ManşetDoğaKöşe YazılarıYazarlar

Biz içerideyken…

0

Mart ayının başından bu yana birçok ülkede Covid-19 salgınına karşı karantina önlemleri uygulanıyor. 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından salgının pandemi seviyesine yükseltilmesinden bu yana tüm uluslararası uçuşların durdurulması, ülkeler arası seyahat olanağını bir tarafa bırakın, kentler arası gidip gelmenin bile yasaklanması sonucu insanın yakın ve uzak çevresinden elini ayağını çekmesi kısa sürede etkisini gösterdi. Dünyamız adeta kendini onarmaya başladı. Bunun ilk örnekleri Çin’de, Avrupa’nın birçok ülkesinde ve Kuzey Amerika’da büyük kentlerde azalan hatta tamamen duran fosil yakıt kullanımı sonucu hava kirliliğinin de azalmasıyla ortaya çıktı.  Diğer bir örnek ise sayıları 750 bireye kadar azalan Akdeniz foklarının, ortadan kalkan turist, yük ve balıkçı gemileri nedeniyle sessizleşen, dökülen endüstriyel ve kentsel atıkların da azalması sonucu son yılların en temiz dönemini yaşayan Akdeniz ve Ege’de özgürce yüzmesi. Pandemi günlerinden sonra bu küçük örneklerin ekosistemlerin korunması için çok daha etkili radikal değişimlerin olmasına yol açması kuvvetli bir olasılık…

Peki, bu sürede kısmi karantina uygulanan ülkemizde ne oldu? Aslında İzmir dışındaki birçok kentimizde özellikle azalan kent içi trafiğin etkisi ile hava kalitesinde ciddi düzelmeler yaşandı. İzmir’de ise sınırlı sayıda bulunan hava kalitesi ölçüm istasyonunun verilerini geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ise anlamlı bir fark yok. Şaşırtıcı olmayan bu sonuç 90’lı yıllardan bu yana bildiğimiz bir gerçeği yüzümüze vuruyor; İzmir kent merkezindeki hava kirliliği, bölgedeki hakim rüzgar yönünün kuzey-güney doğrultusunda olması nedeniyle kuzeyindeki Aliağa ilçesinde kurulu sanayiden kaynaklanıyor. Merkezi yönetim tarafından 20-64 yaş grubunun karantina dışında bırakılması ve endüstriyel tesislerin çalıştırılması hem burada fiziki mesafe kuralına uymadan çalışma durumunda kalan emekçilerin yaşamını tehlikeye atıyor hem de diğer bölgelerin tersine İzmir’de hava kalitesinde düzelme olmasını engelliyor.

Yangından mal kaçırma

Daha da kötüsü bugünlerde kamuoyunun dikkati  Covid 19 pandemisi üzerindeyken ve uygulanan karantina koşullarından faydalanmak isteyen bazı girişimcilerin (!) çevre yıkımına yol açacak tartışmalı projelerini merkezi yönetimi de arkalarına alarak kelimenin tam anlamı ile ‘yangından mal kaçırırcasına’ uygulamaya çalışmaları… Bunun ilk haberi Kazdağları’ndan  geldi. Sözcü Gazetesinden Çiğdem Toker’in yazısına göre; doğa harikası bölgedeki binlerce ağacı maden sahası açmak için kesen Kanada merkezli Alamos Gold ve onun ülkemizdeki uzantısı Doğu Biga Madencilik toplumun her kesiminden yükselen itirazlara karşın bugünlerde siyanür liçi yöntemi ile altın üretimini başlatmakta kararlı. Üstelik üretim yapacağı maden sahası Çanakkale ilinin tek su kaynağı olan Atikhisar Barajı’nın yanı başında… 2020’nin ilk üç ayında salgına rağmen Kirazlı’da maden için 1.6 milyon dolarlık harcama yapan şirket, ruhsatının yenileneceğinden ve üretime başlayabileceğinden emin. Mitolojinin ve doğal güzelliklerin merkezi durumundaki Kazdağlarındaki altın madeni girişimini ‘düşük maliyetli üretim artışında çok önemli kaynak’ olarak niteleyen ve ortaklarına anlatan şirket, şimdi bir an önce merkezi yönetimden ruhsatının yenilenmesini bekliyor. Ayrıca bölgede aylardır  ‘su ve vicdan nöbeti’ tutan çevre gönüllülerinin de bölgeden Orman Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılmak istendiği medyaya geçtiğimiz günlerde yansımıştı…

