Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojiManşetVideo

[Belgesel] Orman, millet bahçesi olunca: Aydos’un hüzünlü ağaçları, Aydostların çabasıyla kurtulabilecek mi?

0

Mini belgesel: Eylül Deniz YAŞAR

*

Ormana buldozer girer mi? Damperli kamyon, kepçeli kazıyıcı? Türkiye’de girer. Hele de TOKİ millet bahçesi yapacaksa izansızca girer.

Tüm çevre aktivistlerinin, mahallelinin itirazlarına, inatla dur demesine, yargı süreçlerine rağmen, nasıl mı oluyor bu iş? Aydos’un dostlarının sesine kulak verelim.

Polis çağırma tehditlerine, “burayı çekemezsiniz” diyenlere inat kayıt altına alabildiğimiz yıkım görüntülerine eşlik eden bu sesler, katledilen Aydos’un anlatmak isteyip de anlatamadıklarını haykırmak için ormanın dili, çığlığı, imdat çağrısı olanların sesi.

Adres konusunda size epey yardımcı olacak çevrimiçi haritadan kuş bakışı İstanbul Anadolu yakası görüntülerine baktığınızda – bu link üzerinden ulaşabilirsiniz- dört bir yanından yoğun yapılaşma ile sıkıştırılmış, adeta hapsedilmiş bir yeşil adacık olarak gördüğünüz yer: Aydos Ormanı.

Ancak bu orman göz göre göre elden gidiyor. Haftanın herhangi bir gününü ayırabilirseniz, o günün herhangi bir saati Aydos‘un Sancaktepe tarafını ziyaret ederseniz, ormana 20 yıldan fazladır komşuluk eden Enver Özbeler’in deyimiyle “cayır cayır” inşaat çalışmalarını da, “non-stop” çalışan iş makinelerini de kendi gözlerinizle göreceksiniz.

Bundan yaklaşık yarım asır önce dikilen çamlarla ağaçlandırılan, şehir tarafından yutula yutula giderek küçülen Aydos, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez’e göre “insan eliyle oluşturulmuş ve İstanbul’a armağan edilmiş” çok değerli bir hazine. Peki bu hazineye ne yapıyorlar? Millet bahçesi.

‘Ormandan bahçe olmaz, bahçe olursa orman olmaz’

Aydos konusunda çokça yazıp çizmiş Erdönmez’e soruyoruz, bunun akla izana sığan bir yanı var mı? “Yok,” diyor, “Ormandan bahçe olmaz, bahçe olursa orman olmaz.”

Ormanda neden millet bahçesi olmaz, buna karşı çıkanlar niçin karşı çıkıyor, bahçe inşası adı altında ormana neler yapılıyor, hepsi ve daha fazlasını Aydos Ormanı’nın yok edilmesine karşı mücadele veren doğa savunucuları, yıllardır orman ile içli dışlı yaşayan Aydos’a komşu mahalle sakinleri ve ormanın korunması için verilen hukuki mücadeleye öncülük edenler Yeşil Gazete‘ye anlattı.

Bu tanıklıkların görsel belleğini oluşturmak için ormanda yıllara yayılan özelleştirme, tahrip, talan ve yıkımların sonuçlarını ve şu an devam eden millet bahçesi inşa çalışmalarını da yerinde görüntüledik.

Kiralık orman: Belediye’den TOKİ’ye, TOKİ’den özel şirketlere

Kartal, Sancaktepe, Sultanbeyli ve Pendik belediyeleri olmak üzere dört ayrı belediyeye bağlı bu doğal zenginliğin başına gelen en kötü şeyin ilki belediyelerin yerel yönetim anlayışlarıysa, ikincisi de ilgili bakanlıklarının belediyeler ortaklığı ile önce TOKİ’ye, sonra TOKİ üzerinden bir takım özel inşaat şirketlerine ihale yoluyla kamusal birtakım alanları altın tepside sunmaları denebilir.

Aydos’ta millet bahçesi adı altında yapılanlar yıllara yayılan ekolojik yıkımın en güncel, canlı örneği.

İlk durak: Sancaktepe Belediyesi

Bu hikayede ilk durak; AKP’li Sancaktepe Belediyesi. 

2021 yılı faaliyet raporunda belediyenin “hudutları dahilinde bulunan 105,61 hektar alanın Aydos Millet Bahçesi kapsamında değerlendirilmek üzere taraflarına 20 yıl süre ile kiralandığı” açıklanıyor.

1 hektar 10 bin metrekare, yani 1.4 futbol sahası ediyor. Yani, Aydos Ormanı’nın içinde 105 futbol sahasından bile daha büyük bir alanı Sancaktepe Belediyesi kiralamış. Peki kimden kiralamış? Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı, özel bütçeli ve tüzelkişiliğe sahip bir “kamu kurumu” olan Orman Genel Müdürlüğü’nden (OGM).

İkinci durak: TOKİ

İkinci durak, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, nam-ı diğer TOKİ. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı TOKİ’nin resmi sitesindeki Aydos millet bahçesi ihalesi 21 Eylül 2021’de açılıyor. Yani belediye alanı kiralar kiralamaz TOKİ’ye havale etmiş, TOKİ de jet hızıyla ihaleyi açmış.

TOKİ’nin bu linkte açılan projeler sayfasında şehir bölümünden İstanbul’u seçerseniz açılan tabloda “İstanbul İli, Sancaktepe İlçesi, Samandıra Bölgesi Aydos Ormanı Millet Bahçesi ve Millet Bahçesine Ait Sosyal Donatılar İnşaatları İle Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İşi“nin “Lef Yapı İnşaat Telekomünikasyon Ve Ticaret Anonim Şirketi, Abdulnasır Matpan İş Ortaklığı”nda inşaat aşamasında sürdürüldüğünü görüyoruz. Tabloya göre inşaatın henüz yüzde 14’ü bitirilmiş.

Devletin koruması gereken ormanı devletten korumak

Ormana komşu Uğur Mumcu Mahallesi’nde 1993’ten beri ikamet eden Enver Özbeler, ormanın sadece bir yılda değil, son 30 yılda yaşadığı tahribatın bir tanığı. 63 yaşındaki Özbeler, yıllar önce çıkan bir yangın sonrası Aydos’ta başlatılan ağaç dikme seferberliğine katılmış, kendi diktiği ağaçların büyüdüğüne şahitlik etmiş bir Aydos dostu, kısaca bir “Aydost”… (Aydos Orman Savunması’na destek veren, ormanın yaşatılması mücadelesinde omuz omuza yürüyen gönüllüler arasında oluşmuş bir hitap şekli “Aydost”.)

Aydos Ormanı’nın batı ve kuzey kesiminin son 11-12 seneden beri özel bir şirket tarafından işletildiğini söyleyen Enver Özbeler,  “Adım adım ormanda tahribat başladı, altı kapılı bir güzergahta kapıların ve ormanın kenarında kır kahveleri yaptılar, düğün salonları, oyun parkları yaptılar. Göletin kenarını bile doldurarak daha da küçülttüler. Orman adım adım tahrip oldu” diyor.

Kapı girişlerinde kafamızı kaldırıp baktığımızda bu özel işletmenin adını hemen görüyoruz: Köymenler.  Vizyonubir işletmecilik, ormanın içerisinde işlettikleri alanda yok yok…

Enver Özbeler

Ormanda insani aktivite büyük bir hızla devam ediyor: Ağaçların arasında mangal yapanlar, gölde pedal çevirenler, ormanın pek çoğu köşesinde şişeler, naylon torbalar, her türlü atığı görmek mümkün. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de millet bahçesi yapılmasının “uykularını kaçırdığını” anlatan Özbeler,  “Dere yataklarını hep doldurdular. Fundalıklar, çalılıklar katlediliyor. Bazı alanlarda büyük çam ağaçları da kesildi, hep bunlara tanığız. Biz ormanın park haline getirilmesini, böyle bir mantığı kabul etmiyoruz. Aydos Ormanı’nın devlet koruması gerekiyor, fakat biz devletten korumaya çalışıyoruz. Rant amaçlı tahrip ediyorlar, buraya geliyoruz durdurmaya çalışıyoruz polis çağırıyorlar” diye konuşuyor

Millet bahçesi yangına davetiye

Niye, neden, niçin ormanda bahçe olmazmış diyenler için, cevap bilimde, bilimsel olarak bu işin neden olmayacağını açıklayan Cihan Erdönmez’de:

“Buraya çakacağımız her çivi büyük bir ihanet, doğaya, ormana ve gelecek nesillere. Millet bahçesi yeşil alan sistemi içerisinde ne dünya literatüründe ne Türkiye literatüründe yeri karşılığı olmayan bir uygulama. İşin içine milli, millet lafını katarak oluşturulmaya çalışılan bir algı yönetimi aracı.”

Cihan Erdönmez

Kentsel yeşil alan sistemleri içinde çok önemli bir yeri olan bir uygulama olsaydı bile, ormanda böyle bir tesis olmayacağının altını ısrarla çiziyor Cihan Erdönmez:

“Çünkü orman bir ekosistemdir, bir yaşam birliğidir. Çalı ve otsu bitkiler, hayvanlar, mantarlar, toprak, su, hava gibi pek çok biyotik ve abiyotik faktörün bir araya gelerek oluşturduğu bir yaşam formudur. İstanbul gibi beton yığınına dönmüş bir coğrafyadaki küçücük parçalara bunu yapmaya kalkarsanız bu orman gelecekte yok olacak demektir.”

Milet bahçesi projesi ile birkaç sene önce Aydos Ormanı’nda yangın çıkan  alanın komşu olduğuna dikkat çeken Erdönmez,  bir çam ormanı olan Aydos’ta çıkmış yangınlara dair pek çok kaydın olduğunu hatırlatıyor ve soruyor:

“Bütün bunlar varken millet bahçesi adı altında ormana bu kadar insan sokmak ne demek, biliyor musunuz?” Yanıtı da ekliyor: “Yangına davetiye çıkarmak demek. Yarın öbür gün o millet bahçesindeki herhangi bir faaliyet gerekçesiyle bir yangın çıktığında kimse bu vebalin altından kalkamaz. Biz de bunları yazıyoruz, kaydını tutuyoruz, hesabını sormak üzere.”

‘İnsaf, bu kadar şeyi ormana nasıl sığdıracaksınız?’

Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şube Başkanı Sezai Kaya da, “Millet bahçesi kavramı Cumhurbaşkanlığının bir kararnamesiyle ortaya çıktı. Millet Bahçesi kararnamesi rehberine baktığımızda kente yeşil alan kazandırma, kent halkının rekreatif ihtiyaçlarına yanıt verebilme gibi halkın ihtiyaçlarına dönük alanlar olarak açıklanıyor. İstanbul’da millet bahçesi adı altında birçok yer yapılmaya çalışılıyor,” diyor ve soruyor:

“Ama neden ormanlara dönük bir yönelim oldu?”

Sezai Kaya

Sancaktepe Belediyesi’ne “mesire yeri” olarak kiralanan 105 futbol sahasına denk gelen alanın statüsü “millet bahçesi” olarak değiştirildiğine dikkat çeken Kaya, “Orman Kanunu’nda ve ilgili yönetmeliklerde artık mesire yeri diye geçmiyor . Onu konaklamalı ve konaklamasız orman parkları diye bütünleştirdiler.  Millet bahçesi, böyle bir kategoriye de girmiyor üstelik” diye ekliyor.

