Bisiklet lobisi işbaşında(!) – Baran Alp Uncu

Bisikletlilerin üzerine kendini bilmez motorlu taşıt sürücüleri tarafından direksiyon kırılmasına, koca çelik yığını araçlar tarafından sıkıştırılmasına alışmıştık.

Hatta bazı aklı evvellerin altlarındaki bilmem kaç beygirlik gücündeki motora sahip otomobilleriyle bir insan gücündeki bisikletleri ‘kapıştırmaya’ çalıştıklarını bile–erkekliğin ispatının dünyada görülmemiş bir şekli olsa gerek- işitmiştik.

Bisikletlilerin trafikte ayakaltında dolaşan fazlalıklar olarak görülüp, hiçe sayılmalarını ‘normal’ bulmaya başlamıştık.

Ama iş artık bunların çok ötesine geçti. Artık bisikletliler trafikte öl(dürül)üyor.

***

Tolga Beyenir ve dört arkadaşı bisikletlerine atlayıp bayram tatilinde İznik yollarına düşmüştü. Dönüşte İznik-Ankara yolunun 7. kilometresinde, emniyet şeridinde arka farları açık hâlde ilerlerken, son sürat gelen bir araç aralarına daldı. Sonuç, Tolga Beyenir olay yerinde hayatını kaybetti; diğer iki arkadaşı da yaralandı.

Tolga Beyenir trafikte ölen ilk bisikletli değil. Böyle giderse sonuncusu da olmayacak. Durumun vahametini anlayabilmek için internette bir arama motoruna “bisiklet” ve “ölüm” yazıp, üstünkörü bir araştırma yapmak bile yeterli. Geçtiğimiz senenin ortalarından beri trafikte hayatını kaybeden bisikletlilerin bazılarının isimleri şöyle:

Nilay Yıldız, 15 Ağustos 2012 tarihinde Eskişehir’de;

Ömer Deniz,  24 Ağustos 2012 günü Gaziantep’te;

Taner Şafak, 25 Nisan 2013 günü Alanya’da;

Mustafa Karadağlı, 17 Haziran 2013 tarihinde Datça-Marmaris yolunda;

Meril Çiğdem Durmuş, 8 Temmuz 2013 günü Ankara’da;

Kazım Kurnaz, 6 Ağustos 2013 günü Düzce’de bisikletlerine binerken, kendilerine otobüs, kamyon veya otomobillerin çarpması sonucu hayatlarını kaybetti. Yaralanmaya biten ama haberlere yansımamış bir doldu kaza da cabası.

Peki münferit sayılamayacak sıklıkta meydana gelen bisiklet kazalarını kimler durduracak?

Güvenli bisiklet yollarının yapımını Avrupa Birliği’ne uyum için önemli bir adım olduğunu söylemesine rağmen bu konuda hiçbir şey yapmayan hükümet mi?

Ya da yapımına başladığı bisiklet yolunu bir gecede durduran belediyeler mi?

Onlar çoktan sınıfta kaldı.

Bisiklet kullanımının yaygınlaşması atmosfere karbon salınımının önüne geçecek çarelerden biriymiş, kimin umurunda?

Bisikletin ulaşım amaçlı kullanımı işiyle evi arasında dolap beygiri misali dönüp duran, spor yapmaya vakit bulamayan modern insanı obeziteden, kalp hastalıklarından ve hatta kanserden koruyacakmış, kim takar?

Bisiklet kullanımı trafik yoğunluğunu, gürültüyü ve hava kirliliğini azaltıp, kentleri yaşanabilir kılmanın önemli koşullardan biriymiş, kim hesaba katar?

Varsa yoksa köprü yapsınlar, motorlu taşıtlar için yollar açsınlar. Kentleri otomobillerin emrine daha çok vererek dönüştürsünler. Toplu ulaşım sisteminde bisikletlilere yer açmayı gündemlerine bile almasınlar.

“İşte bakın var” diye gösterilen bisiklet yolları mı? İstanbul ölçeğinde bir kent için yok denecek az. Üstüne üstlük gündelik kent yaşamının dışında kalan alanlarda sadece hafta sonu gezileri için planlanmış durumdalar.

***

Tamam, geçtik bisiklet kullanımının özendirilmesini, her şeye rağmen bisikletlerini kelle koltukta ulaşım ve/veya spor amaçlı kullanmak isteyenlerin güvenliği sağlanabiliyor mu? Yanıt koca bir hayır.

Üstelik bisikletlilerin güvenliği sorunu öyle sadece küçücük bir azınlığı ilgilendiren önemsiz bir konu değil.

Neden mi? Hadi bisiklet kullanımının sınıfsal boyutunu da ekleyelim. Bisiklet sadece sahiplendiği bazı norm ve değerler çerçevesinde belli bir yaşam tarzını sürdürmek isteyen orta sınıfların ‘oyuncağı’ değil.

