Dış Köşe

Barış ekonomisi – Sezai Temelli

0

Barışa hiç bu kadar yakın olmamıştık. Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış sürecinin henüz başındayız ve umutluyuz. Bu umudun çoğalması açısından, Türkiye Barış Meclisi’nin sürdürdüğü “Barışa Omuz Veriyoruz” kampanyası bugün acil olarak gereksinim duyduğumuz şeyi çok iyi açıklamakta. Herkesin bu sürece omuz vermesi bir gereklilik. Sadece Abdullah Öcalan’ın ve Kürt Siyasi Hareketi’nin çabalarıyla bu sürecin sürdürülebilirliği mümkün gözükmüyor. Toplumsal desteğin hızlı bir şekilde açığa çıkması ve siyasetin de tüm enerjisini bu desteği örme yönünde yoğunlaştırması gerekmekte. Yoksa akil adam, akıllı insan formülleri ile bu yolun geçilmesi olanaklı değil.

Sürecin bürokratik zihniyetle, sermayenin perspektifiyle alacağı yol, içinde bulunduğumuz koşulların kalıcı barışa evrilmesine hizmet etmekten çok, olsa olsa ateşkes durumunun sürdürülmesine yönelik bir çabaya karşılık gelecektir. Doğal olarak silahların susması barış sürecinin başlangıç koşuludur, bununla birlikte, silahların bir kez daha politik mücadelenin aracı haline gelmeme koşullarının yaratılması da en az susması kadar gerekli koşuldur. Bu koşul ancak barış talebinin toplumsallaşması, hatta toplumun barış sürecine aktif katılımıyla mümkün olabilir.

Düşük yoğunluklu ve yüksek yoğunluklu savaş aralığından potansiyel savaş durumunun korunduğu bir yere geçmek yeterli olmamalı. Bu nedenle, savaş olasılığının olabilecek en düşük düzeye indirgenmesi gerekiyor. Hâlbuki içinde bulunduğumuz zaman ve siyasi coğrafya savaşın ve özellikle savaş ekonomisinin dinamiklerine çok daha bağımlı bir gelişim sergiliyor. Bunu tersine çevirecek bir hamlenin gelmediği koşullarda potansiyel savaş hali sürece gölge etmeye devam edecektir.

Savaş ekonomisi ‘yüksek katma değer’iyle bölgenin başına bela olmuş, kalmıştır. Sıcak çatışmanın olmadığı koşullarda bile ekonominin savaş ekonomisi dinamikleriyle hareket etmesi, kalıcı barışın önündeki en büyük engeldir. Yüksek katma değerli bu yapı nasıl bir ekonomik çevrimle ikame edilebilir? Bu ikame süreci gerçekleşmediği sürece savaşın istisnai durumu kendisini sürekli hissettirecek, çatışma olmasa bile güvenlikçi siyasetin ve buna göre örgütlenmiş bir yaşamın, hapsedilmiş hayatların öyküsü sürecektir. Daha fazla inşaat, daha fazla yol, birkaç fabrika, petrole hücum savaş ekonomisinin yerini alabilecek güce sahip midir? Öyle olsa bile, sermayenin eşitsizlikten beslenen çarklarını koruyacak olan güç bizzat savaş ekonomisi değil mi?

O zaman, barış ekonomisi olarak kastettiğimiz şeyin savaş bitsin, inşaatlar, fabrikalar çoğalsın olmadığı ortadadır. Barış ekonomisi, her şeyden önce, başka bir ekonomiden bahsetmektir. Yönetsel model olarak yerinden yönetimin merkeze karşı örgütlenebildiği, özerkleştiği, siyasetin katılımcılık anlamında en geniş haliyle tanımlandığı ve tüm karar süreçlerinin demokratikleştirildiği bir ortamda, eşitlikçi çözümlerin birlikte yaşama geçirilmesine yönelik bir iktisadi faaliyet barış ekonomisi olarak adlandırılabilir. Bu mümkün mü? Kürdistan’da bugünkü potansiyelle mümkün. Gerçekleşir mi? Savaş ekonomisinin kapitalistleşme açığını kapatma yönündeki cazibesine kapılmazsak, neden olmasın…

Sezai Temelli – Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.