Ona göre son 20 yıldır özellikle doğaya, ormanlara bir savaş açılmış gibi:

“Alabildiğine madenlere, turizm, ulaşım, altyapıya ilişkin tahsiste, yangınlarda  anormal bir yükseliş var. Buraları korunması gereken alanlar olarak değil, talan edilecek, oraya buraya tahsis edilecek alanlar gibi görüyorlar. Çünkü ellerinde kamu alanı da kalmadı. Millet bahçesi de böyle bir zihniyetin uzantısı gibi, bu sefer ormanlara millet bahçesi yapmaya çalışıyorlar. Aydos, İstanbul’da yangınların en çok çıktığı yer. Denetimsiz ve insanın çok olduğu bir alan. Her tarafı şehir, arada kalmış. Bu doğal yapıyı korumak yerine millet bahçesi adı altında ha bire tırtıklıyorsunuz.”

Millet bahçesi neler içeriyor?

“Listeyi okusam insaf, bu kadar şeyi ormana nasıl sığdıracaksınız dersiniz,” diyen Kaya’nın gösterdiği; millet bahçesi rehberinde yer alan listenin sadece bir kısmı:

“Meydanlar, idari birimler, açık hava sergi alanları, tematik bahçeler, çocuk oyun alanları, namazgah alanları, gösteri etkinlik alanları, açık veya kapalı otoparklar, mescit, idari ve teknik yapılar, tuvaletler, yeme içme yerleri, büfeler, çay bahçesi, cami, millet kıraathanesi…”

Yani adı millet bahçesi, ama kendisi bir bahçeden çok daha fazlası; inşaat bir kez başladı mı, burada sayılan tüm yapıların dikilmesine de kapı aralanmış oluyor.

Bunun bir yasal zemini olmadığını belirten Kaya, Aydos Ormanı’nda millet bahçesi yapılmasına karşı iki ayrı dava açıldığını, sonuncusunun İstanbul 9. İdare Mahkemesi’ne Türkiye Ormancılar Derneği adına Haziran 2022’de yapılan “yürütmeyi durdurma” başvurusu olduğunu anlatıyor:

“Haziran’da açtığımız dava delil toplama aşamasında sürüncemede gidiyor. Kurumlar arası yazışmalar yapılırken orman geriye döndürülemeyecek şekilde yapılaşmaya açıldı. En son ekim ayında mahkemeye OGM yazı yazmış. Başka bir avukat yine Aydos’taki arkadaşlarımızla başka bir hukuki girişim başlattı. Bu dava da sonuçlanmadı. Türkiye’de idari davalarda da adil bir işleyiş yok. Bu yüzden hukuki girişimlerin yanında mücadele azmini diri tutmak önemli. Validebağ Korusu’nda 20 yıldan fazladır sürdürülen mücadele azmi iyi bir örnek. Aydos’ta mücadele eden dostlarımıza da desteğin artması lazım, ki Aydos Validebağ’a göre çok daha geniş bir alanda, o nedenle daha zorlu ve daha çok çaba gerekiyor.”

‘Orman canlılığını yitirmeye başladı’

Millet bahçesi projesinin içeriğini araştırmak için defalarca belediye başkanlığına ve OGM’nin bölge müdürlüğüne gittiklerini anlatan Aydos Orman Savunması’nın kurucu gönüllülerinden Gönül Gümüşoğlu Özer ise  pek çok kez bireysel suç duyuralarında bulunduklarını söylüyor: “OGM diyor ki biz burayı 3d mesire alanı olarak kiraladık, fakat TOKİ ilgili firmalara millet bahçesi olarak ihale ediyor. Mesire alanı olsa birkaç tahta masayla belki süreç bitebilirdi. Ama millet bahçesi olunca projenin kapsamı çok geniş, ormana her girdiğimizde yeni bir yıkım, yeni bir inşa ile karşılaşıyoruz.”

