Kendini azınlıkların ve ezilenlerin hikayesini beyazperdeye yansıtmaya adamış aykırı yönetmen Radu Mihaileanu bu kez kamerasını içine kapanık Arap toplumu ve bu topluluk içinde en çok ezilen kesim olan kadınların hikayesine çeviriyor.
Yaşam Kaynağı Kadın (La Source des Femmes)
Yaşamın sürdürülebilir kaynağı olan su ve doğanın günümüzde güçlü tarafından talan edildiği bu dönemde filmine Hayat Kaynağı Kadın (La Source des Femmes) ismini veren yönetmen,insanlığın kendi yaşantısını sürdürebilmesinin kaynağı olan kadının gelişmemiş bir toplumdaki yerini sorgulayarak yaşam kaynaklarının nasıl fütursuzca yok edilebildiğini, bu yok oluşun nasıl görmezden gelindiğini anlatıyor.
Hikaye kapitalizmin girip çıkmadığı bir yer kalmadığı, insanoğlunun kulak memesine buseler kondurduğu günümüzde henüz medeniyetin (!) uğramadığı, dağlar arasında dünyada olup bitenlerden uzak bir Müslüman köyündeki kadınların erkeklere karşı verdiği varolma mücadelesini anlatıyor.
Filmin ilk sahnesinde köylü kadınların sırtlarında su getirmek için sarp kayaları dik yokuşları aşarak köyün tek su kaynağından su doldurmalarına; aynı zamanda köyde ise doğum yapan bir kadının telaşına tanık oluyoruz. Bir kadının doğum yapmasına, diğerinin sırtındaki sukovalarıve karnındaki bebeği ile varolma mücadelesi vermesine tanıklık ediyoruz.
http://www.youtube.com/watch?v=yLbE2cVXtHE
Kadın Çığlığı ile biri hayata merhaba diyen, diğeri doğmadan yitip giden bir bebek… Köyde doğan erkek çocuğun sevinci, zılgıtı… Dağda ise Kaynak suya feda edilen bir minik beden daha…
Mutluluk ve matem aynı coğrafyada kadının hikayesi… Kadın ise bazen baş aktör bazende tanık…
Bu köyde Aşk Grevi Var!
Köyün yabancı(!) gelini, tek okuma yazma bileni henüz bir basketbol takımı kadar çocuk sahibi olmamış, köyün öğretmeni ile evli olan Leyla, çevresindeki kadınların yaşadığı zulme DUR demek için harekete geçer.
Toplu bir hamam sefasında, Leyla ile köyün akil kadını Filinta,dağ yolunda anne karnında ölen bebeklerin sona ermesi için kaynaktan su getirme işini köy kahvesinde oturan erkeklerin yapması gerektiğini söyler ve kadınların bu amaca ulaşmak için“aşk grevine” başlamalarını söyler. Aşk grevi (Erkekler Kaynaktan su getirene kadar kocalarıyla ilişkiye girmeme kararı) ilk başlarda kadınlardan destek görmese de zamanla kadınlar tarafından benimsenmeye başlar. Fakat aşk grevine destek veren kadınlar, kocalarından daha fazla şiddet görmeye başlar ve ilişkiye girmeye zorlanır.
Kapalı bir toplumu ele alıp, küresel bir sorun olan kadınların eşit haklara sahip olma mücadelesini,eleştiri oklarını esirgemeden anlatan yapım, İslamiyet’in kadın hakları ve özgürlükler konusunda yanlış yorumlandığı eleştirilerini de içerisinde barındırıyor.
Erkek egemen toplumları, kadınların hayatını zorlaştırmanın yanı sıra hayatı kolaylaştıracak müşterek işleri yapmaktan yoksun olarak göstermekten çekinmiyor.
Eski filmlerinde kolayca hatırlayacağımız üzere, güçlü ve egemen olan ideolojiye göndermeler yapmaktan geri durmayan Radu Mihaileanu bir sahnede suyu olmayan, elektriksiz köyde eşek üzerinde mobil iletişim imkanının olduğunu göstererek kapitalizme kocaman bir gönderme yapmaktan geri durmuyor.
Son olarak; sinemasal yolculuğunda Hitler zulmünden kaçmaya çalışan Yahudi bireylerin(Train de vie , Hayat Treni-1998) Sovyetlerin yıkılmalarıyla cezalandırılan ve sürgüne gönderilen sanatçıların(Le Concert-Son Konser – 2009), dünya vatandaşları olarak kabul edilmeyen çingene toplumunun sorunlarını sinemaya aktaran Radu Mihaileanu, son filmiyle Müslüman toplumun çelişkilerini ve kadınların var olma sorunlarını bizlerle paylaşıyor. Bu filmle beraber Mihaileanu’nun sinema perspektifini genişlettiğini söyleyebiliriz.
Muhittin Kurban