Durduğum yerden – Ayşe Erdem

Bodrum, farklı kimliklerin bir araya gelmesinin zor olduğu bir yer. Burayı tanımaya başladığımda beni en etkileyen şey farklı ‘sınıf’ların aynı hayatı sürdürmesiydi, bu çok çarpıcı, beni buraya bağlayan etkenlerden biri oldu. Ama kimlik farklılığını sonra farkettim, bunun yıkıcı sonuçlarını gördüm.

Burada herkes uzaktan konuşuyor, uzaktan konuşurken, muhatabının yüzüne bakmazken hakaret etmek kolaydır. Uzaktayken karşındakinin kalbinin kırıldığını farketmezsin daha da önemlisi, onun cevabını duyamazsın.

İster sevin ister sevmeyin bu yarımadada 15 bine yakın Kürt var, darılmayın diye bu sayıyı indireyim ama nereye kadar? Çoğunluğu Vanlı , Ağrılı. Aynı yerde yaşıyoruz, hepimiz dolmuş fiyatlarından, katı atık sorunundan, derelerin taşmasından şikayetçiyiz. Hepimiz nisan ve ekim sabahlarında burada yaşadığımıza şükrediyor, otlu böörek yiyip duruyoruz. Kürtler burada, Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi ama burada biraz daha fazla sevilmiyorlar. Bodrumluların bir çoğu bunu açık açık söylüyorlar. Hadi hadi.. biliyorsunuz, söylüyorlar, duyuyorsunuz.

Bu çarşıda söyleniyor, meyhanede, kahvede söyleniyor, söylendikçe öfkeye dönüşüyor, öfke şiddete dönüşüyor. Şiddeti eleştiren dil önce şiddet dili oluyor sonra şiddetin kendisini doğuruyor.

Bu kasabada bugünlerde barış için yapılanları eleştirmeyen yok gibi. Bu eleştirenlerin gerçekten hiç mi Kürt dostu yok, hiç mi bu savaşta askerlik yaparken bir oğlunu kaybetmiş bir tanıdığı yok? Görüyorum hep erkekler yazıyor, çünkü artık kadınların bir gün bile tahammülü yok bu savaşa, barış nereden gelirse kadınlar oradalar. Erkekler iktidar ve şiddet dolu söylemlerinin şehveti içinde kendilerini durduramıyorlar, yazmaya ya da konuşmaya başlıyorlar ve duramıyorlar.

Bu söz söyleyenler yaşadıkları yerde Kürtlerin olduğunu düşünmüyor gibiler, sanki onlar mal sahibi, diğerleri işgalci. Sanki Kürtlerin okuma yazmaları yok, sanki kürtler söylenenleri duymuyor, sanki Kürtlerin seçim sabahı herkes gibi bir oy hakkı yok. Yönetimde, demokraside, benden duymuş olmayın ama savaşta ve barışta sen neysen o da o. Senin bir oyun varsa onun da bir oyu var.

Geldiğimiz nokta, benim durduğum yerden şöyle bir şey:

Bir savaşı bitirmek demek, insanların ölmemesi demek, ya da bir tarafta öldürülecek insan kalmayana kadar hepsini öldürmek demek.

Bu ikincisini isteyen birilerinin hala var olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla bu savaşın bitmesini herkes istiyordur. Bunun tek bir yolu vardır, tarafların barış yapmak konusunda anlaşmaları. Taraflar belli, her iki tarafında eli kanlı, ama masaya oturdular, daha öncekilerin yapamadığını yaptılar. Vicdanı olan herkes şimdi her iki tarafı da desteklemek durumunda, çünkü öldürmeyi durdurdular, birbirleri ile anlaşmaya çalışıyorlar. Bu arada elbet demokrasi meselemiz var, anayasa meselemiz var, ama kan akarken bunların lafının sağlıklı olarak edilemediğini gördük.

Su akıyor, yolunu buluyor, bunda dış mihrakların, cemaatlerin parmağı mı var acep diye biz oyalanırken su akıyor, barış oluyor. Barışta payın olsun istiyorsan muhatabının yüzüne bakacaksın, yakın mesafedesin, etrafın Kürt dolu. Ya tokat atacaksın ya elini sıkacaksın, karşılığını bilerek. Çünkü sen birsen o da bir.

Başka yolu var mı?

Ayşe Erdem – www.turnusol.biz

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR