Hafta SonuManşet

[Babil’den Sonra] Çimen Türküsü

0

Bu hafta cumartesi 16:00’ da Açık Radyo’ da “Babil’den Sonra” programının 3. bölümünde Çimen Türküleri çalacağım.

Kır ve çimen deyince ortaokul yıllarımda okuduğum bir kitap hemen aklıma geliyor: Amerikalı Yazar Truman Capote’ nin Çimen Türküsü kitabı.

Kitap Çimen türküsü sözünü ilk önce ne zaman duymuştum? Gidip ağaçta oturduğumuz güzden önce olacak; birkaç güz önce deriz söz gelişi, çimen türküsü adını Dolly takmıştı, zaten böyle bir ad başka kimin aklına gelirdi?

Kasabadan çıkarken, kilise yolunu tutarsanız çok kalmaz bembeyaz yamaçlar üzerinde, çiçeklerin sert renkleriyle alacalı bir tepecikten geçersiniz: Baptist mezarlığıdır orası. Soyum sopum, yani Talbo ailesi ve Fenwick ailesi orada yatar. Annemin yeri babamın yanındadır. Sayısı yirmiyi aşan akraba mezarları da, yıllanmış bir ağacın sere serpe yatmış kökleri misali, bu ikisinin mezarı etrafında dizilidir. Tepeceğin dibinde, uzun uzun çimenler vardır, mevsime göre renk değiştirirler. Güz vakti, hele eylül sonlarında bir gidip görün. Gün batışı gibi kırmızıdır o vakit. Ateş parıltısını andırırcasına kızıl gölgeler gezinir üstlerinde. Güz rüzgârı da çimenin kuru yapraklarını döğerek eser, onlardan iç çekişlerine benzer bir müzik, insan seslerinden oluşan nağmeler çıkarır…” cümleleriyle başlıyor ve “…Kırların ötesinde ormanın karanlığı başlar. Yanılmıyorsam kök toplamak için ormana gittiğimiz eylül günlerinden bir gündü. Dolly: «Duyuyor musun?» demişti. «İşte bu çimen türküsüdür. Durmadan masal söyler. Bu tepecikte yatan bütün insanların hayatını, şimdiye kadar yaşamış herkesin hayat masalını bilir. Biz ölünce bizimkini de söyleyecek». cümleleriyle sona eriyordu.

Kitabı okuduktan sonra, yeşilin bin bir tonuyla iç içe, kırda geçen çocukluk günlerimde eskiden kalma masalları toplayan- anlatan çimenlerin türküsünü çocukluk merakıyla duymaya çalıştığımı hatırlıyorum.  

Küçükçekmece, Sazlı Dere Sulak Alanı ve Altınşehir Köyü/ 1960

Yaş kemale erdikçe kayıplarımız da çoğalıyor tabi. Doğduğum ve bugün de yaşadığım köyümde ne kadar çok insan göçtü- gitti. Bugün de o insanların, sevdiklerimin türkülerini çimenler söylüyorlardır da, bu kentin ve bu ülkenin sıkıcı ve pastoral duyguları örseleyen atmosferinde bunları duymaya mecali kalmıyor insanın.

Hoş artık daha çok beton adalarının arasında sıkışan kırlarda, çimenler de üzgün.

Rüzgarlar da devasa binaların arasında geçerek çimenlere ulaşabilecekleri yolu bulamıyorlar artık, tıpkı her ilk baharda güneyden kuzeye göç eden leylekler gibi veya batıdan doğuya doğru sürüler halinde uçan turna sürüleri gibi.

Topraktan artık ağaçlar, çimenler yerine beton bloklar fışkırıyor. Zaman ne getirirse getirsin bir an önce bu duygulardan sıyrılıp, kentin epey dışında kalan kırlara çıkmanın, çimenlere uzanıp türkülerini dinlemenin mevsimindeyiz yine de. Hepimiz bir fırsatını yaratıp bunu yapalım ya!

Ben bu pazar tıpkı çocukluğumun börtü- böcek- çimen günlerinde yaptığım gibi önce kendimi Küçükçekmece Gölü’ nün kıyısındaki çimenlerin üzerine atacağım, sonra sırtımı gölün karşı kıyısında yükselen beton kulelere verip Sazlıdere boyunca kuzeye doğru yürüyecek, baraj göletinin yamaçlarında gümrah açan sarı Katırtırnaklarının kokusunu içime çekeceğim. Bir süre sonra onlar da tıpkı çocukluk anılarım- düşlerim gibi Kanal İstanbul’ un inşaat molozları arasında yok olup gidecekler ne yazık ki.

 

https://www.youtube.com/watch?v=tfZHftKZpmg

Sizler de bugünlerde kırlara çıkıp çimenlerin türküsünü dinlersiniz belki. Ama olur da fırsat bulamazsınız, ben her ihtimale karşı bu cumartesi 16:00’ da Açık Radyo’ da Babil’ den Sonra programımda sizlere çimen türküleri dinletmeyi düşünüyorum. 

“Babil’ den Sonra” programının ilk bölümünde daha çok barış, adalet ve gezegende bir arada yaşamanın gereği ve güzelliği üzerine şarkılar söyleyen çok ülkeli bir bandodan örnekler dinletmiştim. Gelecek programlarda da The Playing for Change Band i sık sık dinleyeceğiz.

Geçen hafta da Dünya Akordeon Günü’ ne özel bir program yapmış, Türkiye’ den ve dünyadan akordeon müziğinin ustalarını sizlere dinletmiştim.

https://youtu.be/dIrVQKi6pq8

Babil’ den Sonra programında dünyanın dört bir tarafına yayılan ve kendi dillerini, kültürlerini yaratan çeşitli halkların ortak dili olan, rüzgârın önünde günümüze ve buralara kadar ulaşan müzikleri yakalamaya, çalmaya devam ediyorum.

Babil’ den Sonra programımın 3. Bölümünde bugün sizlere Amerikan Halk Müziğinin bir alt türü olan Bluegrass müziğinden beğendiğim şarkıları dinleteceğim.  Bu türü, daha çok ABD’ nin güneydoğusunda yaygın olan beyaz Amerikalı çiftçilere özgü Country müziğinden ayıran en önemli özellik şarkılarda Banco ve köy kemanının öne çıkmasıdır.

Adını Apalaş bölgesinde sıkça rastlanan mavi bir çimen türünden alan Bluegrass müziğinin kökeni 18. Yüzyıla kadar uzanıyor. Hatta bu çimen türünün en çok görüldüğü eyaletlerden Kentucky bugün de Bluegrass State adıyla anılıyormuş.

Apalaş Bölgesi, Kuzey Amerika’ da, Kanada- Newfoundland’ den başlayarak güney batıya, ABD’ nin Alabama bölgesine kadar 2400 kilometre boyunca uzanan Apalachian Dağları ve bu dağları çevreleyen, genişliği yer yer 480 kilometreye kadar ulaşan bereketli ovalara- yaylalara sahip devasa bir plato. Türkiye’ yi boydan boya kat eden, yer yer 480 kilometre genişliğe ulaşan bir bölgeden söz ediyorum. Bluegrass müziği bu geniş- yeşil coğrafyada boy vermiş.

Buralara 18.yy’ da yerleşen İrlanda kökenli göçmenler arasında ortaya çıkan bir halk müziği türü olan Bluegrass müziğinde, doğayla iç içe yaşayan Apalaş Köylüleri, sevinçlerini, sıkıntılarını, hayata dair düşüncelerini, umutlarını yüzyıllar boyunca bu şarkılarla anlatmışlar. Önceleri Avrupa’ dan getirdikleri müziği çalan bu göçmenler daha sonra Afro- Amerikan Caz müziğinden de etkilenerek kendine özgü bir form olan Bluegrass’ i yaratmışlar. Bu şarkılara uç duyguların müziği demek de mümkün. Yani hüzünlü şarkılarla duygulanabilir veya neşeli ezgilerle dans etmek isteyebilirsiniz. Özgürsünüz yani…

Bill Monroe & Bluegrass Boys

Programa Bluegrass müziğine adını veren Bill Monroe ile başlayacağım. Bu müzik türünün adı Bill Monroe’ nun ilk grubu olan Bluegrass Boys’ dan geliyormuş. Programda Bluegrass müziğinin çeşitli dönemlerinden geleneksel ve çağdaş şarkılar dinleteceğim. Programda Wasepi Bluegrass Gospel Singers, Bluegrass Gentlemen, The Bluegrass Band, Bluegrass Albüm Band, Stanley Brothers, Bluegrass Tribute ve Bluegrass Diamond gibi gruplara yer vereceğim.

Bu hafta ve her hafta cumartesi günleri 16:00’ da Açık Radyo’ da Babil’ den Sonra programında ben ve teknik masadaki arkadaşım Barış Demirel ile dünyanın bir başka yerinden, rüzgâra bırakılmış seslerle- sözlerle- şarkılarla Açık Radyo’ da olacağız. Sizleri de Açık Radyo’ ya bekliyoruz.

Bana [email protected]’ dan ulaşabilirsiniz…

Kulağımız her zaman Açık Radyo’ da ve gözümüz her zaman Yeşil Gazete’ de olsun.

Hepimize güneşli, şarkılı, türkülü, çimenler üzerinde geçecek bir hafta sonu diliyorum.

 

Ercüment Gürçay

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.