17 Ekim günü İstanbul’da medyanın fazlaca itibar etmediği dehşet verici bir olay meydana geldi.
O gün Türk Hava Yolları’nın İstanbul – Washington seferini yapan Airbus A340-300 tipi bir uçağı, içinde 220 yolcusuyla saat 13.35’de Atatürk Havalimanı’ndan havalandı.
Hava şartları mükemmel, görüş iyi, her şey yolundaydı!
Ancak kalkış esnasında uçağın 4 motorundan birine kuş çarptı.
Pilotlar için böyle bir kaza “kabus” ile eşdeğerdir.
Çünkü motordan kopan paller kaputu delerek kabine girebilir ya da kanattaki yakıt tanklarına zarar vererek yangın çıkarabilir, hatta uçağın düşmesine dahi sebep olabilir.
Havayolu taşımacılığı tarihinde bu şekilde ölümle sonuçlanmış kazalar vardır.
Amerikan Federal Havacılık Kurulu’nun (FAA) araştırmalarına göre,uçaklarda her 5 bin uçuştan 1’inde bir kuş çarpması vakasına rastlanmaktadır.
O 17 Ekim günü THY uçağının pilotu olayın ciddiyetinin farkındaydı. Ve hiç tereddüt etmeden Atatürk Havalimanı Hava Trafik Kontrol kulesiyle irtibata geçerek geri dönüş izni istedi.
Prosedürün emrettiği şekilde Karadeniz açıklarında yakıtını boşaltan uçak, kısa süre içinde Atatürk Havalimanı’na geri döndü.
Uçak bakım için hangara çekildi. Yolcular THY’ye ait başka bir uçakla 17:30’da Washington’a gönderildi.
Kaza ucuz atlatılmış, kimilerine göre “Allah nazardan saklamıştı”.
Ancak bu tip çarpışma vakalarının dünyanın her yerinde olduğu gibi İstanbul’da da yeniden gerçekleşme ihtimali yok değil.
Neyse ki, Yeşilköy şehrin güneyinde.
İstanbul, göçmen kuşların geçiş güzergahı üzerinde bir şehir olsa da, kuşlar ilkbahar ve sonbahar göç sezonunda ağırlıklı olarak şehrin ormanlık ve sulak alanlarının bulunduğu kuzey kesimlerinden geçiyorlar.
O yüzden şehrin kuzeyine inşa edilecek bir havalimanı bu konuda Yeşilköy kadar şanslı olamayacak.
Ancak bazı “uzmanlar” bu yöndeki bilgileri birilerine doğru dürüst aktarmamış olacak ki, 3. havalimanı için şehrin kuzeyinde, göçmen kuşların göç güzergahının üzerinde bir nokta belirlendi.
Üstelik Atatürk Havalimanı’nı genişletme yoluna gitmek ya da yeni havalimanını yine güneydeki Silivri’de inşa etmek gibi bir seçenek varken!
Bu açıdan bakıldığında, 17 Ekim 2013 tarihinde gerçekleşen kaza, İstanbul’un kuzeyine 3. havalimanı yapmayı planlayanlar için ilk ciddi uyarı niteliğindeydi.
Göksel bir uyarı! İnananların gözünde “Allah nazardan saklarken ”belki de Türkiye’yi uyarmıştı!
Şimdi öyle bir uyarının yapamadığını benim tek başıma yapma imkan ve ihtimalim yok!
Ama kuşların göçünü epey zamandır izleyen bir kuş gözlemcisi olarak, İstanbul’un kuzeyine inşa edilecek bir havalimanının taşıdığı riskin boyutları konusunda sahip olduğum verileri ve gözlem notlarını aktarmamın herhalde bir sakıncası olmaz.
Elimde benim de bir üyesi olduğum İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu’nun(İKGT) en son 2011’de yürüttüğü “İstanbul Boğazı Göçü” başlıklı çalışmasının sonuçlarını içeren bir rapor var.
Bir kere, her şeyden önce İstanbul için bu tip çalışmalar çok önemli. Çünkü, her yıl yüz binlerce leylek ve yırtıcı kuş Afrika’daki kışlama alanları ile Avrupa’daki üreme alanları arasında mekik dokuyor. Kuşlar bu göçleri sırasında temel olarak 3 güzergah takip ediyorlar. Bunlardan biri Cebelitarık Boğazı, diğeri Tunus – Sicilya –İtalya güzergahı, bir diğeri de İstanbul Boğazı. Yapılan sayımlara göre, 1 km’lik dar deniz hattıyla İstanbul Boğazı, bir kıtadan diğerine çıkıp inen kuşların en yoğun şekilde takip ettikleri güzergah.
İKGT2011 yılının bahar aylarında yürüttüğü çalışması kapsamında, işte bu güzergahı inceleme altına aldı.
3 ay boyunca Boğaz’daki belirli noktalarda göç gözlemi ve sayımıgerçekleştiren İKGT üyelerinin gözleri 1 Mart -31 Mayıs tarihleri arasındaki günlerde toplam 622 saat İstanbul Boğazı semalarına çevrildi.
Bu gözlemler sırasında özellikle süzülerek uçan büyük kanatlı kuşlar gözlendi. Ve bu kategoriye giren 234 bin bireyin ilkbahar göçünde Anadolu yakasının kuzeyinden gelerek İstanbul Boğazı’nı geçtiği görüldü. KuşlarAvrupa yakasına ağırlıklı olarak Garipçe –Büyükdere bandından geçiş yapıyordu.
En yaygın görülen türler ise sırasıyla leylek, şahin, küçük orman kartalı, arı şahini, atmaca, karaleylek, yılan kartalı, kara çaylak, saz delicesi ve küçük kartaldı.
Tabii bu rakam sadece göç sezonunda gözlem yapılan 622 saati dikkate almaktaydı. Çalışmada bu nedenle aslında gerçek rakamın (300 bini leylek ve 150 bini yırtıcı olmak üzere) 450 binin altında olamayacağı belirtiliyordu.
Ayrıca havanın güzel olduğu günlerde termik akımları kullanarak gözle seçilemeyecek irtifalara yükselmiş olan kuşlar ile söz konusu bandın biraz dışından geçen kuşlar gözlem kapsamına girememişti.Üstelik bu rakamlara sayıları yine yüz binlerle ifade edilecek ötücü kuşlar dahil değildi. Şehrin kuzeyindeki çöplükleri mesken tutmuş martı vd. on binlerce kuş zaten kapsam dışıydı.
Bir başka deyişle, ilkbahar göç sezonunda İstanbul’un kuzeyindeki ormanlık bölgeleri ve sulak alanları takip ederek Avrupa içlerine, üreyecekleri alanlara doğru göç eden kuş sayısı muhtemelen 1 milyonun üzerindeydi.
Göç eden kuşların yoğunluğu şartlara göre gün ya da saat bazında değişiklik arz ediyordu. İKGT üyesi bazı gözlemci arkadaşlarımla birlikte Sarıyer Garipçe yakınlarındaki gözlem noktasından sadece 31 Mart 2012 günü12-14 bin küçük orman kartalının, 3 bin civarında leylek ve bir o kadar da şahin, atmaca, delice gibi türlerle geçiş yaptığına tanık olmuştuk.
Göçmen kuşlar ağırlıklı olarak Riva sulak alanı – Beykoz tepeleri üzerinden geliyor ve Garipçe – Demirciköy – Uskumruköy–Durusu hattını takip ederek Avrupa’ya çıkıyorlar.(Bu göç sonbahar döneminde tersine dönüyor ve kuşlar Boğaz’ı bu kez bu hattın biraz altından kat ediyorlar.)
Yani kuşlar 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. havalimanının planlandığı güzergahı kullanıyorlardı. Yani kuşlar uzmanlarımızın mükemmel (!) seçimleri ile belirledikleri “yolumuza” çıkıyorlar.
Bizler kamulaştırma bedeli bu şekilde daha “ucuz” oluyor diye, şehrin kuzeyindeki ormanları ve bu ormanlarda yer alan milyonlar ağacı, canlıyı ve su havzalarımızı bir kalemde harcayalım!
Peki ya bu “ucuzluğun” yarın öbür gün insan hayatı gibi bir “pahası” olabileceği aklımıza geliyor mu, geldi mi?
Ya bir gün kucağımızda “hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır” dilemek zorunda kalacağımız uçak kazaları bulursak ne olacak?
“Kader” mi, diyeceğiz timsah gözyaşları içinde?
“Takdir-i ilahi, bu tip kazalar dünyanın her yerinde oluyor” mu, diyeceğiz?
Oysa yukarıda da belirttiğim gibi, 17 Ekim günüo “takdir” bizleri uyarmak yönünde olmuştu. Üstelik de olabilecekler sadece “bir depo benzine”bu kez bizim “takdirlerimize” sunulmuştu!
Peki yarın öbür gün 3. havalimanı için yanlış yer seçiminden ötürü meydana gelebilecek bu tip bir kaza sonucunda bir kişinin bile burnu kanarsa, kim verecek bunun hesabını?
Bu projelere onay ve destek veren uzmanlarımız (!), kankalarımız mı?
Kredi veren bankalarımız mı?
Kim?
Bakın, 15 Ocak 2009’da Kuzey Carolina’ya gitmek üzere New York’un LaGuardia Havalimanı’ndan havalanan US Airways’e ait Airbus A 320 tipi yolcu uçağı da kuşlara çarpmıştı. 15 bin saatlik uçuş deneyimi olan ikinci pilotun bu çarpışma öncesinde aslında kaz sürüsünü fark ederek, “ne mükemmel bir V-uçuşu değil mi?” dediği anlatılır. Uçak çarpışma ile irtifa kaybedip sulara gömülmeden az önce!
Sizce bizim “kuş beyinli” (!) dostlarımız, binlerce yıldır takip ettikleri göç rotaları üzerinde yeni bir havalimanı ve bu havalimanından peşi sıra havalanan uçaklar gördüklerinde, “ne mükemmel bir uçuş,ne mükemmel bir U-dönüşü” demeleri mümkün mü?
Kuşlar, pilotların da fark ettiği gibi, mükemmel bir seyir izliyor olabilirler. Onların bu seyri geliştirip mükemmelleştirmeleri binlerce yıllarını aldı.
Şaşırtıcı olan, biz insanların on binlerce yıllık“tekamül” sonrası geldiğimiz nokta.Ve o noktada aldığımız kararlar, yaptığımız tercihler.
Ama tabii arkadaşlarımıza gerekli talimatı vererek, ormanları kökünden kazıyıp atmak ve sulak alanları hızla doldurmak suretiyle, kuşların ayaklarını buradan kesecek önlemler (!) alma noktasında, çok başarılı (!) da olabiliriz. Kuşların nesillerini yok etme noktasında “gereken neyse” yaparız!
Bizde “önlem” ve “gereken neyse” deyince anlaşılan budur çünkü!
Belli ki, ne bilimsel ne de ilahi uyarıların duyulabildiği bir “Vicdansızlık Çağı”nı idrak ediyoruz. Alacağımız “önlemler” ile inşa edeceğimiz ormansız, hayvansız, susuz ve cansız İstanbul’umuz tüm insanlık alemine hayırlı olsun!
Akdoğan Özkan – www.t24.com.tr