Bugünlerde çevre açısından yaşadığımız tehdit sadece Kazdağları’ndaki altın madeni girişimiyle de sınırlı değil… Ekoloji Birliği’nin hazırladığı bir listeye göre Artvin- Cerrattepe ve Murgul’daki maden çalışmaları tam hız sürüyor. Kamuoyuna da yansıyan Salda Gölü faciası yine bugünlerde yaşandı. Göl I. Derece Doğal Sit ve korunan alan statüsüne sahip olmasına rağmen; millet bahçesi yapma iddiası ile bölgeye giren kamyon ve iş makinaları yüzlerce yılda oluşmuş özel beyaz kumulları sıyırılıp proje kapsamında yapacakları yol ve otoparklara serdiler. Diğer yandan EÜAŞ International ICC İngilizlerle yine her türlü itiraz görmezden gelinerek Sinop’ta kurulmaya çalışılan nükleer santral için önemli bir nükleer işbirliği antlaşması imzaladı. Bununla da bitmiyor liste… Kanal İstanbul’la ilgili süren mahkeme sürecine rağmen ihaleler yapılmaya başlandı. Aydın’da UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınan Afrodisias Antik Kenti’nin hemen yanı başında JES kurulması için ÇED süreci başlatıldı. Çeşitli bölgelerde yayla ve meralar yayınlanan kararnamelerle bu statüden çıkarıldı, bu bölgelerde bir anlamda yapılaşma ve endüstrileşmenin önü açıldı. Ekoloji Birliği’nin hazırladığı liste böyle uzayıp gidiyor…

Doğaya saldırı salgın dinlemiyor

Sadece bunlar mı? Hayır; Yeşil Gazete’de de geçen hafta içinde yer alan haberlere göre Muğla’daki Yeniköy Termik Santrali’ne yapılmak istenen kömür taşıma bantları için bölgedeki zeytinler tam da sokağa çıkma yasağının uygulandığı 1 Mayıs tarihinde kesilmeye çalışıldı, köylülerin zamanında fark edip direnmesi üzerine bu katliam şimdilik durdurulabildi. Mersin’de ise plastik türlerinden biri olan polipropilen fabrikası kurulması için fabrikanın kurulacağı tarım bölgesi özel endüstri bölgesi ilan edildi. Üstelik büyük bir çevre kirliliğine yol açabilecek olan fabrikaya devlet teşviki verilmesi planlanıyor. Diğer yandan ülkemiz hala dünyanın en büyük plastik çöp ithalatçısı…

Bu dönemde hız verilen çevresel kaynakların sömürüsüne bir örnek de İzmir’in ünlü turistik ilçesi Selçuk’dan geldi. Efes Antik Kenti, Meryem Ana Kilisesi gibi dünyanın en önemli tarihi miraslarını barındıran ilçede sit alanı statülerinde sessizce önemli değişiklikler yapıldı. Yapılan değişikliklerle ilçede I. Derece Doğal Sit Alanı statüsünde yer bırakılmadı. Bu değişikliklerin özellikle Pamucak sahillerinde yapılmak istenen devasa beş yıldızlı otellerin önünü açmak için olduğu iddia ediliyor.

Karantina için uygulanan kısmi sokağa çıkma yasağını fırsat olarak görüp merkezi yönetimin desteğini de arkasına alarak ülkemizin doğal kaynaklarını talan etmeye, para kazanma uğruna havamızı, suyumuzu, toprağımızı çekinmeden zehirlemeye çalışanlar bugünlerde topyekün bir saldırıda. Pandemi nedeniyle içerideyiz bugünlerde belki ama kesinlikle uykuda değiliz ve dışarıda oynanan oyunun farkındayız… Hepimiz bugünlerde en az Muğla Yeniköy’de zeytin ağaçlarına sahip çıkan; Çanakkale Çırpı Termik Santrali’nin ÇED olumlu kararını iptal ettiren Muğlalılar, Çanakkaleliler gibi uyanık olmalıyız…

Yoksa pandemi sonrası ekolojik krizden arındırılmış yeni bir dünya hayal ederken; ülkemiz için tam tersi bir tablo ile karşılaşabiliriz…

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.