Gönül Gümüşoğlu Özer

Süreç izinde açık bir bilgilendirme yapılmadığını hatta Sancaktepe Belediyesi’nin insanlardan bilgi gizlemeye çalıştığını kaydeden Gümüşoğlu Özer, “Ne zaman ormana girsek burası inşaat alanı girmeyin dediklerinde yüreğim cız ediyor. İnşaat alanı diye bizi ormana almamaları, rantı açıklayan en acı şey. Bir sürü ağacı kıskaç altına aldılar macera parkı diye, ertesi gün bakıyoruz çitler örmüşler. Her gün yeni bir sürpriz, burada tam olarak neler inşa edileceğine dair halen tam bir bilgilendirme yapılmadı. Süreç kesinlikle şeffaf yürütülmüyor” diye konuşuyor.

Emekli bankacı olan ve son beş yıldır Aydos’a komşuluk eden Gümüşoğlu Özer, ormanı savunanların temel talebini kısaca özetliyor:

“Millet bahçesi adı altında ormana yapılan tüm yapılara tamamen karşıyız. Projenin yapımına ilişkin bütün çalışmaların bir an önce durdurulmasını istiyoruz.”

Açtıkları yürütmeyi durdurma davası hala devam ediyor olmasına rağmen  hız kesmeden süren inşaat çalışmalarının ormanda geri döndürülemez hasarlar yarattığını belirterek ormana dair kişisel bir gözlemini paylaşıyor:

“Orman altı ay içerisinde canlılığını yitirmeye başladı. Sonbahar havası gibi, çamların hiçbir zaman yeşilini kaybetmediği bir ormandı, şu an her mevsim sonbahar havası gibi. Orman adeta üzgün.”

Gönül Gümüşoğlu Özer, ormanı savunmaya önce bireysel olarak başladığını, ama zamanla diğer çevre dostlarıyla birlikte orman savunmasını kolektif bir çabaya dönüştürdüklerini belirterek, tüm çevre aktivistlerini Aydos’u savunmaya davet ediyor:

“Bu orman hepimizin nefesi, çoluğumuzun çocuğumuzun yaşam alanı. O nedenle mücadele vermek gerekiyordu. Bireysel başladım ama çok güzel insanlar mücadelenin etkin hale gelmesini sağladık. Kurduğumuz Twitter, Facebook ve Instagram sayfası ile ciddi bir kamuoyu yarattık. Ormanın her köşesini, son ağaç kalana kadar savunmaya devam edeceğiz.”

Ağaç mezarlığı

Aydos gezilerimizin birinde bize eşlik eden, aynı zamanda Kuzey Ormanları Savunması’nda yer alan bir Aydost olan Ahmet Taha Türk, bir taştan diğerine adeta uçarak giderken karış karış gördüğü her bitkiyi, her kuş türünü açıklıyor:

“Bu bir küçük gri balıkçıl!” diye heyecanla bağırıyor Aydos gölünün kenarında kuşları izlerken, “Bu ormanda ilk kez gördük, burada yaşayan kuş türlerine yeni bir tür daha eklendi!”

Ormandaki en ufak bir kuş, kedi, yaprak kıpırtısına duyarlılıkla yaklaşan Türk, ormandaki insani aktiviteye de bir o kadar soğuk bakıyor.

“Son 40 yılda çok çekti Aydos bizden, insanlıktan, İstanbullular’dan” diyen genç aktivistin verdiği bilgilere göre 40 yılda neredeyse yüzde 40 oranında küçülen Aydos Ormanı’nın giderek daralması yıllara yayılan insan eylemlerinin bir sonucu. Özellikle Pendik tarafında sürekli çıkan yangınlarla ormanın peyderpey küçüldüğünü aktaran Ahmet Taha Türk, bu yangın yerlerinde şimdi lüks villaların yükseldiğini hatırlatıyor:

“Burası bir ağaç mezarlığına dönüşmüş durumda. 40 yıllık süreç içerisinde Sultanbeyli-Pendik etrafında sürekli yangınlar çıkarıldı ve bu orman sıkıştırıldı. Eskiden biraz daha utana çekine bu yapılaşmalar yapılırken bugün ‘biz buraya otopark yapıyoruz’ diyerek direkt kepçeler giriyor. Adliyeye gidiyoruz, sonuç alamıyoruz. Bu kepçeler ormana girmeden bu projenin iptal edilmesi gerekirdi, ama bu olmadı.”

Bir kuş cenneti olan Aydos gölü de ölüyor

1980’lerde Devlet Su İşleri’nin (DSİ) oluşturduğu yapay bir göl olan Aydos Gölü’nün Aydos habitatının çok önemli bir parçası olduğunu söyleyen 22 yaşındaki çevre aktivisti, “Bir kısmı konakçı, bir kısmı kalıcı olan 108 kuş türü burada barınıyor. Bu açıdan tam bir kuş cenneti Aydos Ormanı. Tüm Türkiye’de görülen kuş türünün yüzde 25’i Aydos’ta görüntülenmiş durumda,” bilgisini veriyor:

“Buradaki millet bahçesi ve mesire alanlarının çok yoğun bir ses ve ışık kirliliği kaynağı. Bunlar kesinlikle burada yaşayan canlıların yaşam alanlarını daraltan, onları buradan göçmeye iten zararlı unsurlar. Millet bahçesinin uzantısı olarak göl kıyısına yapılacak yürüyüş platformları ve göl üzerine inşası planlanan platformlar da kuş türlerine çok zarar verecek yapılar. Bu projenin buradaki kuş zenginliği gözetilerek yapılmadığını görüyoruz. Bu proje hem orman bütünlüğüne hem ormanda yaşayan canlılara zarar verecek. Millet bahçesi ile burada yaşayan canlıların hayatlarına kast ediliyor.”

Türk, Aydos Ormanı’nda millet bahçesinin ormanda süregelen pek çok ekolojik yıkımdan sadece biri olduğuna dikkat çekiyor ve özellikle gölde yaşanan “ötrofikasyon” sorununa vurgu yapıyor:

“Biyolojik atıkların sonucu olarak yoğun şekilde göldeki oksijen seviyesi düşüyor, burada yosun patlaması yaşanıyor, buna ötrofikasyon diyoruz. Marmara Denizi’nde yaşadığımız musilaj problemi tam olarak bu gölde de var. Buna dair hiçbir önlem alınmıyor ve göl yavaş yavaş ölüyor.”

Son 20 yılda ‘rant kapısına’ dönüştü

Ormanın dönüşümüne 20 yıldan fazladır tanıklık eden iki öğretmen, Bayram Taşkıran ve Aydın Can da Aydos’ta millet bahçesinin çok öncesine başlayan tahribatın tanıkları.

Öğrencileri ile haftanın belirli günleri orman yürüyüşlerini yaptığını söyleyen Taşkıran, “Çocuklar binaların içerisinde tek tip bir yaşama mahkum edildi, küçük perakende yaşamlara sokulduk. Ben çocuklara farklı bir dünyanın olabileceğini gösterme derdindeyim. Çocuklarla çok rahatça ormanda geziyoruz, çocuklar yeri geldiğinde toprakla oynuyor, çimenlere basıyor. Bazı bilgilerin sadece dört duvar arasında öğrenilemeyeceğini düşünüyorum. Çocuk bir köknar ağacını yerine gördüğünde, bir solucanı gördüğünde korkmadan ona yaklaşabilmeli” diyerek ormanı nasıl bir okula çevirdiğini anlatıyor.

‘Önce birkaç küçük binayla başladılar’

Ormana yıllar içerisinde dikilen giriş kapılarının ormanın nasıl bir “rant kapısına” dönüştüğünü gösterdiğini vurgulayan Bayram Taşkıran, ormanlık alanın nasıl yavaş yavaş ‘tırtıklandığını’ şöyle anlatıyor:

“Önce birkaç küçük binayla başladılar. Hemen yanına düğün salonları açıldı. Ormanın yola bakan ön kısmı, Yakacık girişinden Uğur Mumcu çıkışına kadar olan alan rant için kullanıma açıldı. O süreç sonucunda ormanın pek çok yerine pıtırcık gibi yapılar dikilmeye başlandı. 20 yıl önce biz ormana yürüyüşler yapardık, sonra çay bahçeleri inşa edildi, iş ticarete döndü. Orman özelleştiği için gidemez hale geldik.”

Aydın Can ise Aydos kırımının adeta “dokunulmazlığa” sahip olduğunu belirtiyor:

“Bir seferinde iş makinelerini durdurduk, çünkü ruhsatları, izinleri hiçbir şeyleri yok ama çalışıyorlar. Polis, jandarma çağırdılar. Zabıta da geldi. Kimse bunlara karışamıyor, bunlar haldır haldır çalışıyorlar.”

Villa yaptırmak için de orman çevresinde bazı alanların “yakıldığına” dair Uğur Mumcu Mahallesi’nde pek çok söylentinin dolaştığını hatırlatan Bayram Taşkıran da “Nihayetinde ormana bu tarz bir giriş yapıldıktan sonra oraların kullanım amacı değişebilir. Buralara iki gün sonra başka insanlar da biz de buralara villa yapalım diyebilir. Sadece millet bahçesinin verdiği yıkımla kalsa ‘belli bir tertip düzen getirdik’ diye savunulabilir. Asıl önemli olan ondan sonraki süreç” diye ekliyoyr.

Niyet ‘yandaşa ihale etmek’

Aydos’a komşu Uğur Mumcu Mahallesi’nde görüşlerine başvurduğumuz dört ayrı mahalle sakini de Aydos Ormanı’nda millet bahçesine de ormanın yapılaşmaya açılmasına da karşı olduklarını belirtiyor.

15 yıldan fazladır ormana komşuluk eden 52 yaşındaki ressam Mesut Eren’e göre millet bahçesi “halkçı ve şirin” gözüken bir proje yoluyla ormanın imara açılmasının bir ayağı:

“İktidarın şirin gözükmek için, halkı düşünüyor gibi görünmesinin bir uzantısı. Arkasında TOKİ aracılığıyla kendi yandaşlarına ihale etmek gibi bir niyetleri var. Önce yerleşiyorlar, sonra yavaş yavaş oranın kiralanmasını kendi yandaşlarına yapıyorlar. Öyle bir süreç işleyecek, biz de buna karşıyız aslında. Hem Uğur Mumcu tarafında hem Sancaktepe tarafında yaşanan çelişki bu.”

Aydos Ormanı’nda yer alan Aydos Kalesi ve çevresinin birinci derece arkeolojik sit alanı olduğu halde böyle bir projeye onay verilmiş olmasının ayrı bir tartışma konusu olduğun düşünen sanatçı, “Buna karşı imzalar topladık, protesto gösterileri yaptık, biz burada yaşayan insanlar olarak çok karşıyız, bu buradaki güzelliğin tamamen yok edilmesine dönük bir proje. Burada piyasacı mantığın ağır bastığını görüyoruz. Her yere öyle girdiler, Adalar da öyle oldu, Çamlıca da öyle oldu” sözleriyle tepkisini dile getiriyor.

Ormanın hali hazırda özelleştirilip işletmeye açılan tarafında yaşananların millet bahçesi projesiyle katlanarak tekrar edeceğine dair endişelerini paylaşan Eren, ormandaki ilk özelleştirme sonrası devam eden kontrolsüz yapılaşmanın vardığı boyutları şöyle özetliyor:

