Bakın biz nasıl örgütüz – Soner Yalçın

Odatv iddianamesi çıktı. Örgüt olduğumuz iddia ediliyor. Bakın, biz nasıl “örgütüz”?

Yalçın Küçük’le son dört yılda sadece Ankara’da iki cenazede görüştüm. Telefon sayısı ile beşi geçmez.
Nedim Şener, hiç tanışmadım, sadece bir kez telefonda görüştüm.

Ahmet Şık, hiç tanımıyorum.

Hanefi Avcı, 10 yıl önce bir yemekte görüştük, hiç telefon görüşmesi yapmadım.

Kaşif Kozinoğlu, adını bile bilmiyordum; ne tanıştım ne de telefonla görüştüm.

Coşkun Musluk, tanışmıyorum, hiç görüşmedim, telefonda bile tanışmıyorum.

Sait Çakır, tanışmıyorum, hiç görüşmedim, telefonda bile.

Doğan Yurdakul, can dostum; ancak İstanbul dışında yaşıyor, haftada bir kez telefonda görüşürüz.

Müyesser Yıldız, hiç tanışmadık, sadece babası vefat ettiğinde bir kez başsağlığı için telefonla aradım.

Barış Pehlivan, hergün en az dört-beş kez telefonda görüşürüm, haftada bir iki kez yanyana geliriz.

Barış Terkoğlu, hergün telefonla birkez görüşürüm, haftada bir kez de yüz yüze görüşürüz.

İklim Bayraktar, hayatımda iki kez telefonla görüştüm. Bir kez de yüz yüze görüştüm.

İşte “örgüt” bağlantısı bu. Nasıl ama?

Peki…

Bu iddianamenin özü nedir?

Soner Yalçın, en son “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor”kitabında, cemaatin ABD faaliyetlerini yazdı.

Nedim Şener, “Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat”kitabını çıkardı.

Ahmet Şık, “İmamın Ordusu” kitabını yazıyordu.

Hanefi Avcı, “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabıyla cemaatin polis içindeki yapılanmalarını yazdı.

Kaşif Kozinoğlu, iddianameye göre cemaatin Rusya ve Özbekistan faaliyetlerini yazdı!

Diğer Odatv çalışanları ise keza yine cemaat faaliyetlerini haberleştirdiler.

Yani, iddia makamında cemaat oturuyor!

Bu birbirine benzemez kişileri bir araya cemaat getirdi.

Ve…

Kuşkusuz, AKP hükümeti bunun farkında.

Bu nedenle Ergenekon ve Odatv operasyonunu yürüten polis müdürü Ali Fuat Yılmazer ve ardından bu davaların savcısı

Zekeriya Öz, görevlerinden alındılar.

Aslında gizli hiçbir şey yok; her şey aleni olarak ortada.

Sonuç:

Hayatım boyunca kimseden merhamet istemedim, dilenmedim. Ama şimdi…

Ey savcılar, hakimler, siyasal iktidar, adalet bakanı!Doğan Yurdakul’un eşi Güngör Hanım ölüyor.

Bir kez, bir kez eşinin gözlerine bakarak veda etmek için izin istiyor Doğan Ağabey.

Merhamet edin!

Doğan Yurdakul, eşinin yanına hastaneye gitsin, vedalaşsın.

Buna izin veriniz; insanlığın yüce bir değer olduğunu ispatlayınız.

Sizden kendi adıma tek isteğim bu.

İnanın gerisinin; cezaeviymiş, duruşmaymış, iddianameymiş, şuymuş buymuş hiç önemi yok.

Bu insanlığı gösteriniz…

Soner Yalçın
Odatv.com

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR