Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojiManşetVideo

Akbelen Ormanı Yaşıyor: Mücadele edip duruz

0

Video haber: Sakine YILDIRAN

*

Muğla, Milas’ta Limak ve IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji’nin termik santrallerine kömür arzı oluşturmak adına maden ocağı için tahrip edilen Akbelen Ormanı’nı korumak için mücadele devam ediyor. İklim Adaleti Koalisyonu ve Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) ekoloji aktivistleri 31 Ağustos’ta Ören’de bir araya gelerek Akbelen için verdikleri direnişi sürdürdü. 3 Eylül’e (yarın) kadar ise Akbelen nöbet alanında “Akbelen Ormanı Yaşıyor” sloganıyla bir araya gelinerek etkinlikler yapılacak.

Akbelen’deki mücadele beş yıldır sürdürülüyor. Bir yandan da ormanda tutulan nöbet iki yılı devirmiş durumda. YK Enerji’nin iş makinaları ise 24 Temmuz’da alana girmiş, Akbelen Ormanı’ndaki ağaçlar kesilmeye başlanmıştı. Ormanın bir bölümü maden için katledildi. Doğa üzerindeki tehdit ise sadece Akbelen Ormanı’ndaki ağaçlar ve biyoçeşitlilik için değil, aynı zamanda ormanın bulunduğu İkizköy’den sonraki köyler için de mevcut. Bugüne kadar bu maden ocağı için halihazırda sekiz köy yok edilmiş durumda. Ekoloji aktivistleri ilk günden bu yana hukuki olarak haklarını aramayı sürdürüyor. Fakat aynı şekilde nöbet alanında da mücadele sürüyor. 31 Ağustos’ta başlayan etkinlikler de bunların arasında bulunuyor.

Akbelen

Fotoğraf: Sakine Yıldıran

31 Ağustos’ta Muğla, Menteşe’de bir araya gelen eylemciler çimento fabrikasına karşı verilen doğa mücadelecileriyle bir araya geldi. Muğla İdare Mahkemesi önünde eylem gerçekleştirildi. Akabinde ise Ören’de “Kömürden Çıkış ve Akbelen” konulu bir forum gerçekleştirildi.

Akbelen, doğası savunan kadınların ön plana çıktığı, mücadeleye önderlik ettiği ekoloji direnişlerinden biri olarak da dikkat çekiyor. Ancak doğası için savunan kadınlar yalnızca Akbelen’de değil, aynı zamanda Deştin‘de, İkizdere‘de, Marmaris‘te, Çaycuma‘da, neredeyse Türkiye’nin her bir noktasında toprakları için direniyor. Ören’de bir araya gelen aktivistlerden biri de çimento fabrikasına karşı mücadele veren Gülhanım Kaymak’tı. “Hem ucu açık rüşvet teklif ettiler, hem de ölümle tehdit ettiler” diyen Kaymak mücadeleye devam edeceğini şu sözlerle ifade etti:

“Mücadele edip duruz.”

Bölgeden Akbelen için desteğe, nöbet alanına gelen kadınlar ayrıca alandaki aktivistlere aşure de kaynattı. Kadınların büyük kazanlarda yaptıkları yemekler, direnişin her alanda sürdürüldüğünü gösterir nitelikteydi.

Karacahisar köyü kadınları Akbelen direnişine destek amacıyla yöresel yemek ve aşure yapıyor. – Fotoğraf: Sakine Yıldıran

1 Eylül Dünya Barış Günü’de ise Akbelen nöbet alanından seslenen aktivistler “Herkes için barış, Akbelen için adalet” dedi.

Çağrısının ardından Prof. Dr. Sebahat Genç kömür kirliliği ve sağlık üzerine  bir panelde konuştu.

Doç Dr. Cihan Erdönmez ise “Akbelen Ormanı Yaşıyor” başlıklı konuşmasında orman varlığının önemine dikkat çekti. Erdönmez, şunları aktardı:

“Orman alanlarının madencilik, enerji, ulaştırma, milli savunma gibi değişik faaliyetlere tahsisi konusu, aslında yeni bir olay değil. Bunlar bizim 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu’ndan beri var. Ama günümüze geldiğimizde bizim anayasamızda -ki anayasasında ormanla ilgili madde olan ülke sayısı çok fazla değildir- 1961 yılında ilk defa girmiş ve 1982 anayasasında birtakım sorunlarla aktarılmıştır. Ormanlar kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. İrtifak hakkı dediğimiz şey işte bizim Akbelen’de orman alanına maden işletmesinin tahsis edilmesi meselesi.”

Akbelen

Fotoğraf: Sakine Yıldıran

Erdönmez, Anayasa’nın söz konusu maddesinin iki ayrı koşulu olduğunu belirterek ilkinin bir faaliyetin ancak ormanda yapılması zorunluluğu olduğunu, ikincisinin ise madenciliğin ürettiği kamu yararının ormanın ürettiği kamu yararına kıyasla daha yüksek olması gerekliliği olduğunu hatırlatıyor. Erdönmez, ormancılık ve madencilik arasındaki kamu yararı farkına işaret ederek madenin yol açtığı kamu zararlarına işaret etti.

Fotoğraf: Sakine Yıldıran

Ayrıca Doç. Dr. Erdönmez, karbon yutak alanı olması, iklim değişikliğiyle mücadele etmesi, havayı temizlemesi, su kaynaklarını beslemesi gibi ormanın yaşamsal yararlarına dikkat çekti. Ormanın alternatifini oluşturan muadil bir kamu yararı olmadığını belirten Erdönmez, ormanın tüm bu yararı herkes için ürettiğine dikkat çekti. Erdönmez, madenin ise alternatifi olduğuna vurgu yaptı. Erdönmez son olarak şu ifadeleri dile getirdi:

“İstisnai durumlar haricinde bir maden işletmesinin ormandan daha yüksek bir kamu yararı üretmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla anayasaya uyacaksak bu istisnai durumlar dışında hiçbir orman alanını hiçbir maden işletmesine vermemiz gerekiyor. Verdiğimiz halde açık bir şekilde anayasal suç işliyoruz.”

Akbelen,

Fotoğraf: Sakine Yıldıran

Yatağan’daki hastalıklar

Prof. Dr. Sebahat Genç ise hava kirliliği ve iklim krizinin sağlığı ve geleceği tehdit eden en büyük sorunlar olduğunu vurguladığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Peki neden bu sorunlar önümüzde durmaya devam ediyor? Sanayi devriminden sonra fosil yakıtlar kullanılmaya başlandı. Bunların içerisinde en önemlisi kömür. Hava kirliliğinin en önemli nedeni kömürün sanayide ve enerji üretiminde kullanılması. Burada da kömürlü termik santraller en önemli kirletici kaynaklar. Ki iklim krizinin oluşmasında karbon salımı çok önemli. Sanayi faaliyetlerinde karbon salımının yaklaşık yarıya yakını, termik santrallerde kullanılan kömür oluşturuyor. Tüm dünya ülkeleri bunun farkında. Bu bizim yaşamımızı tehdit eden bir durum. Aslında dünya biz olmasak daha iyi bir şekilde devam edecek.”

Prof. Dr. Genç, ayrıca hava kirliliği nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara ilişkin konuşarak termik santrallerin bulunduğu Yatağan’dan yapılan hastane başvurularına dair verileri paylaştı:

“Akciğer kanseri nedeniyle Yatağan’da hastane başvuruları Bodrum’dakine göre sekiz kat daha fazla. KOAH 1.75 kat, astım dört kat, ritim bozukluğu üç kat, demans iki buçuk kat, diyabet beş kat daha fazla. Bunların hepsi de hava kirliliği ile ilişkili hastalıklar.”

‘Enerji güvenliğimiz nerede?’

Neriman Usta ise “Bizim içn yaşamsal enerji. Peki bizim için enerji güvenliği var mı? Yok. Paranızı ödemezseniz kesiyorlar elektriğinizi anayasaya aykırı olarak. Peki nerede enerji güvenliğimiz?” diye sordu.

Özelleştirilen enerji üretimine ilişkin sorunlara işaret eden Usta, elektrik piyasasının yüksek enerji tüketimi yapılan yerlerde bakım sağlarken tüketimin az olduğu bölgeleri gözden çıkardığına vurgu yaptı. Akbelen’i de yutmaya çalışan kömürlü termik santraline ilişkin Akbelen’de yapılan bilirkişi raporunda da enerjinin kamu yararının üstünlüğüne vurgu yapılmıştı.  “Kömür geri dönülmez zararlar verecek ama gerekli” denilmişti.

İkizköy’e üçüncü kez bilirkişi keşfi kararı: Neden mahkeme bunu uzatıyor? 

Makine Mühendisi Levent Büyükbozkırlı ise Türkiye’nin kömür bağımlılığı ve kömürün iklim krizine etkileri üzerine bir konuşma gerçekleştirdi. Büyükbozkırlı, “2022 sonu itibariyle Türkiye elektrik kurulu gücün beşte biri, yüzde 21, kömürden karşılanıyor. Elektrik üretiminin yüzde 35’i kömürden karşılanıyor. Geçen seninin sonunda Enerji Bakanlığı tarafından Türkiye Ulusal Enerji Planı hazırlandı ve bu planda bırakın 2030’a kadar kömürden çıkmayı, -ki Avrupa ülkeleri 2025’ler, en geç 2030’larda kömürden çıkış hedefleri koydu- dört megawatt gibi çok yüksek bir yeni kurulu kapasite açılmasını öngörüyor. Kömürden çıkmaya hiçbir niyeti olmadığı gibi bir artış var” dedi.  Büyükbozkırlı şu ifadeleri dile getirdi:

“Türkiye’nin kömürlü termik santrallerden kaynaklı elektrik üretiminde karbondioksit oranın yüzde 15’ini Muğla’daki üç termik santral, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri, oluşturuyor. Yüzde 15 oldukça yüksek bir oran.”

Büyükbozkırlı bu termik santraller için kesilen ağaçlara da dikkat çekerek karbon yutak alanları olan ormanların da telafisi mümkün olmayan bir şekilde kaybedildiğine dikkat çekti. Levent Büyükbozkırlı, söz konusu santrallerin aynı zamanda bazı noktalarda denize su boşaltımı yaptıklarını, bazı noktalarda ise yer altı su kaynaklarından soğutma için su çektiklerini belirterek su kıtlığı üzerinden durumun oldukça sorunlu olduğunu belirtti. 

Bugün (2 Eylül) ise Akbelen’de ekoloji hareketi ve toplumsal mücadelelerin ortaklığı üzerine bir söyleşi gerçekleştirilerek Akbelen’deki direnişin geleceğine ilişkin konuşuldu.

Aktivistler yarın da mücadelenin ruh halini ele alarak “Muğla’daki termik santraller kapatılsın” kampanyasına değinecek.

You may also like

Comments

Comments are closed.