“Daha önce Aydos’a giriş çıkış rahattı. Ama çay bahçeleri, oyun parkları açılmaya başlayınca burası tıka basa dolmaya başladı. Bunu fırsata çevirdiler ve alanı  49 yıllığına birilerine kiraladılar. Önce ‘mahalleli ormana rahatça girip çıkabilir’ diyorlardı, ama lütfediyorlarmış gibi yapıyorlardı. Bugüne gelindiğinde artık yayalardan bile para alınmaya başlandı. Burada alınan para sembolik bile olsa, bir kamu alanına yürüyüş amaçlı giren insanların ücretsiz girebilmesi lazım. Sahile şezlong, şemsiye atıp sahile girenlerden para alınması gibi. Artık alt kiracılar alınmaya başlandı, her sene yeni bir inşaat yapılıyor. Bunun bir denetimi olması lazım, ama böyle bir denetim yok.”

Sen hiç ateş böceği gördün mü?

“Ormanı o kadar seviyorum ki ve bundan o kadar çok bahsediyorum ki kızım bir gün bana bıraktığı bir notta, ‘anne sen ormanlar kadar güzelsin’ yazmış. Bu benim ormana karşı hissiyatımı çok iyi anlatan bir örnek diye düşünüyorum.”

Bu sözler sekiz yıl önce Ankara’dan İstanbul’a tayin olduğundan beri Aydos’la derin bir sevgi ilişkisi kuran Uzman Doktor Asuman Bozkurt’a ait.

Halk sağlığı bakımından da ormanın çok kıymetli olduğunu vurgulayan Bozkurt,  “Ormana yakın olmak insan için çok önemli. Örneğin bu ormanda yürümek benim anksiyetemi alıyor. İnsanların bulunduğu yerlere yakın ağaçlık alanlar olması gerektiğini zaten biliyoruz. Bizde park bile yapılsa beton alanlar şeklinde yapılıyor, bir Central Park gibi ağaçların yoğun olduğu parklar da yok. Dolayısıyla bu orman İstanbul için büyük bir hazine” diyor.

“Aydos ormanı benim için bir mucize,” diye sonlandırıyor sözlerini Asuman hanım:

“Ormanda yürümek çok başka bir duygu, o sesler, o kokular… Bir gün yürüyüşümüz sonrası yanıp sönen ateş böceklerini gördük, akşamüzeriydi. Muhteşemdi. Başka bir gün bir kaplumbağaya rastladık. Düşünsenize İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsunuz, bu kadar kalabalık, her yeri bina olan bir yer, on dakika sonra böyle bir yere gidiyorsunuz, adeta bir paralel evren gibi. Altı, yedi kilometre yürüyüp sonra bir göle ulaşıyorsunuz. Bir rüya gibi… Böyle bir şeye dokunmaları bile insanı çok tedirgin ediyor. Buranın sonunun da sırf para ve rant uğruna ülkenin heba edilen diğer doğa alanları gibi olmasını istemiyorum.”

Ormanda kuş görünce heyecanlanan Ahmet, bir ağacın kurumuş gövdesini okşayan Gönül hanım, koparılıp bir kenara atılmış çalıları görünce öfkeden sesi titreyen Enver bey, 20 yıl önce Aydos nasıldı diye sorduğumuzda gözleri uzaklara dalan Bayram bey, ateş böceklerini bir mucizeye tanıklık edercesine seyre dalan Asuman hanım….

Bir ormanı sevmenin ne anlama geldiğini hatırlatan Aydostlar’dan sadece birkaçı… Gerçekler, oradalar ve her şeye rağmen mücadeleden vazgeçmiyorlar.

Bu ormanda bir kez bile onlar gibi yürümeyenler, bir kuşun uçuşuna şahitlik etmeyenler, ağaçların üzerinde yürüyen bir karıncanın nasıl yuvasına yol yaptığını izlemeyenler, çiftleşme mevsimindeki ateş böceklerinin dansını seyretmeyenler ormanı adım adım katlederken, hepsinin tek yürek olarak haykırdığı bu ses, ormanın sesi:

“Ölüyorum, beni kurtarın. Beni millet bahçesine, talana, ranta kurban etmeyin.”

You may also like

Comments

Comments are closed.