İklim Krizi

Bahsedilmeyen kıyamet: İklim Değişikliği 2 – Kamil Çöllü

0

29 Aralık Cumartesi günü öğle haberlerini okurken gözüme takıldı: “Bodrum’u sel aldı”. Aslında gözüme ilişen tek haber o değildi ve 28 Aralık Cuma günü yazmış olduğum yazımın ardından daha 1 hafta bile geçmeden bu tarz iklimle ilgili olayların meydana gelmesi, aslında bu konu üzerinde yeterince açıklama yapamıyormuşuz hissine kapılmama sebep oldu.

Öncelikle, Bodrum’u sel almışsa ne olmuş diyebilirsiniz. Sonuç itibariyle ülkemizin birçok bölgesini sel alabilir; ama önemli olan bilgiler, haberin ayrıntılarında gizliydi. Haberin ayrıntılarına değinecek olursak; olayın geçtiği günün gecesinde Bodrum, sadece 1 saat içerisinde 76 metreküplük bir yağış almıştır. İşin bizi ilgilendiren tarafı, Bodrum Belediye Başkanı’nın da dediği gibi -ki kendisi 61 yaşındadır- bugüne kadar böyle bir sağanak görmemesiydi. Bodrum’da görülen bu olay, geçen haftaki yazımda da bahsetmeye çalıştığım uç noktalardaki olayların görülme sıklığının artması veya hiç görülmeyen olayların görülmeye başlanmasıyla ilgili üzücü bir örnekti. Burada üstünde durmaya çalıştığımız konu, sel olayının görülmesi değil, 1 saat içerisinde 76 metreküplük bir yağış bırakabilecek düzeyde güçlü bir sel olayının görülmesiydi.

İkinci olarak bahsetmek istediğim konu, 26 Aralık’ta çıkan “İklim çıldırdı” haberi doğrultusunda Doğu Avrupa’da dondurucu soğukların görüldüğü dönemde, Batı Avrupa’da tarihin en sıcak Noel’lerinden birinin yaşanıyor olmasıydı. 24 Aralık’ta Almanya’nın Münih kentinde ölçülen sıcaklık değerleri 20 derecenin üzerinde idi. Bu ölçümü özel kılan durum, Almanya’da hava sıcaklığı ölçümlerinin başlamasından bu yana, 24 Aralık‘ta yapılan en sıcak ölçümün olmasıydı. Ancak, iklimin çıldırması sadece Almanya’da tarihe geçen bu yüksek sıcaklık ile sınırlı değildi; asıl bizleri korkutan ve iklimin çıldırdığını düşünmeye iten olay, Almanya’daki bu yüksek sıcaklığın yanında Doğu Avrupa’da dondurucu soğukların can alıyor olmasıydı. Bu dönemde Rusya’daki aşırı soğuklardan ötürü hayatını kaybedenlerin sayısının 123 olması ve 345’inin 26 Aralık günü son 24 saat içerisinde olmak üzere toplamda 833 kişinin soğuğa bağlı rahatsızlıklar nedeniyle hastaneye kaldırıldığının açıklanmasıydı. Bu duruma neden olan hava sıcaklıklarının Moskova’da sıfırın altında 30 dereceye düşmesi ve Sibirya’nın doğusunun ise eksi 60 dereceyi görmesi olarak belirtilmiştir. Küçük bir hatırlatma yapmam gerekirse, iklim değişikliğinin, kışlarımızı daha sıcak geçireceğiz anlamında olmadığını aksine, dünyanın bir bölgesinin sıcaklıklarının artarken diğer bölgelerinde dondurucu soğukların görüleceğini geçen yazımda belirtmiştim.

Üçüncü olarak, yukarıdaki olayların doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediği bir durumdan bahsedeceğim. Özellikle, yüksek sıcaklıklar ve seller sonucu oluşabilecek mahsul kayıplarından kaynaklanan dünyanın besin maddeleri açısından çekeceği sıkıntı ne yazık ki uzak bir zaman diliminde değildir. En üst düzey bilim dergilerinden kabul edilen Nature dergisinin Aralık sayısında yayınlanan makaleye göre, dünyanın en önemli besin kaynaklarından dördü olan mısır, pirinç, buğday ve soyanın üretiminin durağanlaştığı, hatta bölgelere bağlı olarak azalmaya başladığı görülmüştür. Dünya nüfusunun halen artmakta olduğu düşünüldüğünde, bu besin maddelerinin üretiminin durağanlaşması bile büyük bir sorundur. Öyle ki, Amerika, Çin ve Hindistan’da bile bu azalma görülebilmektedir.

Aşağıdaki grafikte; a) Hiç Artmayan Ürünleri b) Durağanlaşan Ürünleri c) Ciddi Miktarlarda Azalan Ürünleri d) Halen Artmakta Olan Ürünler ile ve  Bu ürünlerin yetiştiği bölgelere ait bilgiler verilmektedir

(Grafikte Maize -> Mısır, Rice -> Pirinç, Wheat-> Buğday , Soybean->Soya; Morocco -> Fas, North Korea-> Kuzey Kore ‘yi ifade ediyor).

Günümüzde önlem alınmayacak olursa, artan dünya nüfusunun da olumsuz etkisiyle gelecekte tüm insanlığı ciddi şekilde besin bulabilme kaygısı beklemektedir (Burada belirtmekte fayda var ki, besin maddelerindeki azalmayı sadece iklim değişikliği etkilememektedir, başka faktörler de bulunmaktadır).

Dördüncü ve son olarak, olası su savaşlarından bahsetmek istiyorum. CLICO (İklim Değişikliği, Su Çatışmaları ve İnsan Güvenliği) projesi çerçevesinde, 10 ve 11 Aralık tarihlerinde 14 enstitüden araştırmacıların katıldığı ve Kıbrıs’ın Nicosia kentinde yapılan konferansta, su üzerine yapılan çalışmalar ve olası su sıkıntısının doğurabileceği sorunlar tartışıldı. Bu konferansta özellikle Akdeniz, Orta Doğu ve Sahel (Sahra çölünün kuzey bölümündeki yarı kurak bölge) bölgeleri üzerinde duruldu. İklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki etkisinin, Akdeniz bölgesi ve çevresinde, önümüzdeki yıllarda artacağı açıklandı. Böyle bir durumun, nüfusun güvenliğini tehlikeye atabileceği ve özellikle kuraklığa ve sellere karşı savunmasız bırakabileceği bildirildi. Dahası, su savaşlarının ve iklim değişikliğinin ulusal güvenliği tehdit ettiği açıklandı. Bu konferansın sonucu olarak, özellikle hükümetlerin politikalarında bu konuya daha çok yer vermeleri kararlaştırıldı.

Sonuç olarak, geçen hafta yazdığım konuları daha ayrıntılı ele almaya çalıştım. Özellikle ülkemizde, üzerinde pek de vakit ayırmadığımız bir konu olan iklim değişikliğinin olası etkileri, uzun vadede ciddi sorunlara yol açacaktır.  Yol açabileceği sorunları bugünden tahmin ederek, bunlar için geç olmadan bir şeyler yapmak bizlerin elindedir.

 

Kamil Çöllü

Boğaziçi Üniversitesi
İklim Değişikliği Çalışma Grubu

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.