Türkiye‘de trans olmak zor. Türkiye’de devrimci bir trans olmak ise daha zor.
“Ben Kürt, trans, devrimci, seks işçisi kimliklerim ile hep hedef gösterilmeye maruz kaldım. Çünkü egemen devletler, kendilerine tehdit gördüğü varoluşlara ve kimliklere imtiyaz tanımaz.”
Bu sözler trans kadın Yıldız İdil Şen‘e ait.
Şen, Boğaziçi Üniversitesi‘ne atanan rektör Melih Bulu‘ya karşı başlayan protestolar sebebiyle 5 Ocak 2021’de sabah baskınıyla gözaltına alınan 24 kişiden biriydi.
Bu kimliklere sahip olmanın, doğal olarak kişileri hedef haline getirdiğini söyleyen Şen “Kürt halkı yıllardır bunun mücadelesini veriyor, trans+’lar, devrimciler yıllardır bunun mücadelesini veriyor” diyor:
“Boğaziçi süreci de böyle gelişti. Gözaltına alındığımız andan, serbest bırakılana kadar bir şiddet sarmalının içindeydim, içindeydik.”
Bunun öncesinde de çeşitli protestolarda polis şiddetini deneyimleyen Şen, 6 Mart 2022’de Kadıköy‘deki ‘Büyük Kadın Buluşması’nda kürsüden indirilip darp edilerek gözaltına alındı, şiddet ve kötü muameleyle geçen bir sürecin sonunda bir ay ev hapsine mahkum edildi:
Birçok kesişimsel kimliğe sahip olunca doğal olarak kendini bir savaşın içinde buluyorsun. Ben kendimi bildim bileli bir mücadele veriyorum.
Aileye, topluma, devlete… Bu da aslında büyük bir deneyim: Hayatta kalmayı deneyimliyorsun aslında.
Devlet ameliyatı karşılıyor: Ama doktor yok
Yıldız İdil Şen’in maddi ve psikolojik kaygılarla ertelediği cinsiyet uyum operasyonu süreci, resmi olarak 2020’de başladı. Bir yıllık hormon terapisinden sonra ”cinsiyet düzeltilmesi istemli” dava talebi Ocak 2022’de kabul edildi.
Fakat Türkiye’de bu konuda devlet hastanelerinde çalışan deneyimli bir doktor bulmak zor.
Şen, transların bu yüzden “ya hayati bir risk almaya itildiğini ya da ameliyat olamadığını” söylüyor. Öte yandan özel hastanelerde yapılmak istendiğinde ise durum ekonomik olarak altından kalkılmaz bir hal alıyor.
Türkiye’de ekonomik krizin olması, trans ameliyatlarının ticarileştirilmesi yine bir çok kişinin sağlık haklarına erişmesinin önünü kesiyor.
“Bu yıl ameliyat iznim çıktı ve hala ameliyat için devlette deneyimli doktor bulamadım. Özel hastanede olacağım ama bunun için de dayanışma ihtiyacı duydum ve bir kampanya başlattım. Dayanışma ile bu kapitalist sistemin açtığı gediği kapatamayabiliriz; ama daha aza indirebileceğimizi düşünüyorum.”
Herkes eşitse yıllardır niye mücadele veriyoruz? Demek ki LGBTİ+lar herkes değilmiş…
Türkiye’de ayrımcılık yasasının olmamasının, var olan nefretin önünü daha çok açtığını ifade eden Şen, bu nefretin de genelde LGBTİ+’ların, özelde de trans+’ların barınma, eğitim, sağlık ve birçok anayasal hakkının elinden alındığından bahsediyor.
“Her ne kadar Anayasa’nın 10’uncu maddesi herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu söylese de, biz bu eşitsizliği en derinden yaşıyoruz. Yıllardır LGBTİ+ hareketi neden anayasal eşitlik mücadelesi vermektedir? Demek ki LGBTİ+’lar herkesin bir parçası değilmiş.”
Seks işçiliği ile değil, zorunlu seks işçiliği ile mücadele edilsin
Kimliğinin ailesine ifşa edilmesinden sonra evden ayrılmak zorunda kalan Şen 17 yaşından beri kendi geçimini sağlıyor. Bu zamana kadar farklı sektörlerde çalışmış, ancak trans kimliğinden dolayı hep işsizlik ile mücadele etmiş.
2019’dan beri ev seks işçiliği yapan Şen, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Devletin istihdam alanı tanımaması, özel şirketlerin de ‘makul’ olmanı beklemesi, genelde seks işçiliği seçeneği sunuyor insanlara. Seks işçiliği yaptığın zaman da fuhuştan işlem görüyorsun. Çok trajikomik bir döngü.”
Şen, bir kez de buradan sesleniyor:
“Devlet seks işçilerini güvence altına almalı, istihdam alanı açmalı. Seks işçiliği ile değil zorunlu seks işçiliği ile mücadele edilmeli diyorum.”