Fukuşima davasında tarihi iddia: Nükleer patlamalar direkt ölüm nedeni!

11 Mart 2011 tarihinde başlayan Fukuşima Nükleer Santral Felaketi’ni izleyen süreçte Hidanren Komitesi (Fukuşima Nükleer Felaketi üzerine suç duyurusunda bulunanlar) ilk olarak aynı  yıl haziran ayında 1324, ardından kasım ayında 13.262 kişi olarak Tokyo Elektrik Şirketi (TEPCO) ile Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’nın yetkilileri  hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

Bir nükleer faciayı öngörmeleri gerektiği halde rağmen önlem almadıkları için açılan  bu davalarda TEPCO’nun 77 yaşındaki Eski Başkanı Tsunehisa Katsumata, 67 yaşındaki Eski başkan yardımcısı Sakae Muto ve 71 yaşındaki Ichiro Takekuro ölüm ve yaralanmaya sebebiyet veren profesyonel ihmalkarlıkla suçlanıyor.

Hidanren Komitesi (Fukuşima Nükleer Felaketi hakkında suç duyurusunda bulunanlar)

Fukuşima Nükleer Felaketi’nin önlenebilme ihtimaline odaklanmış bulunan davalarda aşama aşama suç unsurları değerlendiriliyor. Önceki iddianamelerde dikkati çeken, bizim de yazılarımızda bahsettiğimiz ana neden geçmişte de yaşanan 9 şiddetindeki depremlerin tekrarlanma olasılığının ve böyle bir depremin de 15,7 metrelik tsunami dalgasına yol açabileceğinin bilinmesine rağmen TEPCO yetkililerinin maliyetten kaçınarak önlem almamış olmasıydı.

Yirmi altıncı duruşma ile 19 Eylül Cuma günü görülen dava ise ilk kez nükleer santral patlamasının direkt ölüm nedeni olduğunun ispatı niteliğindeydi. Diğer bir deyişle 11 Mart 2011 tarihi itibariyle meydana gelen  ölümlerin yalnızca deprem ve tsunamiye bağlanamayacağını ortaya koyuyor, nükleer felaket nedeniyle de direkt ölümlerin meydana geldiğini gösteriyordu.

Benim de mahkeme salonundan izleme fırsatı bulduğum bu tarihi davada tanıklar konuştu. Tabii duruşma salonunda suçlanan TEPCO yöneticilerinin yüzlerini çıplak gözle görme imkânım da oldu. Bakışlar birebir aynıydı. Görevlerinin sınırlı sorumluluğunun verdiği rahatlıkla bakan kopyala yapıştır gözler… Tanıkların açıklamalarına göre deprem, tsunami sonrası 2227 kişinin yaşamını yitirdiği açıklanan Fukuşima’da aslında 44 kişi açık ve net olarak yalnızca nükleer patlamalar sonrasında yaşamını yitirmişti.

P.D., Tokyo Adliyesi önü

İnsanların ölümüne nükleer felaketin kontrol edilemezliği neden oldu

İlk tanık olarak Fukuşima Nükleer Santrali’nden dört buçuk kilometre mesafedeki Okuma şehrindeki Futaba Hastanesi çalışanı dinlendi. 1988 yılından beri  gönüllü olarak da çalışmış bulunan Başhemşire Kazuyoshi Kamogawa kaza esnasında yaşananları anlatarak tahliyelerinin çok uzun zaman almasına bağlı olarak kırk dört kişinin çeşitli nedenlerle hayatını kaybettiğini söyledi. Özellikle derin uyku halindeki yaşlı hastaların tahliyeye hazırlanması çok zor olmuştu. Radyasyonun yayılmış olması nedeniyle dışarı çıkmanın ve iletişimin imkânsızlaştığı durumda enformasyon da sağlanamıyordu. Hatta tahliye emri geç ulaştığı için tahliyeyi beklerken ölen hastalar olmuştu.

Sadece deprem ve tsunami olsaydı kurtulacaklardı!

Tanık “Sadece deprem ve tsunami olsaydı hastaların kurtulacağını düşünüyor muydunuz?” sorusuna “Evet hastane yıkılmış bile olsa bir şekilde kurtulabilirlerdi” yanıtını verdi. Kamogawa, 12 Mart günü durumu hafif bile sayılabilecek 209 hastanın otobüslerle tahliye edildiklerini anlattı. Talimat gereği yola çıkan 130 hastanın Iwaki Lisesi’ne ulaşması ise on bir saat sürmüştü. Oysa bu hastaların çoğu bir saatten uzun yolculuğa çıkamayacak kadar hasta, hatta yalnızca ambulansla taşınabilir durumdaydı. Kamogawa, “Bu tahliye sırasında üç kişi koltuklarında ölü bulundu. On bir kişi de otobüsten indirilip tahliye alanına taşınırken öldü” dedi.

Yüksek radyasyon, ulaşım ve haberleşme güçlüğü…

İkinci tanık olarak Futaba Do-Binası Yaşlılar Evi Müdürü dinlendi. Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali’nin 3 nolu reaktörünün patladığı 14 Mart günü diğer patlamalardan farklı olarak kapkara bir duman* yayılmıştı ki bu duman tanığın ifadesine göre kontaminasyonun daha yüksek olmasına dolayısıyla da paniğe yol açmıştı. Nitekim tahliye için giden bir otobüsün geri gelmediği bir ortamda  telefon etmek gerekmiş, fakat tanık Futaba kentinden yedi yüz metre mesafedeki offsite merkezine girmek istemişse de kontaminasyon endişesiyle içeri alınmamıştı. Zira offsite alanında radyasyon yüksekti, kapılar, camlar içeri radyasyonun girmemesi için bantla sıkı sıkıya kapatılmıştı. Radyasyon seviyesi dışarıda yıllık sınır doz olan 1 milisieverti, bina içinde ise 0,1 milisieverti geçmiş durumdaydı. Tanık, kapılar bantlı olduğu için jandarmanın da bu binalara giremediğini ve tahliye etmek için geldiği binanın kapısına doksan hasta ile altı çalışanı alamadığını notlarla kapıya iliştirilmiş olduğunu da söyledi.

Tanığın ifadesiyle otobüs gelip de Hastaneden tahliye yapılırken Geiger cihazı 3 milisieverti gösteriyor ve sürekli alarmlar çalıyordu.

Gerek duruşma süresince  tanıkların anlattıkları gerekse iddianameyi hazırlayan avukatların paylaştığı veriler Japonya’da nükleer felaketin suçlularının cezalandırılmasından öte dünya genelinde nükleer santrallerin bir kaza anında kontrolden çıkışla beraber tahliye sürecinin nasıl kaosa dönüşebileceğinin ispatı gibi. Dolayısıyla Japonya’da iddianamenin başarısı dünya genelinde nükleer santrallerin çok çeşitli riskleriyle yaşamak zorunda bırakılan ve bu risklere karşı direnen tüm kesimler için önemli adımlar atılması anlamına geliyor.

 

Pınar Demircan

(Kokuso,Yeşil Gazete)

* MOX(Mixed oxide fuel/işlenmiş plutonyum ve uranyumdan elde edilen) yakıtın  kullanıldığı reaktör

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR