Dış Köşe

Bir ülkenin saygınlığı – Ahmet İnam

0

Suriye’nin uçağımızı düşürmesi, ülkemizin saygınlığına bir meydan okuma mıdır? Bir ülkenin saygınlığı, kendisine sataşanlara verdiği yanıtlarla mı belli olur? Örneğin İsrail, kendisine yapılan saldırılara misliyle cevap verdiği için mi saygın bir devlet oluyor? Örneğin Amerika’nın ‘saygınlığı’ ekonomik ve askeri gücüne mi dayanıyor? Burada saygınlıkla saldırılamazlık ayırımı yapmak gerekiyor. Ülkemiz saldırılamaz bir ülke olduğunu elbette gösterecek. Göstermeli. Ama saygınlık farklı bir şey.
Nedir bir ülkenin saygınlığı? Soruyu bir ahlak sorusu olarak ele alabilir miyiz? Bir deneyelim.
Uluslararası ilişkilerin bireyler arasındaki ilişkilerde olduğu gibi bir ahlakı olabilir mi? Bu soruyla yıllardan beri uğraşır dururum. Uluslararası ilişkiler  konusunda çalışan uzmanlar biraz küçümseyici bir tavırla bakarlar soruma. Devletlerarasında antlaşmalara dayalı ‘hukuk’ vardır. Hukukun sık sık zorlandığı yerlerde güç kavgası söz konusudur. Ekonomik ve askeri gücünüz yerindeyse, sizden bu açılardan güçsüz diğer devletlere bir tehdit oluşturabilirsiniz. Devletler arasında farklı bir ince zekayla yürütülen, adına ‘uluslararası politika’ denilen hayatta kalma, sözünü geçirme mücadelesi vardır. Uluslararası alanda itibarımız ahlak ölçütleriyle değil de ekonomik ve askeri gücümüzle, yürütebildiğimiz ‘dış politika’ ile belirlenir.
Burada ‘ahlak’tan anladığım, bireysel anlamda toplumdaki bireylerin, uluslararası anlamda ise devletlerin bir arada yaşamasını sağlayan kurallar, değerler bütünlüğüdür.
Kimi zaman görünüşteki bu iki ‘ahlak’ çakışır. Bir örnekle anlatayım. Bir mahalle düşünelim. Orada sokak egemenliğini sağlamaya çalışan kabadayılar olsun. Gücü elinde tutma savaşında en iyi dövüşen, sözünü diğer kabadayılara geçirebilen saygınlığını kazanır. En itibarlı kişi olur. Mahalleye bir anlamda, kavgalar dövüşler olsa da, bir ‘düzen’ gelir. Bir arada yaşamanın kuralları oluşur. Güce dayalı bir ‘ahlak’ meydana gelir.
Böyle bir egemene karşı bir saldırıda bulunulursa ne olur? Egemen iktidarını sürdürebilmek için sataşana ya da saldırana haddini bildirmek durumundadır. Yoksa gücünü sürdüremez. ‘İtibarı’ yok olur.
Benzeri bir durum uluslararası ilişkilerde de söz konusu değil midir? Bir ülkenin ‘saygınlığı’, güçlü bir orduyu elinde bulunduracak ekonomik bir saygınlıkla sağlanmıyor mu?
Burada korkuya, tehdide dayalı bir ‘ahlak’ söz konusu değil midir? O güçlü ülkenin, örneğin ABD’nin ülkelerin yönetimlerine karışma, halklarına eziyet etme gücünü, dünya büyük ölçüde meşru görmüyor mu? 11 Eylül olayları sonrası olup bitenlerde bunu görmedik mi? 
Korkuya, tehdide dayalı bir düzen olabilir mi? Olabilirse bu düzenin adı ahlak düzeni olabilir mi? Ahlakın olmadığı yerde saygınlık olabilir mi?
Saygınlık, karşısında sindiğimiz, tir tir titrediğimiz, eleştirmeye, söz söylemeye, çatmaya, çatışmaya korktuğumuz, tek bir insan olsun, topluluk, toplum, devlet olsun, bir gücün özelliği midir?
Bir birey, bir toplulukta hakarete uğrayarak küçük düşürüldü diyelim. Şimdi bu kişi saygınlığını korumak için hakaret edene haddini bildirmeli midir? Bildirecekse bunu nasıl yapacaktır? Herkesin gözü önünde saygınlığı zedelenmiş biri ne yaparsa tekrar saygınlığını kazanabilir?
Sorunun yanıtı içinde yaşanılan durumu iyi değerlendirmekle olanaklıdır.
Saygınlık bir değerdir. Bu değeri nasıl anlayıp, yaşadığımızdır önemli olan.
Suriye sorununa gelelim. Suriye’nin canını yakarak yitirdiğimizi düşündüğümüz itibarımızı kazanmış olur muyuz? Şu mudur itibar: Bana sataşırsan sonun kötü olur? Suriye korkup, geri çekilerek Türkiye’ye çatmak doğru değilmiş dediğinde mi itibarımız yerine gelecek?
Siz saygın ülkesiniz, sizden herkes korkacak. Kimse size ilişmeyecek. Bu mudur saygınlık?
Saygınlık öncelikle bağımsızlık, özerk bir yönetim gerektirmez mi? Siyasi açıdan, ekonomik ilişkilerinizde başka ülkelere bağımlı iseniz nasıl saygın olacaksınız?
Kendi içinizde, kendi halkınızın bir bölümüne haksızlık yapıyorsanız, medyaya baskı uyguluyor, adaleti tam sağlayamıyor, muhalif seslere tahammül edemiyorsanız nasıl saygın bir ülke olacaksınız? Neden diğer ülkeler sizi saysın ki? Hangi değerleri yaşıyor halkınız? Dünyaya sanatta, teknolojide, bilimde, düşüncede, sporda ne gibi katkılarınız oluyor, sağladığınız başarılarla.
Tarihimizdeki zenginliği, hikmet derinliğimizi yeterince gün ışığına çıkarıp, onları evrensel boyutlarda dünya kültürüne katmadıkça, manevi saygınlığımızı, dünyanın manevi hayatının bir parçası kılmayı başaramadıkça nasıl olacak da yalnızca ‘bize kimse çatamaz’ görüntüsünü edinerek saygınlık sağlayabildiğimizi düşüneceğiz? Geçici, günlük siyasi çekişmelere bağlı, başkalarını korkutarak, onların canını yakarak kazanabileceğimizi düşündüğümüz saygınlığın, dünya tarihine saygınlık olarak geçebileceğini düşünmek istemiyorum.

Ahmet İnam – Akşam

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.