Barışı inşa etmek – Metin Yeğin

Geçen haftaki ‘Demokratik Modernite’ yazısını biraz daha derinleştirmek istiyorum. Kent toprakları hızlı bir şekilde kadınlara dağıtılmalı diye yazmıştım. Kent reformu ile kent topraklarının toplumsallaştırılması, ev yerleri olarak, yani barınma hakkı olarak kadınlara dağıtılması devrimci bir öneridir ama aynı zamanda doğrudan uygulanabilir ‘reformist’ bir öneridir de.

Reformist bir öneridir; bugünün yasaları bile bunun gerçekleştirilmesi için yeterlidir. Cunta anayasası, 82 anayasası konut hakkı başlığı altında 57. madde de ‘Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler’ diye tanımlar.

Bunun anlamı; bir belediyeye başvuran evi olmayan, kirada olan ya da başka aileler ile paylaşmak durumunda olan bir araya gelen mesela 70 kadın için devletin ya da belediyelerin onların kendi evlerini yapmaları için toprak verilmesini cunta anayasasının bile kabul ettiği ve hatta görev olarak yüklediği manasına gelir. Tekrar ediyorum, ‘konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüsünü destekler.’ Eğer kent topraklarını kadınlara dağıtmazsanız anayasal bir ilkeyi çiğnerseniz!

Reformu destekleyen(!) hukuksal zorunluluk sadece bununla da kalmıyor. 56. madde ‘Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması’ başlığı altında ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’ demektedir. Belediyeler aslında zaten TOKİ’ye bedelsiz olarak tahsis ettiği toprakların yasal dayanağı da bu anayasal maddelerden kaynaklanmaktadır. Yani geçen yazıda vurguladığım gibi belediyeler ya toprağı şu an yaptığı gibi TOKİ müteahhitlerine ya da kendi evlerini inşa etmek için kadınlara vermelidirler.

Bu öneri devrimci bir öneridir. Erkek mülkiyet düzenin hançerini, ‘mülkiyet’ hançerini kendisine saplamasıdır. Burada mülkiyet kelimesini tırnak içinde yazmam sadece bir imla kuralı değil, konut hakkını klasik mülkiyet kavramından farklı tanımladığım içindir. Ev mülk değil barınma hakkıdır. Eğer ev, birden fazla ya da ihtiyaç çizgisinden öteye geçerse, mülke dönüşür. Ancak aynı zamanda bu ‘mülk’ün kadınlara verilmesi de kapitalist modernite karşısında yıkıcı bir etki yaratır. Düşünsenize Ortadoğu’da 1 milyon kadınının kendi evinin, toprağının sahibi olmasını… Bu devrimden başka nedir ki? Hem de batı hegemonyasının burjuva nezaketine bulanmış kadın hakları değil, temelden kapitalist modernitenin ilişkilerini sarsacak bir kadın devrimidir. Bunu yapabilme potansiyeli de Ortadoğu’da ve belki de şu an için dünyada sadece Kürt hareketinde vardır. Bu şekilde toprağın toplumsallaştırılması, kentin kadınlaştırılması hareketi aynı zamanda bu potansiyelin radikal devrimci etkisinin bütün dünyada geniş, yaygın engellenemez bir meşruiyet alanı yaratacaktır.

Gerçek bir barışın inşası; ancak toprağın demokratize edilmesi, barınma hakkı, kent reformu gibi radikal süreçlerin, isyanın bugüne taşıdığı enerjinin dinamiği ile olabilir. Yoksa yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Meksika’da otoban kenarına dizilmiş 8 sandalyedeki cesetler gibi önümüzden akıp geçen otomobilleri seyredenler gibi barışın(!) Kapitalist modernitenin seyircileri oluruz; sessiz ve ölü…

 

Metin Yeğin – Özgür Gündem

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR