Bari çınarlayın camilerinizi – Mutlu Tönbekici

Bu yazıyı bir çınar ağacının altında yazıyor olmayı çok isterdim ama ne  yazık ki ülkemdeki bütün çınarları kestikleri için klima altında  yazıyorum.

Yine boşa yazdığımın farkındayım. Şehirlerimize çınar  dikelim, bir nebze olsun güzelleşirler, o çınarların altında çay  bahçeleri yapalım, kedi, köpek, insan hepimiz doğal bir şekilde  serinleyelim…

Diyeceğim ama beni kim dinler ki…

Giderler palmiye dikerler…

Palmiyeden  bir tek ben mi hazzetmiyorum? Bir halta yaramayan saçma sapan bir ağaç.  Ağaç değil aslında… En tepesinde kelaynak kuşu gibi iki üç adet  yaprağı olan bir adet direk! Gölge vermez, serinlik vermez, altında  oturamazsın, meyvesi yok… Dahası o yapraklarının illa ki her yıl  kesilmesi lazımdır, yoksa daha da çirkin olur… Bir ton zahmeti olup  hiç bir manası olmayan bir bitki. Bana estetik de gelmiyor.

Bir  de dünyanın parasıdır. Bazıları fidanlıklarda yetiştirilir, bazıları  binbir zahmetle gemilerle yurtdışından getirilir.. Sonra bir yıl havalar  soğuk geçer, ağaç pat kurur! Hadeeee…

Ama sayfiye  belediyeleri, belediye başkanları bayılır palmiyeye… Durmadan, sıra  sıra palmiye dikerler. Çürür, kurur, gene dikerler…

Küresel ısınma var, giderek daha sıcak olacağız.. Gölgelere ihtiyacımız var…

Yok! İlla palmiye…

***

En son ne zaman bir çınar altında oturdunuz?

En son ne zaman mahalle meydanında, çınar gölgesinde içtiniz kahvenizi?

İçemezsiniz çünkü önce çınarları yok ettiler, sonra bir zamanlar gölgelediği meydanları…

Meydansız ve çınarsız kalakaldık…

Yeni  yeni, abuk subuk mahalleler yapılıyor… Hepsi de mutlaka “ATA” ile  başlamak zorunda! Bir Allahın TOKİ’cisi de meydanlı, çınar ağaçlı bir  yerleşim çizelim demez… Sovyetler Birliği mantığı, mümkün olduğunca  yaşam sevincini öldüren, insan sevgisizliğini körükleyen, en üst  mertebede çirkin, en üst düzeyde ruhsuz, en alt düzeyde estetik olmak  zorunda sanki bütün o Ata bilmemneler!

Önünde “Ata” koyunca “medeni” oldu sanıyorlar ama olmuyor…

***

Tabi ki boşa yazıyorum. Okur sanıyor bir yazıyoruz, memleket yerinden oynuyor.

Yok öyle bir şey.

O  kadar yazıldı, itiraz edildi, biz sanıyoruz ki bir kez daha  düşünecekler… Meğer Çamlıca’ya cami yapma hadisesi kesinleşmiş hatta  “model” seçme aşamasına bile gelinmiş! Bugün gazetem Vatan’da Nebahat  Koç’un röportajından öğrendik…

Model “özgün” olacakmış. Tabi  tabi. Elbette. Şimdi bu camici arkadaşlarla bizim sözlüğümüz aynı değil  biliyorsunuz. Bizim sözlüğümüzde “özgün”, kimseyi taklit etmeyen demek,  onların sözlüğünde ise “özgün”, Selimiye’nin veya Süleymaniye’nin  hormonlu kopyası demek.

Bakınız: Modern Mimar Sinan dedikleri Ataşehir Mimar Sinan Camii!

Başbakanımızın  her İstanbul’a geldiğinde bizzat ilgilendiği bu “kopyalamalara  doyamadım” cami, ramazanın ilk cuması açılıyormuş. Gazetemizden İlker  Akgüngör arkadaşımız gitmiş yerinde incelemiş. Edirne’deki Selimiye,  Süleymaniye’deki Süleymaniye ve Beşiktaş’taki Sinan Paşa camilerinden  “iz”ler taşıyormuş!

İz? Çok kibarsınız İlker Bey…

Ama  ah evet tabii! Sözlüklerimiz farklıydı di mi! Camici arkadaşların  sözlüğünde “iz” kopyala-yapıştırın karşılığı olmalı, “esin”in değil…

Gazetemde  “Dünyaca ünlü, ödüllü mimar” olarak tanıtılan sayın mimar Muharrem  Hilmi Şenalp de her halde en iyi “copy paste” ödülünün sahibi olmalı!

Zira hormonlu ve kötü bir Selimiye taklidinden başka bir şey göremiyorum fotoğraflarda.

Çamlıca  tepesine dikecekleri Tayibiye Camii için aradıkları model de işte bu  kadar “özgün” olacak. Bari oldu olacak yeni bir Aya Sofya yapın. Copy  paste üstadı Muharrem Hilmi bey şıkşıkşık yapıverir… Yarışmaya ne  gerek var..

Dostluk ve kolpacılık sağ olsun.

***

Ne  yaparsanız yapın umurumda değil artık. Anlaşıldı. Sizin gibi  olmayanlara hayat hakkı tanımamakta ısrarcısınız. Belli ki savaş  açılmış. Gitmemiz isteniyor.

Geçenlerde yazdığım gibi yeni bir “tehcir” dalgası var. Tehcir 2012.

Baştaki  konuya dönersek… Sayın Başbakanım… Sizden tek istediğim bu  camilerin yanına lütfen servi ve çınar ağaçları diktirin. Kolpacı  mimarlarınıza söyleyin köklerin binaya zarar vermeyeceği şekilde bir yer  altı duvarı yapsınlar. Fatih Camii’ndeki asırlık çınarlar “sözde” bu  yüzden kesildi, bari bunlarda yeşile yer versinler.

Bu yaşama sevincini yitirmiş kadının bu hayatta bir tanecik isteği yerine gelsin. Ağaç da dininize aykırı değil ya!

 

Mutlu Tönbekici – Vatan

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR