ManşetYazarlar

Bir ayda iki maden felaketi: ÇED Olumlu raporlarını kim imzalıyor?

0

Yaşadığımız ve son günlerde iyice ağırlaşan ekonomik krizin etkisiyle gözden kaçırdığımız başka krizlerimiz de var. Her sabah sadece günden güne ağırlaşan ve insanımızı geçinemez hale getiren ekonomik krize değil, yeni bir çevre felaketine de gözlerimizi açıyoruz. Kentlerimizde günden güne ağırlaşan hava kirliliği, başta plastikler olmak üzere büyüyen katı atık sorunu, denizlerimizde, göllerimizde akarsularımızda her geçen gün artan sanayi ve endüstriyel tarım atıklarının neden olduğu kirlilik gibi toplumun önemli bir bölümünün kanıksadığı çevre krizlerimize şimdi de madencilik kaynaklı çevre felaketleri eklendi.

Başka ülkelerde olsa tüm kamuoyunu ayağa kaldıracak, ancak ülkemizde ise medyada sadece birkaç gün küçük bir haber olabilen ilk felaket 18 Kasım’da Giresun’da yaşandı. Bu ilimize bağlı Şebinkarahisar ilçesinde NESKO Madencilik AŞ’ye ait kurşun-çinko-bakır maden ocaklarında kullanılan siyanürün atıklarının ve diğer ilçelerindeki küçük madenlerin de atıklarının taşınarak depolandığı flotasyon tesislerindeki havuzlar patladı. Bu patlamayla birlikte, cevher zenginleştirmede kullanılan kimyasal maddelerle ve siyanürle kirlenmiş atık çamur, tesisin çevresinde bulunan dereye karıştı ve derenin etrafında bulunan Yedikardeş Köyü‘e ait bahçeleri kullanılamaz hale getirdi. Daha sonra bu tehlikeli atık Kelkit Çayı’na ve onun üzerinde bulunan Kılıçkaya Barajı’na kadar ulaştı.

Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Trabzon Şubesi’nden uzmanların hazırladığı rapor olayın ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne seriyor. Rapora göre ‘Şebinkarahisar ilçesinde NESKO Madencilik AŞ’ye ait 2 No’lu atık barajının gövdesinin bir kısmının yıkılarak, binlerce ton zehirli ağır minerallerin önce 1 No’lu baraja sonra da Darabul Deresi’ne dökülerek, dere sularıyla sürüklenmiş ve 5 kilometre uzaklıktaki Kılıçkaya Barajı’na ulaşmış’.  Raporda 4 bin 500 tondan fazla kimyasal atığın çevreye yayıldıktan sonra temizlendiği de belirtiliyor. Oda’nın raporunda, bu tesise nasıl ve kimler tarafından Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu verildiğini sorgulatan ürkütücü tespitler de var. JMO’nun   yaptığı tespitlere göre, tesisin yapıldığı yer doğru seçilmemiş, karayolu ve su kaynaklarına da çok yakın… Üstelik tesis orta ölçekli depremlere dahi dayanıksız yapılmış.

Daha önce de yaşandı

Daha kamuoyu bu felaketin sonuçları ile yüzleşemeden bu sefer 11 Aralık tarihinde Ayvalık – Karaayıt Köyü yakınlarında bulunan BİLFER Madencilik’e ait demir madeninin atık depolama alanı çöktü ve tehlikeli atıklar Şebinkarahisar’dakine benzer şekilde depolama alanın hemen yanındaki Madra Barajı’na ulaştı. Üstelik bu felaket bu yıl bu maden sahasında yaşanan ilk felaket de değildi. Bu yılın ilk ayında da Madra Barajı’na sıfır konumda bulunan atık depolama alanında bir çökme meydana gelmiş ve çok geniş bir alan bu felaketten etkilenmişti. Ocak ayı içinde yaşanan felakete rağmen ilgili şirket kapasite artırımı talebinde bulunmuş ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da kapasite artırımının çevreye karşı bir risk teşkil etmediğini ‘düşünerek’ ÇED olumlu kararı vermişti. ÇED olumlu kararı verilen ve atık kapasitesi artırılan bu tesisin yılın son ayında tekrar patlaması sonucu daha fazla miktarda zehirli atık Dikili, Bergama, Ayvalık ve Altınova ilçelerinin içme ve tarım suyunu karşılayan Madra Barajı’na karıştı. Şimdi kamuoyu ÇED olumlu kararının altında imzası olan ‘uzmanların’ kim olduğunu merak ediyor.

Yaşanan her iki felakette de halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturan, başta kanserler olmak üzere insanlarda önemli sağlık sorunlarına neden olan ve bu tür madenlerin atık bileşiminde bulunan siyanür, arsenik, antimon, bakır, cıva, çinko, kadmiyum, krom, kurşun, kükürt, demir gibi ağır metaller doğaya ve su kaynaklarımıza karıştı. Karsinojenik olan ve suda çözünebilen arsenik bileşikleri sindirim yolu ile vücuda alınıyor. Su yüzeyinde hidrojen siyanür (HCN) formuna dönüşüp buharlaşabilen siyanür ise toprağı, yeraltı sularını kirletir ve kirli toprakta yetişen bitkilere bulaşabilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda girebilir. Zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabilen kadmiyum, kadmiyum bulaşmış yiyeceklerin yenmesiyle, kadmiyumla kirlenmiş suların içilmesiyle vücuda alınabiliyor. Bu felaketler sonucu çevreye yayılan cıva ise hava, toprak ve suda bulunabilir ve solunum ve sindirim yoluyla insan vücuduna giriyor.

Adeta bağıra bağıra gelen ve çevresindeki tüm flora ve faunaya zarar veren bu iki felaket sonucu yayılan tehlikeli atıkların şimdilik insan ve çevre sağlığı üzerine gerçek etkilerini bilmiyoruz. Bu iki çevre felaketiyle ilgili Prof. Dr. Burcu Tokuç tarafından hazırlanan Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin (HASUDER) basın açıklamasının son bölümünde derneğin talepleri yer alıyor:

“Madenlere ait flotasyon tesisleri ve pasa alanlarında gerekli önlemlerin ilgili bakanlıklar tarafından alınması sağlanmalı, sürekli ve düzenli kontrolleri yapılmalıdır. BİLFER Madenciliğe ait tesisler gibi eski olan tesisler gözden geçirilmeli, gerekli iyileştirmeler yapılmalı, ömrünü tamamlamış olanların kapatılması sağlanmalıdır. Bunun yanında Kelkit Çayı’nın ve Madra Barajı’nın suladığı alanlarda bulunan tüm yerleşim yerlerindeki vatandaşların ağır metallerle ilgili uyarılması ve bilgilendirilmesi gerekmektedir. Kelkit Çayı, Kılıçkaya Barajı, Suat Uğurlu Barajı ve Çamlıca Barajı’ndan ve Ayvalık Madra Barajı’ndan su alan tüm alanlardan düzenli olarak su numuneleri alınarak ağır metal düzeyleri izlenmeli ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır.”

Bu haklı taleplerin başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olmak üzere yetkili kurumlar tarafından yerine getirilip getirilmeyeceği ve bölgedeki kirlenmenin gerçek boyutlarının kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmayacağı bilinmiyor. Muhtemelen de bu haklı talepler yerine getirilmeyecek.  Çevre ve insan sağlığına karşı sorumluluğunu bilen bir bakanlık üstelik daha önce gerçekleşen felaketlere rağmen bu tesislere HASUDER basın açıklamasında da vurgulandığı gibi yine de ÇED olumlu raporu verir miydi ?

Ülke olarak sermayenin değil, çevre ve canlı dostu bir yönetim anlayışına sahip olmadığımız sürece her sabah daha çok çevre felaketine gözlerimizi açmamız kaçınılmaz…

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.