Ekolojik YaşamKentManşet

Bir zamanlar övülen ‘akıllı şehirler’deki ışıltı neden sönüyor?

0
Japonya'da 175 dönümlük bir alan için planlanan "akıllı bir şehir" olan Woven City'nin bilgisayar görüntüsü. TOYOTA

Yazan: Jim Robbins

Yeşil Gazete için çeviren: Canan Soylu

*

Geçen şubat ayında Toyota şirketi, Fuji Dağı‘nın gölgesinde 175 dönümlük bir arazi üzerinde sıfırdan inşa edilecek olan Woven City adını verdiği fütüristik bir şehir merkezinin temelini attı. Woven City, şehir kurucularının son derece verimli, kirlilik içermeyen ve sürdürülebilir bir şehir yaratmak için otomobilleri, robotları, verileri ve bilgisayarları bir araya getirmeyi planladığı projenin bir referansı niteliğinde.

Toyota, yeni şehrin karbon nötr olacağını söylüyor. Güneş ve rüzgar diğer enerji ihtiyaçlarını karşılarken, otonom arabalar çevreyi kirletmeyen yeşil hidrojenle çalışacak. Ve Woven City’ye yerleştirilmiş sensörler, şehrin sürekli olarak daha temiz olmasına ve daha sorunsuz çalışmasına yardımcı olmak için bir dizi ölçüm yapacak ve bunları yapay zeka ile işleyecek.

Woven City, yakın zamanda inşa edilmiş veya şu anda planlanmakta veya inşa edilmekte olan ve sayıları hızla artan “akıllı şehirler”den sadece biri. Örneğin, NEOM, Suudi Arabistan‘da yapım aşamasında olan ve bir milyon insan için 500 milyar dolarlık fütüristik bir şehir. Mısır, Kahire yakınlarında planlamacıların sonunda 6,5 milyon kişiye ev sahipliği yapabileceğini söylediği yeni bir akıllı başkent inşa ediyor. Eski bir Walmart yöneticisi tarafından önerilen Telosa, ABD‘nin batısında “henüz belirlenmemiş bir yerde” 50.000 nüfuslu bir şehir olacak. Çin‘de çok sayıda akıllı şehir inşa edildi veya inşa ediliyor.

Akıllı şehir için tek bir tanımlayıcı kavram bulunmuyor. Ancak temel tanım, trafikten kirliliğe, enerji ve su kullanımına kadar hayatın sayısız yönünü izleyen sensörlerle dolu bir şehir olarak verilebilir. Woven City örneğinde, “akıllı evler”, sakinlerin sağlığını izleyecek sensörlere sahip olacak. Bu şehirlerdeki tüm monitörler, bu prototip toplulukların omurgasına, yani nesnelerin internetine (IoT), başka deyişle gündelik nesnelere yerleştirilmiş küçük bilgisayarların birbirine bağlanmasıyla işleyecek. Toplanan devasa veri hazinesi, şehirleri daha yeşil ve daha yaşanabilir hale getirmek için yapay zeka ile yorumlanacak.

Ütopik vizyonlar, insanlara hitap etmiyor

Akıllı şehir destekçileri, bu toplulukların daha sağlıklı bir gezegenin geleceğini temsil ettiğini söylerken, önde gelen bazı akıllı şehirler ütopik vizyonlarını gerçekleştirmenin önünde ciddi engellerle karşılaştı. Abu Dabi‘deki Masdar City, şehrin maliyetinin tahmin edilenden çok daha fazla olması nedeniyle 2008’de başlayan ve devam eden mali sorunlar sonucunda akıllı şehir ana planına devam edilemedi. Songdo, Güney Kore‘de henüz binalarını dolduramayan 170.000 nüfuslu bir akıllı şehir olarak kurulmuş iken şimdilerde bir hayalet kasaba ya da ‘soğuk’, ‘kişisel olmayan’, ‘homojen’ ve ‘donuk’ olarak tanımlanıyor.

Akıllı şehirler üzerine yakın tarihli bir makale, bu şehirlerin monoton doğalarıyla mücadele etmek için günlük yaşama şans eseri değerli bir şeyler keşfetme yeteneği ekleme yollarının üstesinden gelmeye çalıştı.

The New School for Social Research‘te antropoloji profesörü ve A City is Not a Computer (Bir Şehir Bilgisayar Değildir) kitabının yazarı Shannon Mattern, “Özellikle çevresel uygulamalar için akıllı şehir konseptlerinden gelebilecek pek çok iyi şey var” diyor:  “Ancak, müdahale yöntemlerinizi, kendilerini nicel ölçüme uygun hale getiren türlerle gerçekten sınırlıyor. İnsan doğasının dağınık, belirsiz boyutlarını alıp onları algoritmikleştirmenin yollarını bulmaya çalıştığınızda, orada her zaman bir başarısızlık, çatlaklardan kayıp giden bir şey vardır.”

Tarih, kültür ve hayatın manevi yönleri, eleştirmenlerin akıllı şehirlerde eksik veya azalmış olarak belirttiği yönler arasında bulunuyor.

Akıllı şehirlerin, üzerine inşa edildikleri manzaraya yabancı olduklarına dair eleştiriler de var. Rice Üniversitesi‘nden antropolog Gökçe Günel, Masdar City hakkında yazdığı, Çölde Uzay Gemisi kitabında, hem Masdar City hem de Neom’un “çölün, üzerine her türlü idealin yansıtılabileceği boş bir bölge olduğu vizyonunu paylaştıklarını” söylüyor: “Bu yüzden Masdar City’i dünyanın geri kalanından izole edilmiş bir uzay gemisine benzettim.”

Güney Kore’de bir “akıllı şehir” olan Songdo, insanları ve işletmeleri oraya taşımakta zorluk yaşıyor. CHRISTIAN SCIENCE MONITOR, ANN HERMES /AP

Geleceğin bu muhteşem, Oz benzeri, her şeyi kapsayan şehirlerini yaratmak için trilyonlarca dolar harcanmasına rağmen, önde gelen bazı analistler çok farklı bir akıllı şehir konseptine inanıyor.

Barselona’daki bir işletme okulu olan EADA profesörlerinden ve akıllı şehir kavramının öncülerinden, iklim stratejisti Boyd Cohen şunları söylüyor: “Yeşil, akıllı şehir inşa etme çabalarından neredeyse nefret ediyorum. İnsansız akıllı bir şehir, aptal bir şehirdir. İnsanların yokluğunda, tarihin yokluğunda, kültürün yokluğunda akıllı bir şehir inşa ediyorsunuz. Şehir planlamacıları, ‘Bu harika, muhteşem şehri inşa edeceğiz ve insanlar gelecek’ diyor ancak gelmiyorlar. İnsanlar, topluluklar halinde yaşamak ve etraflarında kültüre sahip olmak istiyorlar.”

Cohen, bakir topraklarda yükselen yeni bir şehir yerine alternatif olarak akıllı teknolojileri, mevcut şehirlere dahil etmek gerektiği kanısında. Singapur, Londra ve Barselona, altyapılarını daha verimli bir şekilde işletmek ve daha çevreci olmak için akıllı teknolojileri benimsemede dünyaya öncülük eden şehirler arasında yer alıyor. Örneğin, Londra’da ışık direklerindeki sensörler hava kirliliğini izliyor ve özellikle kaçınılabilecek kirli noktaları gösteriyor. Çöp toplama, atık bertaraf sürecinin en pahalı kısmı olduğu için, Barselona, dolu ve toplanmaya hazır olduklarında sinyal veren “akıllı çöp kutuları”nı benimsedi. Ancak teknoloji her zaman her şeyin başı ve sonu değil.

Cohen, şehirlerin iklim değişikliğinin ön saflarında yer aldığına ve hayatta kalabilmek için daha akıllı olmaları gerektiğine inanıyor: “2009’da [Kopenhag’daki BM iklim konferansında] herkes Obama ve Birleşmiş Milletler’in CO2 emisyonlarını kısıtlama anlaşmalarıyla dünyayı kurtaracağını düşündü. Bu olmadı ve hala olmuyor. Bu yüzden dikkatimi şehirlere çevirdim. İklim değişikliği konusunda daha hızlı harekete geçeceğimiz yer orası.”

Toplanan verilerin kim ve nasıl kullanacak?

Kentsel planlamanın fosil yakıt kirliliğini ve tüketimini azaltmanın en önemli yolu olabileceğini belirten Cohen, etkili kentsel tasarımın (yoğunluk, yürünebilirlik, insanların uzun mesafeler sürmek zorunda kalmaması için karma kullanım ve verimli, temiz elektrikli veya hidrojenli toplu taşıma) temel olduğuna dikkat çekiyor: “O zaman teknolojide katman yaparsın, yenilenebilir ve dağıtılmış enerji etrafında teknoloji ve binalarımızı daha enerji verimli hale getirmek için enerji tüketimi, ulaşım ve şehir planlaması ile uğraşırsanız, iklim sorununu çözmek için uzun bir yol kat etmiş olursunuz.”

Akıllı şebekeler, akıllı şehirlerin önemli bir bileşeni. Bu elektrik şebekeleri, kullanıcılardan IoT üzerinden bilgi alarak elektriğin dağıtımını optimize eder. Bu veriler uzmanlara enerjinin nasıl, nerede ve ne zaman kullanıldığı hakkında bilgi sağlar. Bazı modellerde o verileri yapay zeka ile yorumlar. Ancak enerji kaynakları çeşitlendikçe – büyük ve küçük kaynaklardan, hatta bireysel evlerden ve güneş ve rüzgar gibi geleneksel kaynaklardan gelen – bu, elektrik sistemlerinin gücün nerede gerekli olduğunu verimli bir şekilde algılamasını ve tahsis etmesini zorlaştırır. Mevcut gücü daha iyi yönetebildiği için akıllı şebeke israfı önler ve yenilenebilir kaynaklardan en iyi şekilde yararlanabilir.

Şehirlerde bir dizi başka akıllı uygulama kullanılıyor. Otopark, şehir sakinlerinin baş belası olmaya devam ederken akıllı park etme dikkat çekmeye başladı. Örneğin İspanya‘daki Santander, IoT’ye bağlı 20.000 park sensörüne sahip olduğu için dünyanın en akıllı şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Park yerlerinin altındaki sensörler, boş olduklarını anlıyor ve bu bilgiyi bir kontrol merkezine antenlere gönderebiliyor. İşaretler, sürücüleri boş noktalara yönlendirerek, araçla boş alan aramak için harcanan süreyi sınırlandırıp yakıt kullanımını, karbondioksit ve otomobil kirliliğini ve trafik sıkışıklığını azaltıyor.

Hollanda, Utrecht‘te de insanlar, üç tür partikül hava kirliliğini ölçen ve aynı zamanda konumlarını, hızlarını, akü voltajını, sıcaklık ve nemi, yol koşullarını ve merkezi bir veriye gönderilen organik gazları kaydeden “sniffer bisikletleri” kullanıyor. Şehir yöneticilerine bilgi sağlayan fiili sensörler sayesinde insanlar en temiz rotayı seçebiliyor.

Birleşik Arap Emirlikleri, Masdar Şehrinde, soğuk havayı çeviren bir kule.

Su kullanımı, akıllı uygulamaların bir diğer ana hedefi. Örneğin bir akıllı telefon uygulaması, tesisatlarında tespit edilemeyen bir sızıntı konusunda sakinleri uyarabiliyor ve tüketim ile kaliteyi izlemelerine olanak tanıyor. Barselona, kamusal alanlarında kullandığı akıllı sulama sistemine öncülük ediyor. Yetkililer öncelikle her parktaki bitki türlerinin envanterini çıkarıp tam olarak ne kadar suya ihtiyaçları olduğunu belirliyor. Hava istasyonları ve yağmur göstergelerinden alınan verilerle birleştirilen su ve nem sensörleri, toprağın ve havanın ne kadar nemli olduğu hakkında bilgi veriyor ve doğru miktarda suyun verilmesini sağlıyor. Şehir, bu sayede su faturasında yüzde 25 tasarruf ettiğini söylüyor. Bu, yılda 400.000 avrodan fazla demek oluyor.

Ancak akıllı şehirlerde de, toplanan verilerin kime ait olduğu ve nasıl kullanılacağı konusunda sorun yaşanıyor. Sidewalk Labs adlı bir Google iştirakinin Toronto‘daki göl kıyısında Quayside adında 12 dönümlük bir akıllı şehir geliştirme planı vardı. Proje, büyük ölçüde verileri yönetmek için güvenilir olup olmayacağı konusunda eleştirilerle karşılaştı. Bir risk sermayedarı olan Roger McNamee, belediye meclisine bir mektup gönderdi ve bilgi teknolojisi devine güvenilemeyeceğini söyledi:  “Toronto sahilindeki akıllı şehir projesi, gözetim kapitalizminin bugüne kadarki en gelişmiş versiyonudur. Şirket, insan davranışlarını dürtmek için algoritmaları, işini destekleyen yönde kullanacak.”

Sidewalk Labs CEO’su Daniel L. Doctoroff ise bu eleştirilere karşı 2020’de  projenin iptalinin büyük ölçüde Toronto emlak piyasasındaki pandemi ve ekonomik belirsizliğin bir sonucu olduğunu söyledi. Doctoroff, geçen yıl, “Planın temel kısımlarından ödün vermeden 12 dönümlük projeyi finansal olarak uygulanabilir kılmak çok zorlaştı” diye yazdı.

Özellikle teknoloji ve konseptler gelişmeye devam ederken, akıllı şehir olarak neyin işe yaradığına dair vizyonun hala erken aşamalarda olduğu açık. Cohen, “Bırakın dünyayı, bir şehirde en sürdürülebilir modelleri büyütmek zaman alacak” diyor.

Makalenin İngilizce orijinali 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.