Doğa MücadelesiManşet

Aydın Yılmazköy’de jeotermal enerji direnişi devam ediyor

0

 

Eylül ayında Yeşil Gazete’de Aydın Yılmazköy’deki jeotermal enerji direnişine katılarak oradan izlenimlerini, zeytin ağacı kesilen köylülerden dinlediklerini ve Jes’e dair araştırdıklarını harmanlayıp hazırladığı “Temiz enerji kirli mi?: Aydın – Yılmazköy jeotermal enerji santrali” başlıklı yazısını yayınladığımız Kenan Kahya, ilgili şirket Ken Kipaş Elektrik Üretim Tic. A.Ş.’nin Aydın’daki yerel gazeteye bir tekzip göndermesi üzerine bir yazı daha kaleme aldı.

Kenan Kahya’nın şirketin tekzip metnine yanıt niteliğindeki açıklamalarını aynen yayınlıyoruz;

19

“Kasım 2014’te, köylerinde Jeotermal Enerji Santrali (JES) kurmak için proje çalışmalarına başlayan Ken Kipaş Elektrik Üretim Tic AŞ ile Yılmazköylülerin başı dertte… Tüm gücün ekonomik varlıklarla ifade edildiği günümüz dünyasında, küçücük ekonomileriyle, dev bir holdingle mücadeleye giriştiler, bir yaşam mücadelesine! Oysa dertleri de çok basit: “Köyümüzü bize bırakın” diyorlar. Zarar verme ihtimali bile olan hiçbir şey yapmayın. Yapmayın ki, biz de dedelerimizden aldığımız gibi torunlarımıza bırakabilelim.

150 zeytin ağacı yok edildi

İşleri zor. Son durumu anımsayacak olursak, 22 Eylül gecesinde, şirket 150 zeytin ağacını daha, projesini inşa edilebilmek için yok etmişti. Zeytin arazisini satın almış olsa da, Zeytinciliği Koruma Kanunu sayesinde yasal olarak korunan zeytin ağaçlarının kesimini fark eden köylüler, bu yasadışı işlemi bir anda gündeme taşımıştı. Esasında, Yılmazköylülerin tek derdi kesilen zeytin ağaçları değildi. Şirketin hukuksuzca yaptıklarını kamuoyuna göstermek ve ileride yaşayacaklarına dair bir dayanışma çağrısıydı. Neyse ki karşılığını buldu ve hızlı bir şekilde, birçok yerel ve ulusal medyada haber olarak gündeme taşındı.

Bu durum elbette şirketi rahatsız etti ve bir karşı hamle olarak tekzip metni yayınlandı. Metnin girişinde, ağaç kesiminin yerel basına yansıması sonrasındaki itibar kaybından ve holdingin şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesinden yakınılmış. Zeytin ağaçlarının 16kesilmediği, aksine sökülerek taşındığı belirtilmiş. Birkaç soru:

  • Zeytin taşıma işlemi neden gece yarısı bir saatte yapıldı?
  • Haberlere yansıyan görüntülerde olduğu gibi, niçin köylüden ve işlemi takip eden insanlardan, şirket çalışanlarınız kaçtı? Öyle ya, zeytinleri taşıyarak örnek olacak bir iş yapmıyorlar mıydı?
  • Zeytinler madem taşınacaktı, neden aylardır tüm dalları kesilerek kurumuş gibi bir izlenim verildi? Sahaya dair tüm fotoğraflar, şu an kalan zeytin ağaçlarının da neredeyse sadece köklerinin bırakıldığını açıkça gösteriyor.
  • Köylüler, arazide inşaat çalışmaları başlamadan önce 700 zeytin ağacının olduğunu söylüyor. Şu anda 100 tane dahi kalmadı. 600 zeytin ağacı da yine aynı yöntemlerle mi taşındı?
  • Aralık 2014’te, yine yerel ve ulusal gazetelere yansıyan ve yine sizin Yılmazköy’deki JES projeniz için kesim yaptığınız zeytinlere dair olan habere karşı, bir girişimde bulundunuz mu? Yoksa haberlerin içeriği doğru muydu?

Kiptaş Holding’e hassasiyetinden dolayı, çok teşekkür ediyoruz! Zira zeytin ağaçlarını kesmeden taşınmış olması çok sevindirici. Ayrıca, bu kadar güzel bir işleme dair tek bir fotoğraf yayınlamamış olmaları da bizi çok üzdü. Halbuki, diğer kar maksimizasyonu için gözleri hiçbir şey görmeyen şirketlere, güzel bir örnek olarak gösterebilirdik. Bu konuya dair son soru: Asırlık, güzel zeytin ağaçları nereye taşındı?

Tekzibin yayınlanma nedenlerinden diğeri de, haberlerde söz konusu arazinin köylünün olduğuna dair bir izlenim verilmiş olması ve köylülerin sanki buradan geçim sağladıkları algısının oluşturulması olmuş. Metinde yazan bu detay adeta bir itiraf gibi: Arazi benim arazim, ağaç benim ağacım…

Metinde, sahanın zeytinlik kapsamına girmediği iddia ediliyor. Dayanak olarak da, 26/05/2015 tarihli Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2015 / 45 D. İş kararı veriliyor. Mahkemenin, arazinin zeytinlik olmadığına dair verdiği kararın tarihi hayli üzücü: Mayıs 2015! Bahsi geçen zeytinler 1900’lerin başından bu yana oradalar. Tam bu noktada yine çok üzücü sonuçlara ulaştırabilecek bambaşka akla sorular geliyor:

17

  • Ocak 2015’te, Aydın Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’ne, Çevre Etki Değerlendirmesinden (ÇED) muaf olmak için sunduğunuz Proje Tanıtım Dosyasında neden arazinin tapularına yer vermediniz?
  • Proje Tanıtım Dosyasının dolayısıyla ÇED’den muafiyetinizin kabul olması için dosyaya eklemeniz gereken ama eklemeden ÇED’den muaf olmayı başardığınız tapularda, o tarihte arazinin vasfı ne olarak görünüyordu? Devraldığınız tapu örneklerini yayınlayabilir misiniz?
  • Yine Proje Tanıtım Dosyasında sunduğunuz ve dosyada çok defa gösterilen uydu görüntülerinde, arazinin neredeyse tamamını kaplayan ağaçlar, zeytin midir?
  • Şirketinizin Kasım 2014 tarihinde, Ay 11 ve Ay 12 isimleriyle jeotermal kuyu açmak için başvuru yaptığı ve Proje Tanıtım Dosyası ile tüm kamuoyunun ulaşabildiği, Yılmazköy’de bulunan, 665 Parsel, M19B31A Pafta nolu arazinin vasfı “Zeytinlik” olarak görülüyor. Bu konudaki açıklamanız nedir?
Kenan Kahya

Kenan Kahya

Yılmazköy’de JES mücadelesi, artık bir satranç maçı gibi hamlelerle ilerlemeye başlıyor. Yayınlanan tekzip bunun bir göstergesi. Ama Yılmazköylüler, 3 Ekimde bir araya geldiler ve basın açıklaması yaptılar. Dayanışmayı gösterdiler ve yaşadıklarını kamuoyuna anlattılar. Yılmazköy, Amerkan Yerlilerinde olduğu gibi ismini hakkıyla kazanıyor. Amerikan Yerlilerinde yeni doğan bir çocuğa isim verilmezmiş. Çocuk, kendi ismini kendi kazanırmış ve ismi onun onuru olurmuş. Yılmazköy de tıpkı Amerikan Yerlilerinde olduğu gibi ismini kendi kazanıyor ve yılmayacağını, mücadele edeceğini gerekirse de direneceğini gösteriyor.

Kiptaş Holding, mahkeme kararınınca, JES kurulumunu yapmak için köylünün görüşünü almak zorunda. Şirketin yayınladığı tekzip metnine genel olarak bakıldığında da, şirketin mağdur olan köylüleri pek anlamadığı görülüyor. Yılmazköylülerin tek derdi kesilen zeytinler değil. Açıklıkla görünüyor ki sadece Yılmazköy de değil çevre köyler dahi yakınlarda yapılacak olan bir JES istemiyorlar. Neden istesinler ki: havaları, suları, toprakları zehirleniyor. Etkileri şu anda bile yaşanıyor.

Kiptaş Holding’e son bir sorumuz daha var: Doğanın sesine bir kulak verir misiniz? Yılmazköylüyü de can kulağıyla dinler misiniz?”

(Yeşil Gazete)

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.