Her gün bisikletlerinin üzerinde işlerini yapan apartman görevlilerini, market çalışanlarını ve diğer hizmet sektörü çalışanlarını düşünün. Dikkatlice bakıldığında hiç de azımsanmayacak bir sayıda oldukları fark edilecektir. Her gün karşı karşıya kaldıkları riskler de öyle.

***

Gelelim işin ne yapılacağı konusuna. Eğer ben bir bisikletli vatandaş olarak üzerinde güvenle gideceğim bir bisiklet yolu istiyorsam; toplu taşıma sistemine bisikletlerin de dâhil edilmesini talep ediyorsam ne yapabilirim?

Bana denildiği gibi seçimleri mi beklemek zorundayım? Demokratik bir sistemde taleplerini ifade etmenin, hak aramanın yegâne yolu bu mudur?

Bir an öyle olduğunu varsayalım. Peki ya, meclise girmesi muhtemel partilerin seçim programlarında taleplerimin esamisi bile okunmuyorsa? Ya da sadece göstermelik olarak geçiştiriliyorsa? Evet belki bisiklet benzeri ekolojik adaleti ve vatandaş haklarını ilgilendiren konuları samimi bir şekilde dillendiren –özellikle yeni solun temsilcisi- bazı partiler var. Var ama onlar da mevcut seçim sistemi ve seçim barajıyla daha seçime girmeden hükmen yenik ilan edilmiş sayılmıyorlar mı?

Kısaca, bir bisiklet kullanıcısı olarak kurumsal siyasetin yolları bana kapanmış durumda. O zaman ben de yaşanan adaletsizlikten dolayı mağdur olan diğer bisikletlileri arayıp bulurum. Onlarla organize olurum. Benzer kaygı ve hassasiyetlere sahip kişi ve STK’larla işbirliği yapıp, bir hareket ağını genişletirim. Hep beraber sokağa bisikletlerle düşüp yaşanan adaletsizliği ifşa eder, çözüm isterim.

Yeri geldiğinde trafikteki hız limitlerini ihlal etme pahasına bir süreliğine de olsa yolları bisikletlerle kaplarım. Belki trafiği engellediğimizi düşünenler olabilir. Hatta son zamanlarda videosu sosyal medyada dolaşan halk otobüsündeki olayların benzerleri yaşanabilir. Hani o otobüsü bisikletlilerin üzerine sürüp, onları ‘gebertmeyi’ önerenlerin; hatta eline pala alıp bisikletlilere saldıracağını böğüren şehir eşkıyalarının olduğu videodan bahsediyorum.

Kimse kusura bakmasın trafiği yılın 365 günü asıl engelleyenler motorlu taşıtların kendisi. Buna dikkat çekmek için o kadar sivil itaatsizlik vatandaş olarak benim de hakkım olsun.

***

İşte ben de bisikletli bir vatandaş olarak haklarını arayan diğer bisikletlileri buldum.

Caddebostan sahilinden Beltur önünden yola çıkılacak. Motorlu taşıtların aramızdan aldığı son bisikletli olan Zihni Şahin’in hayatını kaybettiği Dragos’a kadar pedallanacak.

Yol boyunca var olan kısıtlı uzunluktaki bisiklet yoluna araçlarını park edenler şikâyet edilecek. Bu araçlar hakkında işlem yapılması için inatla beklenecek.

Yollar kısa bir süreliğine de olsa trafiğin asli unsurlarından olan bisikletlerle kaplanacak. Böylelikle hem geçtiğimiz günlerde Dragos’ta sağ şeritte bisikletiyle ilerlerken bir dolmuşun çarpması sonucu hayatını kaybeden Zihni Şahin – ve trafikte can veren Tolga Beyenir, Meril Çiğdem Durmuş gibi diğer bisikletliler- anılacak, hem de bisikletlilerin trafiğin asli unsuru olduğu yetkililere ve kamuoyuna hatırlatılacak.

***

Alın size yine Gezi benzeri bir protesto öyküsü. Amaç yine ‘masum’. Hatta birçoğuna göre gayet önemsiz bir mesele. Ama kulaklar sağır olunca tıpkı sadece bir parkı korurken olduğu gibi bir anda koca bir demokrasi ve hak arama öyküsüne dönüşüveriyor.

Yani konu bisiklet ama aynı zamanda onun çok da ötesinde.

Bu arada şimdiden ilan edeyim: ne benim ve ne de diğer bisikletligillerin dünya bisiklet kartelleriyle veya Türkiye’yi çökertmeye çalışan lobilerle ilgimiz veya ilişkimiz var. Kimse bisikletin altında buzağı aramaya kalkmasın.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR