Yaşadığımız pandemi günlerinde herkesin gözü kulağı aşı haberlerinde… Atılan normalleşme adımlarından sonra hemen hemen tüm ülkelerde yeniden günlük vaka sayılarında artış görülmesi, yaklaşan sonbahar aylarında beklenen ikinci dalga nedeniyle Covid-19’a karşı çeşitli ülkelerin ilaç firmaları tarafından geliştirilmeye çalışılan aşının önemi daha da arttı.
The New York Times’da yayınlanan bir habere göre dünya üzerinde 36 aşı insanlar üzerinde klinik denemeler aşamasında, 89 aşı ise henüz klinik öncesi geliştirilme döneminde… Bilindiği gibi ciddi aşı çalışmaları geçtiğimiz ocak ayında başlamıştı. Aşı geliştirilirken ilk aşama klinik öncesi dönem. Bu dönemde aşı laboratuvarda hücreler üzerinde test ediliyor ve ardından farelere verilip bağışıklık yanıtı oluşturup oluşturmadığına bakılıyor. Daha sonra klinik çalışmalar başlıyor. Bu aşamada az sayıda insanda aşının bağışıklık oluşturup oluşturmadığı izleniyor. İkinci aşamada daha fazla insana verilen aşının çeşitli yaş gruplarındaki farklı etkileri izleniyor. Son aşama olan faz 3 ise belki de en özellikli aşama. Bu aşamada binlerce kişiye uygulanan aşının etkinliği gözlemleniyor.
ABD’de kurulu saygın bir gıda ve ilaç kuruluşu olan FDA,Covid-19’a karşı geliştirilen bir aşının etkili olarak kabul edilebilmesi için aşılanan kişilerin en az % 50’sini virüse karşı koruması gerektiğinin altını çiziyor. Bu aşamaya ulaşabilen Almanya ve İngiltere’de kurulu az sayıdaki ilaç firması ve araştırma enstitüsü,virüsle karşılaşma şansı yüksek denek bulabilmek için harıl harıl salgını kontrol altına alamamış ülke arıyor. Rusya ve Çin gibi ülkeler ise bu faz çalışmasını adeta hiç yapmadan aşılarını piyasaya vermeye çalışıyor.Bilim insanları bir aşının güvenilir olarak geliştirilip kullanıma verilmesinin 2021 ilkbaharından önce imkansız olduğunu iddia ediyorlar.
İşte tam bu noktada bilim adamlarının bu öngörüsünü doğrularcasına geliştirdikleri aşılarda 3’üncü faz aşamasına gelen bazı Avrupalı ilaç firmalarından ilginç bir adım geldi. 2021 yılbaşından önce ürettikleri aşıyı öncelikle Avrupa piyasasına vermeye hazırlanan bu firmalar Avrupa Komisyonu’ndan ‘hukuksal muafiyet’ istedi. Şirketlerin talebi, araştırma ve geliştirme sürecinin çok kısaldığını gerekçe göstererek Avrupa Birliği’nden aşılarından dolayı ileride doğabilecek tazminatlar ve hukuki sorumluluklardan muaf tutulmaları. Aşı üreticilerinin de içinde örgütlendiği Avrupa Farmasötik Dernekleri Federasyonu Avrupa Birliği üyesi ülkelere gönderdiği mektupta, özetle “Korona virüsü aşısının geliştirme ve yaygınlaştırma konusundaki hızı ve ölçeği, normalde kapsamlı klinik deneyler ve deneyim yoluyla elde edilebilecek yeteri kadar kanıt üretmeyi imkansız hale getiriyor. Bu durum kaçınılmaz riskleri beraberinde getirecek” diyor.
Riski kim üstlenecek?
Avrupa Komisyonu’ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada ise hasta güvenliği korunurken, olabildiğince hızlı hareket edileceği belirtiliyor. Yani talebin kesin olarak ret edildiğine dair bir ifade yok. Avrupalı ünlü bir ilaç firmasının hekim ve halk sağlığı uzmanı da olan üst düzey yöneticilerinden biri de firmaların bu başvurusunu savunuyor:
“Bunun aşı fiyatları üzerine kaçınılmaz ve direkt etkisi var. Bu aşıların bir kısmı şimdiye kadar denenmemiş yöntemlerle hazırlanıyor. Ayrıca tarihte hiç bir aşı ya da tedavi bu kadar kısa zamanda geliştirilip bunca insanın üzerinde bu kadar kısa süre içinde uygulanmak zorunda kalınmadı. Burada bilinmeyen ve değerlendirilmesi güç bir risk olduğun kesin. Ancak bu riskin alternatifi aşıyı uygulayanları bir 10 yıl kadar izlemek, bu arada da Covid-19 kapma riskini kabul etmek… Sorun bilmediğimiz bu riski kollektif olarak hepimizin (hükümetler, firmalar, bireylerin) mi alacağı, yoksa tüm riski firmaların sırtlamasının mı isteneceği. Aşının hem çok kısa zamanda geliştirilip üretilip bunca insana uygulanmasını isteyip hem de olası tüm sonuçlarını firmalara yükleyeceksek, aşıyı istediğimiz gibi maliyetine ya da çok düşük kar oranıyla vermeleri olası değil. Bundan sonra olası istenmeyen sonuçların getireceği mali yükü de hesaba katmaları gerekecek. Olaya realistik ve çok yönlü bakmak gerekir. ABD bu seferlik firmalara hukuki muafiyet verdi, AB ne yapacak göreceğiz.”
Öte yandan Avrupa İlaç Ajansı’nın hasta temsilinden sorumlu üyesi Yannis Natsis, ‘Böyle bir karar, insanların aşıya güvenini azaltır’ diyor.
Ancak aşılar firmalar tarafından ülkelere maliyetine verilmiyor. Belli bir kar ekleniyor. Basına yansıyan haberler firmaların şimdiden doz başına üç eurodan yirmi euroya kadar uzanan fiyat aralıklarında ülkelerle pazarlık yaptığı ve birbirleriyle ‘piyasayı’ kapmak için kıyasıya rekabet içinde olduğunu gösteriyor. Ayrıca AB Komisyonu’nun aşı geliştirmek için çalışan bazı Avrupalı ilaç firmalarına ve araştırma enstitülerine mali destekte de bulunduğu biliniyor.
Üstelik piyasaya verilecek aşının ücretini kimin karşılayacağı bilinmiyor. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte çok sayıda ülkede aşı ücretlerinin ‘tüketiciler’ tarafından karşılanması bekleniyor. Tüm dünyayı saran pandemi nedeniyle işini, aşını, sağlığını kaybeden milyonlar şimdi de güvenilirliğinden ve koruyuculuğundan üreticisinin bile tam olarak emin olmadığı Covid-19 aşısını ücret ödeyerek olmak durumunda…Önümüzdeki on yıl aşı ile ilgili bir yan etki ile karşılaşırsa, üreticisinden hesap sorma hakkı da baştan elinden alınmaya çalışılıyor.
İlaç firmasının üst düzey yöneticisin ifade ettiği gibi aceleyle geliştirilen aşının riski ya firma, hükümetler ve bireyler arasında paylaştırılacak ya da 2-3 yıldan önce piyasaya aşı verilmeyecek. Fakat yaşananlar erken üretim aşı için hükümetler tarafından ilaç firmalarının korunacağını; riskin tüm boyutlarıyla sokaktaki insanın omuzlarına bırakılacağını gösteriyor. Bir kez daha bu sistemin içinde kaybeden sokaklardaki insan oluyor…
Pandeminin ilk günlerinde salgın sonrası asla her şeyin eskisi gibi olmayacağını, dengelerin emekten yana değişeceğini düşünmüştük. Şimdilik yanılmışız; sistem kendinin doğa sömürüsü sonucu ortaya çıkan pandemiden şimdiye kadar yararlanmasını bildi. Aşıda hukuksal muafiyet tartışmaları da bunun küçük bir örneği sadece…