İstanbul merkezli bağımsız vegan aktivist grup Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu, 2 Ekim Dünya Çiftlik Hayvanları Günü kapsamında bir mesaj yayınladı.
Her yıl 4 Ekim’de Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde paylaşımlar yapan ancak 2 Ekim’de sessiz kalan “hayvanseverleri” eleştiren topluluk, çoğu kişinin aklına hayvan denilince pet hayvanları ve yemedikleri hayvanlar geldiğini, hayvan ayırmadan hepsini mal olarak görenlerin ise hayvansever değil, hayvanseçer olduğunu ifade etti.
“Milyonlarca hayvan sütüne, yumurtasına, derisine ve balına el konulmak için sömürülüyor”
Tüm hayvanların yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan topluluğun sosyal medya hesabından yaptığı açıklamanın tamamı ise şöyle:
“Bütün insanları hayvanların fabrikalarda, çiftliklerde, sokaklarda yaşadığı şiddeti, çektiği acıları düşünmeye çağırıyoruz. Her yıl milyonlarca hayvan eti için kesiliyor; sütüne, yumurtasına, derisine ve balına el konulmak için sömürülüyor. Acıyı ve sevinci hissetme, yavrusunu koruma içgüdülerine sahip olan bu hayvanlar, üretim tesislerinde son derece kötü koşullarda esir tutulurken, yaşam hakları ellerinden alınıyor.
Duyarlı birer canlı olan çiftlik hayvanlarının evlerimizde beslediğimiz kedi ve köpeklerden hiçbir farkı yok ama onlara yaşatılan zulmün boyutu tahminlerin çok ötesinde. Çoğu beton zeminler üzerinde toprağa hiç basamadan, gün yüzü bile görmeden, tam bir köle gibi yaşamak zorunda bırakılıyor.
“Duygusal olarak da terörize ediliyor”
Hayvanlar içinde bulundukları fiziksel koşulların korkunçluğunun yanı sıra, duygusal olarak da terörize ediliyor. Hiçbir zaman yavrularıyla bir arada kalmalarına izin verilmiyor. İnekler, süt vermesi için düzenli olarak insan eliyle bedenlerine yerleştirilen boğa spermleriyle gebe bırakılıyor. Bir insan gibi 9 ay gebelik yaşayan inekler, doğurdukları anda yavrularından zorla ayrılıyor. Sütüne el konulan anne inek, büyük bir acıyla günlerce yavrusu için çığlık atarken; buzağı, bir eşya gibi tek başına ayrı bir yere konuyor. Sürekli bir ölüm makinesi işlevi gören bu döngü, anne inek artık doğuramaz hale gelinceye kadar sürüyor ve sonunda anne de buzağı da eti için kesiliyor.
Onbinlerce tavuk, penceresi bile olmayan, ufacık kafeslerde üst üste yığılmış bir halde tutuluyor, hayatları boyunca kanatlarını bir kez bile açamadan öldürülüyor. Yumurta sektöründe erkek civcivlerin bir üretim değeri olmadığından, 1-2 günlük yavrular canlı canlı öğütme makinelerinde ezilerek ya da büyük torbalarda boğularak katlediliyor.
İnsan tüketimi için öldürülen balıkların sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, kara hayvanlarından daha fazla. Diğer hayvanlar gibi merkezi sinir sistemine sahip olan balıklar da acıyı hissediyor; avlanma sırasında boğularak ya da zıpkınla bedenleri delinerek büyük bir acı içinde can veriyor.
“Uçup gitmesin diye kraliçe arının kanatları sökülüyor”
Arıcılık sektöründe uçup gitmesin diye kanatları sökülen kraliçe arı, artık fazla bal üretemeyen arı grubunun öldürülüp yeni arı gruplarının oluşturulması da hep aynı sömürünün sonucu…
Hayvanların yaşadığı şiddete son vermek insanın elindedir. Bu şiddetin bir parçası olmayın; insan, hayvan ve doğa için en iyi yolu, vegan yaşamı deneyin.
Her duyarlı canlı yaşamak ister. Yaşam hakkı, doğuştan gelen bir haktır!”
(Yeşil Gazete)