çok çalışkan bir sayfa sekreterim vardı, çok da iyi niyetli bir insandı. Görevi sayfaların tasarımlarını yapmaktı. Hiç üşenmez, gecelere kadar çalışır, sayfaları tam zamanında bitirirdi. Ama sabah işe gelip de sayfaların tasarımına baktığınızda o arkadaşımızın tüm iyi niyetiyle yaptığı sayfaların tasarımlarının felaket olduğunu görürdük. Bizimkisi de biraz o hesap. Duble yol yapmakla olmuyor. Diyeceğim şey odur. Duble yolu nereye yaptığın, çevreyi, tarihi, kent estetiğini ne kadar koruduğun da önemli. Umarım ustalık döneminde aniden estetik ve çevre konusunda uzmanlaşan bir iktidar görebiliriz.

Kaan Sezyum / Radikal

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR